Bazı dostlarım, “Yazıların güzel, ama hiç suya sabuna dokunmuyorsun” tarzında ince yollu tarizde bulundular. Madem öyle, siz istediniz, artık suya sabuna dokunmak bize farz oldu. Okuyucularımız bugünkü konunun içeriği açısından kusura bakmasınlar, ancak yararlı ve ilginç bilgiler paylaşacağımı belirtmek isterim.
Örtmece nedir?
Dilin tüm kelimelerinin her zaman toplumsal alana taşınması birçok nedenle mümkün olmuyor. Bunun sonucunda, örtmeceye (euphemism) başvuruyoruz. Bu sadece Türkçede uygulanmıyor, tüm milletlerce başvurulan bir yöntem. Örtmece, “uygunsuz, kaba, kötü, iğrenç, hoş olmayan, müstehcen, korku verici” çağrışımlara sahip olacağı düşünülen kelimelerin yerine “müphem, yumuşak, dolambaçlı, zararsız” ifadelere başvurulmasını ifade ediyor. “Çöpçü” yerine “temizlik işçisi”, “kapıcı” yerine “bina görevlisi”, “çiş” yerine “küçük su”, “meme” yerine “göğüs”, “cin” yerine “üç harfli”, “geri kalmış ülke” yerine “gelişmekte olan ülke” denmesi farklı alanlarda yapılan örtmecelere örnek olarak verilebilir. Bazen bir örtmece, zamanla başka bir örtmece ile yer değiştirebilir; “sakat” yerine “özürlü” denmesi, sonra onun da örtülerek “engelli”ye dönüşmesinde olduğu gibi.
Tuvalet de birçok ülkede örtmeceye tabi olan kelimelerdendir. İngilizcede tuvalet için “loo”, “restroom”, “bathroom” ve “men’s/ladies’ room” gibi kelimeler kullanılırken, Türkçede de “lavabo”, “yüznumara”, “abdesthane” gibi kelimeler kullanılmaktadır.
Sokağa boşaltılan lazımlıklar
Loo, İngilizce konuşma dilinde tuvalet yerine kullanılır. Bunun kökeninde, Fransızların lazımlıklarını genelde yukarıda olan yatak odalarının pencerelerinden aşağı boşaltmadan önce Fransızca “guardez l'eau-suya dikkat et” diye uyarıda bulunmaları yatıyor. Bu tabir, İngilizceye önce “gardy-loo” olarak geçmiş, sonra da kısaca “loo” haline gelmiştir.
Restroom “istirahat odası”nı belirten bir tamlamadır. Ancak işyerlerinde dinlenme için ayrılan bu odalarda tuvalet de bulunduğundan, zamanla “örtmece” ile tuvaletin kastedildiği bir kullanıma sahip olmuştur.
Powder room (pudra odası) da yine, kadınların makyajlarını yeniden tazelemek için gidebilecekleri bir yer olan tuvaleti ifade eden bir deyimdir.
Bog (bataklık) -foseptik çukuru nedeniyle böyle deniyor- kelimesi de kabalık içermekle birlikte yine tuvalet yerine kullanılıyor. Uygurca metinlerde tuvalet için “batığlık” kelimesinin kullanılması da ilginçtir.
“Bathroom-banyo”, “washroom-yıkama yeri”, “men’s/ladies’ room-erkeklerin/kadınların yeri” ve “lavatory-lavabo” kullanılan diğer örtmece kelimelerdir.
Tüm dünyada anlamı bilinen iki harf: WC
Türkçede de kullanılan WC, “water closet”in kısaltmasıdır. “İçinde tuvalet ve lavabo içeren küçük oda”yı belirtir. “Closet-küçük kapalı oda, özel odacık” anlamına gelir. Bununla ilgili öne çıkan rivayet şu şekilde; 19. yüzyılın sonlarında evlere su tesisatı döşenmeye başlandığında, insanlar yeni kurulacak tuvaletlere yer açmak zorunda kaldı. Tuvaletler, suyu olan dolaba benzer bu küçük odalara yerleştirildi. İlginçtir ki, Osmanlı Türkçesinde kullanılan abhâne ile WC hemen hemen aynı anlamdadır.
Helâ, Arapça “halâ-boş, tenha yer” anlamına gelir. Tahliye de helâ ile aynı fiilden türemiş olup “boşaltma” demektir. İnzivaya çekilmeyi, yalnız kalmayı belirten “halvet” ile “yalnız, ıssız” anlamındaki “hâli” de yine aynı kökten gelir. Sargon Erdem’e göre, hadis rivayetlerinde geçen “halâ” ifadelerinden Peygamberimiz zamanında Mekke ve Medine’de kapalı bir yer anlamında tuvaletin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tıpta dışkı anlamında kullanılan gaita kelimesinin türetildiği kelime “gait” olup “çukur” anlamına gelmektedir. Kişi tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla, kendini insanlardan gizleyen bir çukura veya siper olacak bir şeyin arkasına gittiği için, örtmece ile Kur’an’da tuvalet için “gait” kelimesi kullanılmaktadır. Bu da bahsedilen tespiti teyit etmektedir.
Kenef (Arapçası kenîf) ise “sığınılacak, gizlenecek kuytu yer”dir.
Ah şu tercüme hataları!
Eskiden bazı Avrupa ülkelerindeki otellerin katlarında bulunan tuvaletlere 00 numarası verilirmiş. Fransızca 00 numarasını belirten “numarasız” anlamında “sans numéro” ile “cent numéro-yüz numara” telaffuz olarak benzeştiğinden Türkçeye yanlış çeviriyle “yüznumara” olarak giriş yapmıştır.
Abdesthâne, aslında “abdest alma yeri” anlamına gelirken yine örtmece ile tuvalet yerine kullanılır. Doğrusu, halk arasında örtmece için kullanılan küçük/büyük aptes (abdest) tabirleri kulağa hiç de hoş gelmiyor.
Ayakyolu (kademhâne/kademgâh) tabirinin kökeni, eskiden helâların evin dışında olmasına dayanıyor. Tuvalete gitmek için yürümek gerektiğinden “kademhâne”den çeviri yoluyle bu ad verilmiştir. Memişhâne de bununla bağlantılıdır. Arapça memşâ “yürünerek gidilen yer” anlamındadır. Osmanlıcada memşâhâne şeklinde kullanılmış, halk arasında ise memişhaneye dönüşmüştür.
Tuvalden Tuvalete
Gelelim tuvalete. Fransızca “toile-tuval” kelimesi “bez, kumaş” anlamına gelmekte olup Türkçede “üzerine resim yapılan, gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş” anlamında kullanılmaktadır. Aynı anlamdaki “tela” da aynı kökten, fakat İtalyanca üzerinden dilimize intikal etmiştir. Toilette ise, “küçük bez/kumaş” anlamına geliyor. Tuvalet, başlangıçta elbiseler için ambalaj malzemesi olarak kullanılan bir kumaşı ifade ediyordu. Daha sonra, hanımların dış görünüşleri için hazırlandıkları giyim masasının (tuvalet masası) üzerinde bulunan küçük bez parçasını ifade etmeye başladı. Bu bezin üzerinde, ayna, fırça vb. bakım malzemeleri bulunuyordu. Bazılarına göre ise, bu bez kadınların elbiselerini korumak için saçları taranırken üzerine örtülürdü. Zaman geçtikçe tuvalet önce bakım malzemelerini, ardından giyinme ve makyaj sürecini ve sonrasında ise giyim ve makyaj odasını (özellikle lavabo ve tuvalet bulunduran) belirten bir kavrama dönüştü. Hazırlanmanın bir parçası olan helâya gitmek de bu odada gerçekleşen bir işlem olduğundan örtmece ile helâyı ifade için “tuvalet” kullanılır oldu.
Tuvaletin tarihçesi
Bilinen en eski tuvaletlerin tarihi yaklaşık 5000 yıl öncesine, Eski Mezopotamya’ya ve İndüs Vadisi’ne kadar uzanıyor.
Avrupa’da Romalılar döneminde etkin biçimde kullanılırken zamanla tuvalet kullanımı giderek azaldı ve halk lazımlıklar ile ihtiyacını gidermeye başladı.
El-Cezeri’nin modern tuvaletin icadına giden süreçte önemli bir rolü vardır. El-Cezeri, sifon mekanizmasını içeren bir el yıkama cihazı icat etmiştir. Cihazın haznesini suyla doldurmak için bir mekanizma bulunuyordu. Kullanıcı kolu çektiğinde su boşalıyor ve mekanizma hazneyi yeniden dolduruyordu.
Sifon mekanizmalı ilk modern tuvalet, 1596 yılında Sir John Harrington tarafından tasarlandı. Harrington, önce kendi evine ve daha sonra İngiltere’de kraliyetin nehir kıyısındaki ikametgahı olan Richmond Sarayı’na bu tuvaletten yerleştirdi. Ancak bu tuvalet kokunun odaya geri gelmesini engellemiyordu. Bu icat, halkın ilgisini çekmedi, alay konusu oldu ve evlerde lazımlık âdeti devam etti.
Günümüzdekilere benzer bir tuvalet, 1778’de İngiltere’de bir saat yapımcısı olan Alexander Cumming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green’in “U” şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu.
Pecunia non olet: Para kokmaz
Antik Çağ’da Romalılar idrarın oldukça yararlı olduğunu düşünüyorlardı. İdrarın dişlerini beyazlaştırdığına, çürüklerden koruduğuna inanıyorlar, elbiselerini yıkamada ve deri tabaklamada kullanıyorlardı. İdrar gördüğü rağbet nedeniyle biriktirilen ticari bir meta haline geldi. Sonunda MS 1. yüzyılda, Roma imparatoru Nero, “idrar vergisi”ni hayata geçirdi. Bu vergi bir süre sonra yürürlükten kalksa da MS 70 yılında İmparator Vespasian ile birlikte yeniden uygulamaya kondu. Vespasian’nın oğlu Titus bu durumu hoş karşılamadı, aralarındaki konuşmadan Vespasian’ın şu sözü tarihe bir not olarak kaldı: “Pecunia non olet-Para kokmaz” Bu söz, paranın nasıl elde edildiğinin önemsiz olduğunu savunanların bir deyişi haline geldi. Bazı ülkelerde halka açık tuvaletler için hâlâ Vespasian’ın ismi kullanılmaktadır: Fransa’da (vespasiennes), İtalya’da (vespasiani) ve Romanya’da (vespasiene).
Great Stink-Büyük Ufûnet (Pis Koku)
19. yüzyıl Londra için zor bir dönemdi. 1848’da yayımlanan Metropolitan Kanalizasyon Yasası, Londra’daki ev ve işyerlerinde biriken atıkların Thames Nehri’ne boşaltılmasını öngördü. Ancak 200.000 civarındaki foseptik çukurundan toplanan atıklarla, Thames Nehri büyük bir lağım çukuruna dönüştü. Sadece insanların değil, hayvanların ve fabrikaların atıkları da bu nehre gidiyordu. Bir de Londralıların nehirdeki suyu yıkanma ve hatta içme için tekrar kullanması olayın çığırından çıkmasına neden oldu. 1831-1832’de 6.000’den fazla Londralının ölümüne yol açan kolera salgınından sonra Londra iki büyük salgınla karşı karşıya kaldı. 1848-1849’daki salgında 14.000’den fazla, 1853-1854’teki salgında 10.000’den fazla kişi öldü. 1858 yılına gelindiğinde, sıcak havanın da etkisiyle çok kesif bir pis koku Londra’yı sardı. Thames Nehri’ne yaklaşan bazı insanlar felç nöbetleri, bayılma ve kusma sorunları yaşamaya başladı. Bazıları şehri terk etti. Bu olay, “Büyük Pis Koku” vakası olarak tarihe kaydedildi. Ardından Londra’da 1.800 kilometre uzunluğunda kanalizasyon hattı inşa edildi.
Çevre dostu tuvaletler: Kuru/Susuz tuvaletler
Kuru/susuz tuvaletler su tüketimini azaltmak için biyolojik süreçlerden ve farklı teknolojilerden yararlanan tuvaletlerdir. Şimdilik daha çok karavan, tekne, çadır ve müstakil ev gibi merkezi kanalizasyon şebekesi dışında olabilecek yerlerde yaşayanlar tarafından kullanılsa da savunucuları ve kullanıcıları giderek artmaktadır. En çok kullanılan üç farklı türü bulunmaktadır.
Yakma tuvaletleri: İnsan atıklarını yakarak steril küllere dönüştüren sistemlerdir.
Kuru sifonlu tuvaletler: Sifon çekildiğinde insan atıklarını çökerten ve kapatan astar torbalar kullanan ve bunları hava geçirmez ceplerde saklayan sistemlerdir.
Kompost tuvaletleri: Organik atıkları kompost olarak değerlendiren sistemlerdir. Kompost, gübre değildir; gübre toprağa bitkilerin gelişmesi için gerekli besin maddesi kazandırırken kompost toprağın yapısal düzenini sağlar. Kompost yapımı ile toprak düzenleyici özelliği olan ve gübre değeri de olan bir materyal elde edilir. Kompost tuvaletlerde, hem insan atığının içerdiği patojenlerin toprağı ve suyu zehirlemesinin önüne geçilir hem de insan atıkları besin açısından zengin kompostlara dönüştürülür. Yetişkin bir insan günde ortalama 1,5 kg dışkı üretir. Bunun 100-150 gramını katı dışkı, 1,2-1,5 litresini ise idrar oluşturur. Bu iki dışkıda bulunan besleyici madde yılda 200 kg buğday yetiştirmeye yeterlidir. Ayrıca bu tuvaletlerde idrarın ayrıştırılması da sağlandığından, idrarda bulunan besinler peyzajda ve tarımda sıvı gübre olarak kullanılabilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, HomeBiogas firmasınca geliştirilen 3 kişilik bir tuvalet sisteminin, karbondioksit emisyonunu yılda 6 ton azalttığı, 40.000 litre su tasarrufu sağladığı ve günde yaklaşık bir saat boyunca pişirme gazı sağladığı öne sürülmektedir.
İshal mi zor, kabızlık mı?
İshal, Arapça “suhûlet-yumuşaklık, kolaylık” kelimesinden gelmekte olup “yumuşatma, kolaylatma” demektir.
Kabızlık ise, Arapça “kabz-tutma, sıkma” kelimesinden gelmekte olup “tutukluk” demektir. Bağırsakların tutukluk yapması hali diyebiliriz.
İshalin mi, kabızlığın mı daha zor olduğunun cevabını bir fıkrayla verelim: Adamın biri koşa koşa tuvalete gelmiş, kapının kapalı olduğunu görünce “Çabuk ol! Çabuk ol!” diye hızlı hızlı kapıyı çalmış. İçeriden boğuk bir ses gelmiş: “Neee mutluuu sanaaa…”
Alaturka tuvalet mi, alafranga tuvalet mi tercih edilmeli?
Bilinen ilk tuvaletler alafranga klozetlerde olduğu gibi oturularak kullanıma uygun biçimde geliştirildi. Sonrasında çömelerek kullanımı sağlayan alaturka tuvalete benzer tasarımlar yapıldı. Suriye’de ortaya çıkan alaturka tuvalet tipi Türkler tarafından geliştirilmiş, Osmanlı Devleti zamanında Avrupa’ya intikal etmiştir. Bir de pisuvar var, pisuvar Fransızca “pissoir-işeme yeri” anlamına gelir. Erkeklerin hızlı ve pratik biçimde ihtiyaç gidermesine uygun olsa da, hijyen, temizlik ve mahremiyet açısından sorunlu bir yöntemdir.
Alafranga tuvaletler giderek yaygınlaşsa da, alaturka tuvaletler halen dünyanın yaklaşık üçte ikisi tarafından kullanılmaktadır. Alaturka ve alafranga tuvaletlerin farklı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır.
Alaturka Tuvaletin Avantajları:
- Daha hijyeniktir: Vücut doğrudan temas etmez ve atıkların vücuda sıçrama olasılığı daha azdır. Ayrıca anal bölgenin su ile temizlenebilmesi daha kolaydır.
- Çömelme pozisyonu daha sağlıklıdır: Çömelme durumunda mesane ve bağırsaklar daha iyi boşalır, ıkınmaya daha az ihtiyaç duyulur. Kabızlık, hemoroid, kolon kanseri, prostat sorunları, kasık fıtığı gibi rahatsızlıklar çömelerek yapılan “aksiyonda” daha az görülür. Hamile kadınlar için çömelme, rahme yapılan baskıyı önler.
- Çömelmek vücuda esneklik sağlar: Çömelen toplumlarda yaşlılar, gençleri kıskandıracak derecede rahat oturup kalkabilmektedir.
- Daha az enerji harcanır: Oturma durumunda bağırsağın tam boşalması için ıkınılması daha fazla güç harcanmasını sağlar.
- Daha az zaman geçirilir: Tuvalette geçirilen zamanın kısalması, hemoroid hastalığı riskini azaltır. Alafranga tuvaletlerde kalma süresi, internet alışkanlığına bağlı olarak artmaktadır.
- Daha az su harcanır: Su açısından daha tasarrufludur.
Alafranga Tuvaletin Avantajları:
- Daha rahat bir kullanım sağlar: Hasta, yaşlı, ameliyatlı, kilolu ve düztaban kişiler açısından daha rahat bir kullanım sağlar.
- Daha estetik görünümlüdür.
- Düşürülen eşyaların kurtarılması daha kolaydır.
Bahsi geçen etkenler dikkate alınarak hibrit tuvaletler de yapılmıştır. Görünüm olarak alafranga tuvalete benzeyen, ancak çömelerek “performans” sergilenebilen tuvalet türüdür.
Tuvalet kâğıdı mı, su mu? İkisi birlikte mi?
Su ile temizlemenin farklı yöntemleri vardır. Ülkemizde genel olarak taharet musluklu klozetler tercih edilmektedir. Bazı ülkelerde de klozetin yanına monte edilmiş duş başlıkları bulunmaktadır. Bir de bide vardır. Bide, Fransızca “bidet-Midilli atı/küçük at” anlamına gelir. Klozete göre boyu biraz daha alçakçadır. Muhtemelen “küçük at” olması bununla ilişkili olsa gerektir. Fransa menşelidir, ancak Fransa’da her evde bulunmamaktadır. Bazı Müslüman ülkelerde, Güney Avrupa’da, Güney Amerika’da, Japonya ve Güney Kore’de tercih edilmektedir. Sıcak ve soğuk musluk bataryaları vardır.
Tarih içerisinde anal temizlik için suyun yanı sıra yaprak, çimen, taş, mısır koçanı, hayvan kürkü, sopa, kar ve deniz kabuğu gibi birçok farklı materyalin kullanıldığını görüyoruz. Roma’da üzerine sünger monte edilmiş sopa (tersoryum) kullanılır, sünger daha sonra tuzlu su veya sirkeli su ile dolu bir kovaya batırılır, yanındaki kişiye verilirdi. Eski Yunan’da üç adet taş (pessoi-seramik parçası) ile, 8. Yüzyıl Japonya’sında tahta çubuklarla (chuugi) temizlik işlemi yapılırdı.
Temizlik için kâğıdın ilk kullanımı Çinlilere dayanmaktadır. ABD’de tuvalet kâğıdı 1857’de tanıtıldı ve 1920’lerde ticari olarak piyasaya sürüldü. Akabinde çoğu ülke su yerine tuvalet kağıdını kullanmaya yöneldi. Bazıları tuvaletlerini yaptıktan sonra temizlik için su kullanmayı daha hijyenik bulurken, bazıları da elle dışkının doğrudan teması nedeniyle kâğıdı tercih ediyor. Su ve kâğıt ile temizliğin farklı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır.
Tuvalet kağıdının avantajları:
- Dışkı ile eller arasında doğrudan temas olmaz. (Ancak basınçlı su püskürten bidelerde de aynı durum geçerlidir)
- Tuvalet kağıdının taşınması kolaydır ve her yerde kullanılabilir.
- Kişide yıkamanın getirdiği nem hissi oluşmaz.
- Daha iyi temizlik için ıslak mendil de kullanılabilmektedir.
Ancak bu yöntemin dezavantajları daha fazladır:
- Kâğıt hiçbir zaman tam hijyen sağlamaz. Ayrıca kötü kokulu bir kalıntı kalır. “The Big Necessity: The Unmentionable World of Human Waste and Why It Matters” kitabının yazarı Rose George bu durumu şöyle özetliyor: “Temiz olduklarını zannettikleri halde kirli anüsleriyle yürüyen milyonlarca insan var.”
- Tuvalet kâğıdı kullanan birçok kişi kâğıt kullandığı için ellerini çıkınca yıkamayabilmektedir. Bu da mikropların taşınmasına sebebiyet verir.
- Tuvalet kağıtlarında kullanılan kimyasal katkılar, alerjik kontakt dermatit gibi bazı hastalıklara sebep olabilmektedir. Ayrıca ıslak mendiller de kimyasallar içermektedir.
- Özellikle sert silmenin getirdiği tahriş, kaşıntı vb. rahatsızlıklar ortaya çıkabilmekte, hemoroid, apse, çatlak vb. mevcut rahatsızlıklar daha kötü hale gelebilmektedir.
- Kâğıtla silme işleminin arkadan öne doğru yapılması, bakterileri anüsten vücudun ön kısmına doğru çekmekte, bu da kadınlarda idrar yolu enfeksiyonuna neden olmaktadır. Uzmanlar, enfeksiyona neden olan bakterilerin yüzde 70’inin anüs kökenli olduğu kanaatine varmıştır.
- Tuvalet kâğıdı, suya göre daha yüksek maliyetlidir. Amerikalılar tarafından tuvalet kağıdına yılda toplam 6 milyar dolar harcanmaktadır.
- Tuvalet kâğıtları kanalizasyon sistemlerini tıkayabilmektedir.
- Tuvalet kâğıdı üretimi için çok büyük miktarda su harcanmakta, ağaçlar kesilmektedir. Ağaçlardan elde edilen malzemenin bembeyaz olması için ağartılması gerekmektedir. 1 rulo tuvalet kâğıdı üretimi için yaklaşık 140 litre su harcanmaktadır. ABD, yılda kişi başı 141 rulo tuvalet kâğıdı tüketimi ile dünyada birinci durumdadır. Covid-19 pandemisi sırasında Amerikalıların panikle marketlere tuvalet kâğıdı almaya koştuğunu hatırlıyoruz. Yılda yaklaşık 36,5 milyar rulo tuvalet kağıdı kullanan Amerikalıların bu kullanımı için her yıl 15 milyon ağaç yok edilmektedir.
Birçok uzman, öncelikle kağıtla silme işleminin çok yumuşakça önden arkaya doğru yapılmasını (gerekirse kâğıdı hafifçe ıslatarak), ikinci aşamada suyla temizleme yapılmasını ve üçüncü aşamada nemin giderilmesi için kâğıtla kurutma yapılmasını önermektedir.
Utangaç Japonlar ve Toto tuvaletleri
Akıllı tuvalet dendiğinde akla gelen ilk ülke Japonya ve ilk firma da Japonya’daki Toto firması oluyor. Toto firmasının ismi de konuyla bağlantısı açısından oldukça manidar. Bu firmanın geçmişi Japon mucit Kazuchika Okura’nın 1903 yılında Batı’ya yaptığı bir yolculuğa dayanıyor. Okura yolculuğundan Japon tuvaletlerini modernize etme düşüncesiyle döner. Akabinde 1914’te Japonya’da ilk Batı tarzı sifonlu tuvaleti üretir ve 19173’te Toyo Toki Şirketini kurar. 1970’te adı Toto olarak değiştirilen firma esas ününü tasarladığı akıllı tuvaletlerle kazanır. Toto’nun klozetlerinde olmayan özellik yok. Hijyen ve rahatlık için her şey düşünülmüş. Oturma yüzeyinin sıcaklığının ayarlanması, suyun sıcaklığının ayarlanması, kalan bakterilerin ölmesi için klozetin üzerine elektrolize edilmiş su püskürtülmesi, optimum konfor ve temizlik sağlayan 43 derecelik “altın açı”yla çalışan su sistemi, müzik veya sifon sesi veren ses sistemi, temizlikten sonra nemi kurutma sistemi ve güzel kokulandırma gibi özelliklere sahip. Toto’nun araştırmasına göre, Japon kadınları “yüzlerinin kızarmaması” için tuvalette birçok kez sifonu çekiyor ya da gürültü yapmak için “kilometrelerce” tuvalet kâğıdı kullanıyordu. Bu da su ve kâğıt israfına neden oluyordu. Toto’nun tuvaletleri sifon sesinin aynısını çıkarmakta ve duyulması istenmeyen seslerin gizlenmesini sağlamaktadır.
Tuvaletten sonra el yıkamada kim birinci?
Gallup International’ın 2015 tarihli araştırmasında 63 ülkenin hijyen haritasını çıkardı. Araştırmaya göre, dünyada tuvaletten sonra ellerini sabunla yıkayanların oranının en yüksek olduğu ülke, ülkemizdeki olumsuz algıya rağmen %97’lik yıkama oranı ile Suudi Arabistan. Arkasından Bosna Hersek, Cezayir, Lübnan, Papua Yeni Gine ve Türkiye geliyor. Bu sonuçlar oldukça sevindirici, İslâm’ın temizlik üzerindeki hassasiyetinin güzel sonuçlarından birini görüyoruz. 63 ülke arasında en düşük yıkama oranı %23 ile Çin’de. Japonlar akıllı tuvalet konusundaki başarılarını el yıkamaya yansıtamamışlar, yıkama oranı %30’da kalmış. Güney Kore’de bu oranın %39 olduğunu göz önüne aldığımızda Uzakdoğu’nun hijyende sınıfta kaldığını gösteriyor. Avrupa’nın göbeğinde her türlü imkâna sahip Hollanda’da bu oranın %50’de kalması gerçekten ilginç bir durum.
Fransız seyyah Jean de Thévenot (1633-1667), Türklerin temizlik duyarlılığından bahsederken şöyle demektedir. “Bunun içindir ki, idrar yapacakları zaman üzerlerine veya elbiselerine birkaç damla düşmesi korkusuyla kadınlar gibi çömelirler. Çünkü vücutlarının veya elbiselerinin kirlenmesinin ruhlarını da kirleteceğine inanırlar. Vücutlarını temiz tutarak ruhlarını da arındırdıklarına inanırlar. İdrar yaptıktan sonra erkeklik organını kalanlar damlamasın diye bir şeyle kurularlar. İşleri bitince daha önce söylediğim gibi hiç kâğıt kullanmazlar, su ile taharet alırlar, sonra ellerini yıkarlar. Bunu ihtiyaçlarını yaptıktan, hatta idrar yaptıktan sonra asla ihmal etmezler. Bunun içindir daima su dolu bir kap vardır ve hatta yıkadıktan sonra ellerini kurulamak için kemerlerinde iki mendil taşırlar...”
Alışkanlıklar kolay değişmiyor
2022 yılı BM verilerine göre, 7 milyar insanın 6 milyarı cep telefonu sahibi, ancak uygun tuvalet imkânı bulanların sayısı 4,5 milyarı geçmiyor. 1,1 milyar insan ise açık alanda ihtiyaç gideriyor. BBC’nin 1 Eylül 2015’te geçtiği ilginç habere göre Hindistan'da yaklaşık 590 milyon kişi büyük tuvaletini dışarıda yapıyor. Bu durum özellikle çocuk sağlığı açısından büyük tehlike arz ediyor.
Ancak ilginç olan çok sayıda Hintli, umumi tuvaletlere erişme imkânı olsa da dışarı yapmayı tercih ediyor. Bu alışkanlığı değiştirmek için Gucarat eyaletindeki Ahmedabad kentindeki yetkililer, umumi tuvaletleri kullanan çocuklara para veya çikolata verecekleri bir kampanya başlattılar.
Tuvaletlerde mahremiyet sorunu
Romalıların “latrina” denilen umumi tuvaletlerinde bölme bulunmuyordu. Bir yandan ihtiyaç giderirken, diğer yandan komşularıyla dedikodu yapıyor, siyaset tartışıyor ve iş anlaşmaları yapıyorlardı. Bu uygulamanın tarihte kaldığını düşünmeyin. Estonya, Ukrayna ve Çin gibi bazı ülkelerde kapısız ve hatta paravansız umumi tuvaletlerle hâlâ karşılaşabiliyorsunuz.
Tuvalette ne kadar zaman geçiriyoruz?
Singapur’da yaşayan Mee Yan Leong isimli kadın, 25 Mart 2009 tarihinde oturduğu tuvaletten tam 902 gün boyunca kalkmadı. Yemek yeme gibi ihtiyaçlarını burada karşılayan 58 yaşındaki kadın, garip davranışının nedenini ise, “bir gücün beni ele geçirdiğini hissettim” şeklinde açıklayarak, bu ‘gücün’ tam olarak ne olduğunu anlayamadığını ifade etti. Yaşlı kadının bir rahatsızlık geçirdiği açık, ancak alafranga tuvaletlerin yaygınlaşması ile birlikte tuvalette geçirilen zaman giderek artıyor. Bizim geleneğimizde de yer alan ihtiyacın giderilmesinden sonra tuvaletten çabukça çıkılması alışkanlığı bozulmadan nasibini alıyor.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, iş yerinde tuvalette harcanan süre 28 dakikaya kadar çıkıyor. Bu da her çalışanın haftalık mesaisinin 2-2.5 saatini tuvalette geçirdiği anlamına geliyor. Bu sebeple şirketler her çalışan için 1.553 sterlin zarar ediyor. Bunu dikkate alan “StandardToilet” şirketi ofis ve kamusal alanlarda kullanılmak üzere öne doğru 13 derece eğime sahip klozet geliştirdi. Bu klozet, bacaklarda rahatsızlığa neden olarak üzerinde fazla vakit geçirmeyi imkânsız hale getiriyor.
Siz siz olun, yine de hızlıca çıkmaya çalışın, fıkradaki adamın durumuna düşmeyin. Adamın biri umumi tuvalete girer. Girdiğinde karşısında “Sağa bak!” diye yazıldığını görür. Merakla sağa baktığında “Karşına bak!” diye yazıldığını görür. Merakı bir kat daha artar. Bu defa “Kapıya bak!” diye yazıldığını görünce başını arkaya çevirir. Kapıda şu yazmaktadır: “Etrafa ne bakıp duruyorsun, işine baksana!”
Uçak tuvaletindeki atıklar aşağı mı atılıyor?
Uçak tuvaletlerindeki atıkların uçuş sırasında aşağı mı bırakılıyor? Herkesin merak ettiği bu konuda içimizin ferahlaması için şu bilgiyi paylaşmakta fayda var. Uçak tuvaletlerinde atıklar, güçlü bir vakum sistemiyle SkyKem adıyla bilinen mavi sıvının yer aldığı tanka çekilmekte. Uçak apronda park halinde iken, tanktaki atıklar özel bir araç tarafından çekildikten sonra arıtılıp kanalizasyona verilmektedir.
Foseptik çukuru üstünde ciğerin ne işi var?
Rivayet o ki, eskiden kanalizasyon sisteminin olmadığı köylerde foseptik çukurunun üst direğine ciğer asılırmış. Ciğer kurtlanınca, kurtlar ciğeri yemeye başlarmış. Kurtlar, ciğer bitince aşağı düşüp atıkları yemeye başlarlarmış. Atıklar tükenince kurtlar birbirini yemeye başlıyor ve sonunda foseptik çukuru temizleniyormuş.
Herkesin makamının gücünü göstermeye çalıştığı ülkemizde, yazımızı güzel bir fıkra ile sonlandıralım. Adamın biri fena halde sıkışmış biçimde umumi bir tuvalete gelir. Suların çeşmeden akmadığı dönemde, tuvalete gelenler tuvaletin giriş kısmında sıralanmış ibriklerden birini alıp tuvalete öyle girmektedir. Tam bir tanesini almak üzere elini attığında, arkadan ibrikçibaşının sesi duyulur: “Onu bırak, yanındakini al!” Adam şaşırıp “Neden?” diye sorar. İbrikçibaşı tok bir sesle kabararak cevap verir: “İbrikçibaşı olduğumuz belli olsun.”