İtikaf, aylar öncesinden eğitimine başlar. İlk önce zamanımızı planlamayı öğretir. Aylar öncesinden on günlük hayatımızı boşaltmamızı ve yerine camide geçecek on günlük bir hayat planı ikame etmemizi öğütler. O tarihler arasında tek bir işimiz vardır: Kulluk.
Aslında her daim tek işimiz kulluktur; fakat Rabbimiz imtihan gereği dünya denen köprüyü geçmek için belli meşguliyetlerle bizi karşı karşıya bırakmıştır. Kimi bu meşguliyet deryasında boğulur, kimi gemisini yüzdürecek kadar ihtiyaç gereği bu deryadan istifade eder. Geminin batmasını da geminin karaya oturmasını da büyükler hoş görmemiştir.
Sevgili Peygamberimiz (as) bu dünyada yaşanılabilecek en güzel modeli hayatı ile ortaya koymuştur. Bize düşen güzeller güzelinin hayatını anlamak ve o iz üzere hakka yürümektir. Ramazan'ın son on günü Mescidi Nebevi'de itikafa çekilerek bize büyük bir miras bırakmıştır. O günlere nazaran günümüz yaşantı kültürünün insan hayatı üzerindeki ağırlığı düşünülürse bu mirasın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Alışkanlıklarımızı terk ettirmeyecekse adı itikaf olmaz
İtikaf okulunun planlama ve hayatı tek gaye için steril duruma getirmekten sonraki öğretisi bazı şeylerden vazgeçebileceğimizi göstermesidir. Hayatımızda olmazsa büyük boşluk yaşayacağımız pek çok şey o an itibariyle yoktur ve biz buna zamanla alışırız. TV, bilgisayar, cep telefonu, otomobil, ev, iş, aile, dostlar...
Mesela genç kuşaktan itikafa girenlerin en çok ayrılmakta zorlandıkları akıllı telefonları oluyor. Ben yanımda itikafa giren gençleri bu konuda uyarıyorum ve bence bu uyarı itikafa giren herkese yapılmalı. Alışkanlıklarımızı terk ettirmeyen bir itikaf, yalnızca tatil veya kamp hükmüne geçebilir. Kendime koyduğum kural sadece iftar öncesi ailem ile görüşmek üzere telefonu yarım saatliğine açmamdır. Bu sürede başka biriyle görüşme yapmıyorum ve mesajlara cevap vermiyorum. Bu, itikafın bir şartı mıdır? Böyle bir kural direkt olarak yok; fakat madem ki bedenen camiden ayrılamıyoruz, kalben ve aklen de ayrılmamamız gerekir diye düşünüyorum.
İtikaf okulunun diğer dersi bazı işlerin bizsiz de yürüyebileceğini göstermesidir. Ben olmasam olmaz dediğiniz bir çok iş siz yokken tıkır tıkır yürür. Kendinize bağlı zannettiğiniz her şeyin gerçek sahibini görür ve hakiki bağlılığı fark edersiniz. Bir dostumun uyarısı geldi aklıma: "Hayatı sadece kendi eksenin etrafında dönüyor zannediyorsun." Belki her zaman değil; ama zaman zaman düştüğümüz durum değil midir bu! Olayları sadece kendi açımızdan düşünmek ve kendi tarafımıza yontmak. Büyüklerin bir sözü vardır: “Oğul, keser kullanma testere kullan, bir sana bir bana!”
Halife olarak insan dünyanın merkezidir; fakat hiçliğini bilen insana merkez olmak yakışır. Kendini değerli görmek ile kibir arasında ince bir sınır var. Bu güzel din insanı hep sırat köprüsünde yürütür, orta yol harici insan hataya düşer. İnsanoğlu her zaman dikkatli ve farkında olmalı, kendini sürekli geliştirmelidir. Oldum diyorsan meyve misali düşüp toprağa karışacaksın yani öleceksin. Yaşamak (yaş olmak) hamlığa işarettir.
Zamanın değerini de öğretir bize itikaf
İtikaf, Allah'ın (cc) ipine sımsıkı sarılmayı öğretir. Sır Hocam sohbetlerinde sürekli hatırlatır: "Evladım, boynumuzda çok halka var. Doğarsın anne ve baba, evlenirsin eş, çocuk olur çocuklar, işin olur patron, toplum, devlet hepsi bir tarafa çeker. Hak yola çekenler senin için iyi olabilir, yoldan çıkaranlara ne demeli." Heyhat, o zaman bir sürü ipi ne diye karıştırıp dururuz, kördüğüm haline getirdiğimiz hayat, tutunmamız gereken tek ipin farkında olmadığımızdan değil midir? O tek ipi/yolu görmeliyim ve farkında olarak hayat yolculuğunu sürdürmeliyim ki düz yolda takla atmayayım. Araç ve yoldan (hayat) kaynaklanan kaza oranı yüzde yirmiyi geçmez, yüzde seksen kendi elimizle ve irademizle oluşturduğumuz kazalardır. Kısacası bu kadar boyundaki ipe rağmen cüzzi irademizle en azından kendimize düşen işleri yaparak yolu adam gibi yürüyebiliriz. Dış sebeplerden kaynaklanan yüzde yirmi imtihandır, teslimiyet gerektirir.
Zamanın değerini de öğretir bize itikaf. İsraf ettiğimiz zamanın farkına varırız. En azından on gün de olsa kamil insanların zinde hayatına küçük bir dokunuş yaparız. Gece namazıyla başlar camide hayat, sahur, sabah namazı, ders, işrak namazı, bir saat dinlenme, ders, öğle namazı, kısa muhabbet, ders, bir saat dinlenme, ikindi namazı, ders, iftar öncesi bir saat serbest zaman, iftar, akşam namazı, yatsı, teravih, dinlenme. Kısaca beş-altı saat dinlenme harici günün dörtte üçlük kısmı namaz, dua, zikir, okuma, yazma, ders ile geçer. Normal zamanda nasıl yaşıyoruz?
Final sahnesi hepsinden güzeldir. Dünya hayatına dair hiç bir şey kaçırmadığımı itikafın manevi havasından çıkınca anlıyorum. Kazandıklarımız bir yıl yetecek azığımız oluyor. Bir itikaf çıkışı otobüse bindiğimde bilet atmadığım uyarısını alınca dünyaya döndüğümü hiç unutamam. İtikaf ikliminden dışarı adım attığın an büyü bozulur. Ağzımızda kalan tat ile on bir ayı yaşamaya çalışırız.
Ramazan için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Ramazan'da camiler şenlenir, dinimiz daha fazla anlaşılır; fakat ay biter, bir çok güzellik hayatımızdan çekilir. Ramazan ve itikaf arınma ve hatırlatmadır, o zaman hatırladığımızı unutmayalım.
Ruhuma dokunabildiğim nadir yerlerden biri olan Yahya Efendi Külliyesi'nde bu yazıyı yazmak nasip oldu. Bazen gönül bazen de mekan yazdırır.
Cihad Meriç yazdı