Divan edebiyatı altı asırlık bir kültürün, kökleri derinlerde ulu bir çınarıdır. Sanat, estetik, ahlak ve dil zevkinin, imanla yoğrularak şiire, söze dönüştüğü muhteşem bir hazinemizdir. Klasik Türk edebiyatımız, içinde oldukça fazla tasavvufî terimler barındırır. Şairler çoğunlukla mutasavvıftır. Tasavvufi anlatımın hâkim olmadığı metinlerde ise edebe mugayir yaklaşımlar pek bulunmaz. Altının, cevherin kıymetini sarraf bilir derler. Altını demirci değil kuyumcu işler.
Prof. Dr. Haluk İpekten Hocamız, tabiri caizse klasik Türk edebiyatımızın kuyumcularındandır. Ali Nihat Tarlan ekolüne mensup, şerh geleneğini sürdüren ve bu alanda birçok eser veren önemli bir isimdir. Tezkirecilik alanında yaptığı çalışmalar literatürde oldukça önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de tezkireleri ders adı yapan, biyografiyi ekol haline getiren odur. Sultan Veled’den Osman Nevres’e kadar 32 şairin divanlarını tarayarak oluşturduğu Eski Türk Edebiyatı – Nazım Şekilleri ve Aruz en önemli eserlerindendir. 1926 - 29 Eylül 1992 tarihleri arasında yaşamıştır. Eserleri vefatından sonra basılmıştır.
Divan edebiyatını Prof. Dr. Haluk İpekten’i araştırırken daha bir sevdim
Prof. Dr. Haluk İpekten‘in eserlerini anlayabilmek için şerh geleneğini, bilhassa Ali Nihat Tarlan şerh geleneğini iyi anlamak gerekir. Bu ekolün en önemli özelliği, metnin kelime anlamına ilave yapmaksızın nesre çevrilmesidir. Metin, şekil ve içerik bakımından ayrı ayrı incelenir. Ekolün diğer önemli özellikleri ise metin içerisindeki edebi sanatlar ve mazmunların tespiti ve metne kazandırdığı yeni anlamların açıklanmasıdır. Prof. Dr. Haluk İpekten, Ali Nihat Tarlan’ın doktora öğrencisidir. Hocası Tarlan gibi bir ekol oluşturmuş, edebiyat alanında yeniliklere öncülük etmiştir. Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü bu alanda yaptığı önemli çalışmalardandır.
“Çıkma yârum geceler agyâr ta’nından sakın / Sen meh-i evc-i melâhatsın bu noksândır sana.” İpekten bu beyti “Sevgilim! Gece yarıları çıkma, yabancıların ayıplamalarından sakın. Sen güzellik göğünün en yüksek yerindeki dolunaysın; geceleri çıkmak sana yakışmaz, kusur sayılır.” Sevgili “mâh-ı evc-i melâhat”, yani güzelliğin doruğundaki aya benzetilmiş, “mâh-ı evc-i melâhat” metin içerisindeki mazmundur.
Edebiyatçı değilim ama bir okuyucu olarak divan edebiyatını Prof. Dr. Haluk İpekten’i araştırırken daha bir sevdim. Şeyh Galip’i, Fuzuli’yi, Nabi’yi maalesef ki ilk okuduğumuz zaman anlamakta güçlük çekiyoruz. Şerh geleneği bu bakımdan oldukça önemlidir. Şöyle bir düşünüyorum da bizim tarihimiz, bizim edebiyatımız, bizim şairimiz, bizim şiirimiz bunlar ancak “Pâdişâhum zulm edip âşık seni zâlim demiş / Hûb olanlardan yaman gelmez bu bühtândır sana” beytini anlayabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyuyoruz. Bir çağrışım var ama bu beyti iyi anlayabilmek belki bir fakülteden mezun olmayı veya derin bir araştırmayı gerektiriyor. Prof. Dr. Haluk İpekten, bir ömrü Divan edebiyatımız hakkında müthiş eserler vererek geçirmiş. Haluk İpekten Hocamızın ve onun hocalarının mekânı cennet olsun. Bugün de mesaisini, enerjisini bu alanda harcayan bilim ve kültür insanlarımıza müteşekkiriz. Bizi bu yüksek sanat zevkinden mahrum bırakmadılar. “Divan edebiyatını anlayamıyorum” demek kolaycılık olur. Divan edebiyatımızı anlamaya hemen Haluk İpekten‘in Fuzuli - Hayatı ve Eserleri adlı kitabı edinerek başlayabiliriz.
“Pâdişâhum zulm edip âşık seni zâlim demiş / Hûb olanlardan yaman gelmez bu bühtândır sana” beyiti üzerinde İpekten hocamızın şerhi şöyledir: “Sevgilim, âşıklar haksızlık edip sana zalim demişler. Güzellerden kötülük gelmez; bu sana iftiradır.” Sevgili her zaman büyük, saygıdeğer kişilere benzetilmiş, bu arada kendisine padişah, sultan, şah gibi isimler verilmiştir. Bu beyitte de sevgili yerine istiare ile padişah sözü kullanılmış. Padişahlar adil veya zalim olurlar. Halk adil padişahı sever, zalim olandan da şikâyet eder.
Beyitte padişahın sadece zalim tarafı söylenmiş. Aslında sevgilinin âşıka güler yüz göstermesi, yumuşak davranması, vefalı olması beklenemez. Her zaman cevr ü cefa eder. Âşıkı öldürür. Şiirdeki gelenek budur. Beyitte dendiği gibi âşıkların sevgiliye zulmettikleri ise hiç görülmemiştir. Ayrıca padişaha da zulmedilmez, zulmü yaparsa padişah yapar. Güzel olanlardan kötülük gelmemesi sözünde “Yüzü güzel olanın kalbi de güzel olur” hadisine telmih vardır. Güzellerden kötülük değil, ancak iyilik gelir. Şimdi hayal ediyorum, bu beyitte kullanılan kelimeleri anlayıp hafızamıza almışız ve günlük konuşmamızda kullanıyoruz, bu ne büyük bir zenginlik olur.
Feleğin zevale erdiremediği önemli bir edebiyat âlimi
Haluk İpekten aslen Ispartalı. 1926‘da, babasının hâkimlik mesleği dolayısıyla bulunduğu Kırklareli’nin Saray ilçesinde doğar. Karagümrük ortaokulu ve Vefa Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenim görür. Bir süre Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra, İstanbul üniversitesi Türkiyat araştırmaları Enstitüsünde Türkiyat Enstitüsünde de kütüphane memurluğu vazifesini ifa eder. 1959‘da Erzurum Atatürk Üniversitesine klasik Türk adebiyatı asistanı olarak girip 1962‘de doktorasını tamamlar. İki sene Paris’te bulunur. 1969‘da doçent, 1988‘de profesör olur.
“Kemâle erse bir nesne felek anı zeval eyler” der Üsküplü Haki. Prof. Dr. Haluk İpekten, 29 Eylül 1992 tarihinde vefat etmiş fakat bugün eserleriyle aramızda yaşayan, feleğin zevale erdiremediği önemli bir edebiyat âlimi. Vefatından sonra basılan eserleri arasında neler yok ki: Şeyh Galib- Hayatı ve Eserleri, Nef'i – Hayatı, Sanatı ve Eserleri, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Baki - Hayatı Sanatı ve Eserleri, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Fuzuli – Hayatı, Sanatı ve Eserleri, Nail-i Kadim Divanı, Karamanlı Nizami - Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divanı, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler.
Tuğba Kaya yazdı