Balıkesir civarında Hoca denildiğinde dört isim akla gelir. İmam-ı Birgivi (929-1523), Hasan Basri Çantay (1384-1964), Gönenli Mehmet Efendi (1411-1991) ve Mehmet Ruhi Turan (Sarı Hoca Efendi) (1889-1981). Son üç alim Osmanlıyı Cumhuriyete taşıyan alimlerdir.
Sarı Hoca Efendi aile itibarı ile Saraybosna'dan gelip Bursa-İnegöl'de doğmuştur. Ailesi daha sonra Bursa-Orhaneli'ne taşınmıştır. Sarı Hoca Efendi İlköğretim ve Medrese eğitimini burada yapmıştır.
Sarı Hoca, kırk yaşından sonra Balıkesir-Dursunbey ilçesine yerleşmiştir. Asıl hizmetlerini burada yapmış ve Sarı Hoca lakabını burada almıştır. Sarı Hoca Dursunbey'de Mollaoğlu Camiinde imamlık yapar ve babasının vasiyeti üzerine talebe yetiştirir. Dursunbey'de 1940-1950 yılları arasında müsait olan camilerde görev yaparak talebe okutmaya ağırlık verir. Bu dönemde din eğitimine gerekli önem verilmez ve okutacak yeterli hoca bulunmaz. Sarı Hoca Efendi kendine üç köy seçer. Bunlar: Bayıryüzü Güney Köyü, Karyağmaz Köyü ve Delice Köyü’dür. Köylerde verdiği eğitimleri köy odaları ve camilerde yapardı.
Dursunbey'de çok iyi tanınan ve sevilen bir din alimi olmuş. Dursunbey halkının saygı ve sevgisine mazhar olmuş bir hocadır. Sarı Hoca Efendiyi tanıyanlara sorduk ve hatıralarını anlattılar. Bize de bunları aktarmak düştü.
Sabri Akkuş (TCDD' den Emekli Memur)
1972 yılı Ekim ayında Dursunbey'e dostlarla buluşma vesilesi ile seyahat etmemiz gerekmişti. Mezkûr seyahatimize o günün saygın esnaflarından Rıfat Turan (Merhum olmuştur) Bey de katılmıştı.
Öğlen namazı vakti Dursunbey'e vardık. Dursunbey'de öğle namazını eda ettikten sonra, buluşacağımız Zatı Muhterem bizi cami çıkışı bahçede karşıladı. Hoş beşten sonra çay ikramı için kahvehaneye davet etti. Beraber kahvehaneye girince ev sahibimiz "Aman ne iyi tevafuk, Hoca Efendi de buradaymış, buyurun beraber çay içelim." deyince ben de usulca "Kim bu hoca efendi?" diye sordum. Usulca " Sarı Hoca bu dedi."
Ben o ana kadar bu zatın ismini, namını duyuyordum ama daha evvel hiç görmemiştim. Biz de hemen biraz merak ve edep ile Hoca Efendinin yanına masaya iliştik.
Bu ara bir yandan çayımı içiyor, bir yandan da Hoca Efendiyi tanımaya gayret ediyorum. Gördüğüm kadarı ile Sarı Hoca 1.85 cm. boylarında uzunca sarı sakallı, sarışın tenli, geniş omuzlu heybetli görünüşlü idi. Daha sonra orada bazı kişilere sorduğumda yanılmıyorsam kendisinin Boşnak olduğunu söylemişlerdi.
Çaylarımızı bitirirken, birer daha çay içeriz diyerek çayları sipariş ettiler. Aklıma o anda hazır böyle bir Zatı Muhteremi, tabiri caiz ise, yakalamış iken kafamda o anda oluşan güncel bir soruyu sorma ihtiyacını hissettim. Artık müsait bir zaman kolluyordum. Acemilikten olsa gerek zamanlamayı beklemeden bütün cesaretimi toparlayarak pat diye sordum. "Hocam dedim, biliyorsunuz bu günlerde televizyon diye bir alet her eve, her yere girmeye başladı, yakında bizim de evlerimize gireceğe benziyor. Halimiz ve durum böyle olursa ne yapmamız gerekiyor, bunun için ne dersiniz?" dedim.
Ben sorumu bitirince Sarı Hoca mütebessim bir çehre ile bana dönerek, şöyle söze başladı: "Bak delikanlı, şimdi sana yaşanmış bir olayı anlatayım, hem senin soruna cevap olur, ne demek istediğimi anlamaya çalış." dedi ve anlatmaya başladı. Biz de pür dikkat kesilerek ayrıntıları kaçırmamaya, anlatılacak olanı anlamaya kendimizi hazırladık.
Sarı Hoca Efendi anlatmaya başladı: Bundan bir ay kadar önceydi, yine bir mekânda yatsı namazından sonra çay içiyordum. Cami cemaatinden sevdiğim iki kişi yanıma geldiler, biraz sohbetten sonra, "Hocam bir meselemiz var, bize bu konuda yardımcı olursanız çok memnun olacağız" dediler. Ben de buyurun sorun bakalım dedim. "Hocam biz biraz evvel namazdan önce bu Hacı arkadaşım ile kahvehanede televizyonda haberleri dinledik.", daha sonra namaz için dışarı çıktık, camiye doğru yöneldiğimizde bu Hacı kardeşim, "Arkadaşım abdestleri tazeleyelim" dedi ben de cevaben, "Benim abdestim var." dedim. O da bana dönerek, "Arkadaşım bir saattir televizyon seyrediyoruz abdest mi kalır?" dedi.
O gitti abdest almaya, ben de namaz için camiye girdim. Namazdan sonra bana "Abdestsiz namaz kıldın, namazı iade etmen gerekir." dedi. Biraz münakaşa ettik ama anlaşamadık, size bunu sormak için geldik, bizim durumumuza ne diyorsunuz.” dediler.
Ben de onlara şöyle dedim, abdest almadan camiye giren Hacı Efendiye dönerek, “Bu sana, abdestin yok abdest al dedi mi?" Evet Hocam aynen öyle dedi. "Bak Hacı Efendi Kardeşim, bu kardeşin sana iyi ki abdest al demiş, iyi ki sana gusül abdesti al dememiş.” diye sorularını cevapladım dedi ve bana dönerek "Senin soruna bunun içinde cevap var, daha fazla açıklamaya gerek var mı?" dedi.
Ben de, “Evet Hocam anladım, Allah sizden razı olsun.” diyerek ve ellerinden öperek oradan ayrıldık.
Daha sonra Balıkesir'de Paşa Camisi’nde kendisini uzaktan gördüm ama, kalabalıktan yanına ulaşamadım. Allah Rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Kabri nurla dolsun.
Mustafa Çaltı (Memur)
17 yaşında Lise 1.sınıf öğrencisi iken Konya'dan Dursunbey'e konferans vermek üzere gelen Harun Aytaç'la, evinde hasta olduğunu öğrendiğimiz Sarı Hoca Efendiyi Dursunbey eşrafından bir kişi daha alarak evinde ziyaret ettik. Hoca Efendi bizi karşıladı ve evin küçük bir odasına aldı ve içeride bir yer döşeği vardı. Muhtemelen hasta olduğu için orada yatıyordu. Yanında bir rahle ve üzerinde yazılarını yazdığı defteri vardı. Kendisinin deftere Osmanlıca notlar aldığını gördük. Biraz sohbetten sonra dışarı çıkıp eşinden misafirlere kahve yapmasını istedi.
Biraz sonra kapı çaldı ve kahveleri Sarı Hoca Efendi kapıdan alarak, kapının sağından ve benden ikrama başlayınca itiraz ettim, büyüklerden ve misafirden başlamasını söylediğimde, Sarı Hoca Efendi "Yok yok sen al, Peygamber Efendimiz her şeye sağdan başlardı." diyerek kahveyi almamı istedi. Sırası ile sağdan devam ederek diğer misafirlere de ikramda bulundu.
Sarı Hoca Efendi’nin gördüğüm kadarı ile son derece sakin, insanın adeta ruhunu okşayan, güler yüzlü bir kişiliği vardı. Gençlik çağımızda Hoca Efendinin değerini anlamakla beraber zaman zaman Çarşı Camii’nde vaazlarını dinleme fırsatı buluyordum. Hoca Efendi’nin hitabet yeteneği çok fazla idi. Vaaza başladığında tüm cemaati hemen etkisi altına alır ve vaazın bitmesini hiç kimse istemezdi. Hoca Efendi çok güzel konuya uygun hikâyeler anlatıp, kısa ve özlü bir şekilde anlatmak istediğini dinleyenlere verirdi.
Dursunbey'de Çarşı Camisinin yanında bulunan bir kahvehanede sık sık Hoca Efendiyi görürdük. Herkes rahatlıkla Hoca Efendiye yaklaşır, derdini anlatabilirdi. Dini konularda anlamadıklarını sorar, en içten ve hiç üşenmeden cevaplar verirdi.
Sarı Hoca Efendi Dursunbey'e, Bursa'dan gelmiştir. Ancak Hoca Efendinin Dursunbey'e gelmesinden sonra halkın inancı ve sosyal hayatı üzerinde büyük bir etkisi olduğu gözlenmiştir.
Örneğin; alkol tüketiminde çok büyük azalma olmuş, insanların bir birine olan saygı ve sevgisi artmıştır. Herhangi bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda halk tabiri ile Sarı Hocaya gidelim ve sorunumuzu halledelim denilmiştir. Sarı Hoca Efendinin Dursunbey halkı üzerinde büyük etkisi olmuştur.
Sarı Hoca Efendiye Allah’tan rahmet diler, mekânının cennet olmasını niyaz ederim.
Hüseyin Tokmak sordu ve yazıya döktü
Amin