Bilindiği gibi hac, İslam’ın beş esasından biridir. Haccın da farz, vacip ve sünnetleri vardır. Bunların kâffesine “Menasik” adı verilir ki hacca gitmek isteyen herkesin bu menasik-i haccı bilmesi ve bellemesi icap eder. Zira ilimsiz ibadet olmaz, ilimsiz hiç bir iş olmaz. İlmi olmayanların yaptıkları işlerle meydana gelen ifsadlar, ıslahtan daha çok olur.
Din görevlileri hacılara sadece menasik-i haccı ifada rehberlik yapmalıdır ve bu ulvi vazifeyi yaparken, yaptırırken yalnızca SÜNNETE ve FIKHA göre hareket etmelidirler.
Herhangi bir şahsın veya merkezin Sünnet’e muğayir olan emrini dinlememelidirler.
Haccın Sünnet-i Seniyyelerini ihmal eden ve hatta vaciplerini dahi ihlal edip ettirmeye cüret eden kafile başkanları tarafından verilen emirleri, hem de sünnete muhalif olan emirleri aynen uygulamaya itina gösterdiklerini ve bu yüzden kefareti hatta cezayı gerektiren hatalara kasten düşüp düşürdüklerini esefle müşahede etmiş bulunuyoruz. Biz bu yazımızda birer misal olmak üzere şu beş mesele üzerinde duracağız:
1- Müzdelife’de gecelemenin ve vakfe yapmanın hükmü nedir?
2- İkinci ve üçüncü bayram günlerinde zevalden önceki remy-i cimâr (taş atmak) caiz değildir.
3- Hastalık, hapis, bayılmak gibi zaruretler tahakkuk etmedikçe taşları attırmak için niyabet (vekalet vermek) caiz değildir. Binaenaleyh namazını ayakta kılacak kadar sağlam olanların ve sıhhatli kadınların, başkalarına attırdıkları taşlar yerini bulmamıştır. Vacibi terk etmiş olduklarından dolayı cezalanmışlardır. Kadınlar hakkında ileri sürülen mazeretlerden hiçbiri -göreceksiniz ki- fıkhen geçerli değildir.
4- Hacc-ı Temettü yapmak isteyenlere -kurban kestirmemek için- Hacc- İfrad’ı tavsiye de doğru değildir.
5- Teşrik günlerinde umre yapmak mekruhtur.
Gelelim bunların izah ve ispatlarına!
Müzdelife’de gecelemek ve vakfe yapmak
Arafat’tan döndükten sonra bayram gecesini Müzdelife’de geçirmek bir nüsüktür. Bunda icma vardır. Fakat ulema vacib, rukün veya sünnet mi olduğunda ihtilaf etmiştir.
Kurban Bayramı gecesini Müzdelife’de geçirmek Hanefilere, İmam Malik’e ve Şafiî’nin bir kavline göre sünnet-i müekkededir. İmam Şafiî Hazretlerinin sahih olan kavline göre ise, gece yarısından sonra Müzdelife’de bir müddet olsun bulunmak vaciptir. Hanefilere göre de fecrin tulûundan (sabah namazının vakti girdikten) sonra Müzdelife’de bulunmak (vakfe) vaciptir. Bu vacibi terk edenlere, her iki mezhebe göre kurban vacip olur. Meğerki hastalık, ihtiyarlık gibi bir illete mebni olsun veya kadın izdihamdan korkmuş bulunsun. O takdirde kurban lazım olmaz.
Müzdelife’de gecelemek, Mezheb-i Şafiî’de “sünnettir” diyenler hata ediyorlar, sahih olan kavle göre vaciptir, terk edene kurban lazım gelir.[1]
Vakfe; çocuklar, kadınlar, yaşlılar gibi zayıf ve acizlerden, ayrıca hastalık gibi meşru mazereti olanlardan sakıt olur. Bunlar, Kurban Bayramı günü güneş doğduktan sonra, halk Müzdelife’ye gelmeden serbestçe Cemre-i Akabe’ye taşlarını atarlar. Hatta sabah namazının vakti girdikten sonra dahi atmaları caizdir.
İkinci ve üçüncü bayram günlerinde zevalden önceki Remy-i Cimar (taşları atmak) caiz değildir!
Taşları atmanın hükmü, dört mezhep imamlarına ve cumhur ulemaya göre vaciptir, atmayanlara kurban kesmeleri vacip olur, cezalanmış olurlar.
Bayramın 2. ve 3. (birinci ve ikinci teşrik) günlerinde Cemreleri atmanın vakti dört mezhep İmamlarına ve cumhur-u ulemaya göre; zevalden sonra başlar, bir sonraki günün fecri doğuncaya kadar devam eder. Şu kadar ki bu iki günde mesnûn olan vakit, zeval vaktinden akşam vaktine kadar devam eder. Güneş kavuştuktan sonra fecrin doğmasına kadar olan zaman ise mekruh olan vakittir. Fecrin doğması (sabah vaktinin olması) ile, bir evvelki günün cemrelerinin eda vakti fevt olur, kaza vakti kalır... Yalnız kadınlar ve ihtiyarlar gibi zayıfların ve mazur kimselerin, taşlarını gecenin herhangi bir saatinde atmalarında kerahet yoktur.
Hanefi mezhebinde dahi bu iki günde cemreleri zevalden önce atmak caiz değildir. Hidaye sahibi, Kâzihân, Kâfi, el-Bedâî ve başkaları gibi cumhur ulemanın kavli budur, Zevalden önce atanların iade etmeleri gerekir, iade etmezlerse kurban vacip olur, “Zevalden evvel atmak da caizdir.” diyenlerin kavli zayıf olup, Zahiru’r-Rivaye’ye muhalif olduğundan itibara layık görülmemiş, fukahamızca reddedilmiştir.[2]
Taşları attırmak için niyabet (vekalet verip başkasına attırmak) caiz değildir!
“Taşları atmak hususunda, erkekle kadın birdir. Ancak kadının gece atması efdaldir. Bunda, özürsüz kadınların taşlarını vekil olup da atmanın caiz olmayacağına işaret vardır.”[3]
“Taşları atmaya kâdir olamayan hastanın, çakıllar elinin içine konulur da kendisine attırılır. Çünkü hasta aciz olduğu şeylerde başkasından yardım ister. Eğer onun yerine bir başkası da atsa -baygın gibi- kâfi gelir.[4]
Hac umurunda ve bilhassa cemreleri atma mevzuunda kadınların da hükümde erkekler gibi olduğu beyan ediliyor. Fıkıh kitaplarımızda kadınların “kadın olmaları” meşru mazeret sayılıp onlar da diğer özürlüler gibi “cemrelerini vekalet vererek attırabilir” şeklinde bir ibare yer almıyor.
Kadınlar için şu mazeretler öne sürülüyor:
a) Çok izdihamdan kadınlar ayak altında kalıp ölebilirler. Eğer bu, mazeret ise erkekler için de varittir, onlar da can sahibidirler.
b) Yine aşırı izdihamdan kadınlar rahatsızlık duyabilirler.
c) Aynı sebepten kadınların, başları gibi bazı mahrem yerleri açılmış ve yabancılar görmüş olabilir. Taşları atmak vacip, avret mahallini açmak ise haramdır. Vacip işlerken harama düşülecekse o vacibi terk etmek gerekir. Öyleyse kadınlara vekalet verdirilir.
Bunların hiçbiri meşru mazeret değildir, zira vukuu muhakkak değil, mevhum şeylerdir.
Evvela; aynı haller tavafta, Safa ile Merve arasında sa’yda ve Mekke Medine çarşılarında da dükkân dükkân dolaşırken ve hatta; erkek kadın bir arada ihtilat halinde 100, 200, 300 kişi bir çadırda yatarken de vaki olmaktadır. Onlarda mahzur kabul edilmiyor da burada neden mahzur telakki ediliyor? Esasen, ibadetler dışında daha hassas davranılmalıdır.
Cemrelerin vakti, din görevlilerinin kararlaştıracağı daracık bir zamana münhasır değildir. Bayramın birinci günü, cemrenin vakti bir tam gündür. İkinci ve üçüncü günler ise, bir tam günün 3/4’ü nispetindedir. Ve kadınların gece atmaları efdaldir. O halde cemreleri gündüz atmak mümkün olmazsa, akşamdan sonra ve gecenin geç saatlerinde atmak pekâlâ mümkün olmaktadır.
Bu taşlar muayyen gün ve zamanlarda atılmamış veya atılamamışsa, teşrik günlerinde kaza edilmeleri vaciptir. Son teşrik gününün akşam vaktine kadar devam etmeyen özür muteber değildir. İzdiham -bi’l-farz- özür kabul etsek bile teşrik günleri boyu devam etmeyeceği ve bayramın 3. günü akşamdan evvel cemre mahallerinin tenhalaşacağı muhakkaktır. Dördüncü güne kalmak isteyenlerin de gece -çakılları attıktan sonra- Medine’ye avdetleri mümkündür. Hanefi mezhebinde fecir doğmadıkça Mina’dan ayrılmak caizdir.
Hastalık, hapis, baygınlık gibi özürler tahakkuk etmedikçe, taşları attırmakta niyabet caiz değildir. Hastanın namazını ayakta kılamayacak derecede rahatsız olması ve bu özürlerin cemre günleri boyu devam edeceği sanılıp, zevalinin umulmaması da şarttır. Zevali, mesela, hastanın iyi olacağı umulursa niyabet caiz olmaz.
Hacc-ı Kıran yahut Hacc-ı Temettü yapmak isteyenlere kurbanlar israf oluyor diye kurban kestirmemek için Hacc-ı İfrad’ı tavsiye etmek hatadır, yanlıştır
Şu sebepler bunu izah edecektir:
a) Bilindiği gibi Hacc-ı Kıran, Temettüden, Hacc-ı Temettü de Hacc-ı İfrad’dan efdaldir. Para için sevabı feda etmek mümin şiarı değildir.
b) Hz. Peygambere (s.a.), “Hangi hac efdaldir?” diye soruldu. Cevaben: “Yüksek sesle ‘Lebbeyk Allahümme Lebbeyk’ diye telbiye getirmek ve kurban kanı akıtmak.” buyurdular.[5]
“Kurban kesmenin ecri de senin için Rabbinin katında saklı kalacaktır.”[6] diye bir hadis daha variddir.
c) Hayra sarf edilen mallarda da israf olmaz. Kendilerini bir mevsimde, iki ibadeti cem’e (hac ve umre) muvaffak kılan Allah’a şükür için kesilen kurbanlara israf oluyor demek mümkün müdür?
d) Kıran’a veya Temettü’ye niyet eden hacıların kurban bulamamaları veya kurban alacak paraları olmaması halinde; üçü hac aylarında, yedisi de hacdan döndükten sonra on gün oruç tutmaları icap eder. Üç orucu Zilhicce’nin 7., 8. ve 9. günlerinde tutmak efdaldir. Bu on oruç kurban bedeli olduğu için belki kurban kesmeye kadir olurum diye orucu vaktin sonuna kadar tehir müstehabtır, (Hidaye).
e) Hacc-ı İfrad’a niyet edenler uzun müddet ihramda kalmaları gerektiğinden, bir kurbandan kaçarken ihramın kurallarını da bilmediklerinden dolayı, birkaç tane ceza kurbanı kesmeye borçlanacaklardır. O halde yağmurdan kaçarken doluya tutulacaklardır.
Hasılı; hacılarımıza, Hacc-ı İfrad’ı tavsiye etmek hatalıdır. Maddi istifade için manevi kazancı feda, akıllı kişilerin kârı değildir.
Teşrik günlerinde umre yapmak mekruhtur
Senenin beş gününde umre yapmak tahrimen mekruhtur. Bugünler, Arefe günü ve ondan sonra gelen dört gündür ki teşrik tekbirlerini aldığımız günlerdir.
Bir kimse hac yapsa da Kurban bayramı gününde veya onu takip eden üç teşrik gününde umre niyeti ile ihrama girse, bu umre ona, şüru’ (başlamak) ile lazım olur. Çünkü hac ve umre ihramlarının arasını cem’ etmek sahihtir. Yalnız tahrimen mekruhtur. Bilahare umreyi terk etmesi, sonra kaza etmesi, terk ettiği için de kurban kesmesi vacip olur.
Ama bugünlerde niyet ettiği umreye devam edip de terk etmese, bu sahih olur. Keraheti irtikap ettiğinden dolayı da yine kurban vacip olur.[7]
Hasılı; bu umreyi ister terk etsin ister devam etsin, her iki halde de kurban lazımdır. Terk edene, bilahare kaza etmek de gereklidir.
İbni Ömer (r.a.), kendisine soru soran bir Yemenliye, “Ne dersin?, lafzını Yemen’de bırak!” (Eğer sünnete talipsen, re’yini terk et, sünnete ittiba eyle, kendi re’yinle hadise muaraza eyleme!) buyuruyor.[8]
Meslektaşlarıma re’yi, akılcılığı bırakıp da sünnete ittiba etmelerini İbni Ömer’in (r.a.) ağzından nakleder, “Mevrid-i nassda kıyasa mesağ yoktur.” kaidesine kulak vermelerini tavsiye eyleriz.
Ekrem Doğanay
İslam Aylık Mecmua, Sayı: 1
[1] Müslim Şerhi Nevevi 9/38 ve el-İzah (İbni Hacer Heytemi'nin haşiyesi ile birlikte) 338-339
[2] Müslim Şerhi Nevevi 9/48; Umdetu’l Kari 4/766; Fethu’l Kadir 2/499
[3] İrsadu's-Sari ila Menasik Molla Aliyyu’l Kâri s. 167
[4] Mebsut 4/69; Fethu’l Kadir 2/498
[5] Tirmizi 827; İbni Mace 2924; İbni Huzeyme’nin Sahih’inden
[6] Tergib, Terhib 2/173
[7] Fethu’l-Kadir 3/121 122; Düreru’l Hukkam 1/257 ve İbni Abidin 2/288, 318
[8] Tecrid-i Sarih 791, 794, 796, 799