Mihail Nuayme, ilk kez Kalk Son Gününe Veda Et adlı kitabı ile tanıdığım ve bu kitabına hızımı alamayarak art arda üç kitabını daha okumayı eklediğim Lübnanlı bir yazar. Yazar Kalk Son Gününe Veda Et adlı kitabında, gece yarısı uykusunda böyle bir nidanın muhatabı olan elli altı yaşında, akademik kariyer yapmış, evli ama karısı tarafından terk edilmiş; görme, duyma, konuşma, yürüme yetisi olmayan Hişam adındaki oğlu ve hizmetçisi Ümmü Zeydan ile birlikte yaşayan Doktor Musa Askerî’nin, ömrüne kıyasla kısacık ama bilinçlilik düzeyine kıyasla koskoca yirmi dört saati boyunca yaşadıklarını gizemli bir maneviyatla temellendirerek anlatmaya çalışıyor.
Ölüm; kimsenin inkâr etmeye cesaret edemediği, ama kendi üzerine de konduramadığı bir hakikat. Her gün belki onlarca belki yüzlerce kez tanıklık ettiğimiz hâlde bir gün gelip bizim de kapımızı çalacağını aklımıza getirmekten itinayla imtina ettiğimiz bir gerçeklik. İnsanlar ölür mütemadiyen, hayvanlar hakeza, bitkiler canlarını verir can vermek için bize, kendi bünyemizde bile behemehâl gerçekleşir ölüm biteviye hücrelerimizin yenilenmesiyle. Ama günleri sürükleyen değil günlerin sürüklediği bir insan olunca Musa Askerî gibi; ansızın, hiç beklemediğimiz bir anda oluverir ölümün gelişi. Bize biçilen ömür sermayesi yetmez, yeterli gelmez bize, ölüm erken gelmiştir, henüz vakti değildir; daha yetişmemiz gereken randevularımız, tamamlanmayı bekleyen yarım kalmış işlerimiz vardır, itiraz ederiz; hâlbuki bir gün ile yetinmeyi beceremeyenin sonsuzluk ile de yetinmeyi beceremeyeceğini bilmeyiz.