Geçtiğimiz haftalarda bir grupla birlikte Urfa seyahati gerçekleştirdik. Her yönü ayrı ayrı yazılmaya değer bir şehir Urfa. Ayağınızı bastığınız yeri kazıp eşseniz bir medeniyetin iziyle karşılaşmak neredeyse çok olağan. Gündüzü ayrı güzel, gecesi ayrı.
Şehir sizi gezdiriyor
Urfa’da hayat gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor. Ara sokaklardan gelen saz söz ekiplerinin sesi, yemek lokantalarının önünde her saat hazır bulunan ciğerli kebaplı müşterilerini bekleyen sofralar, Balıklıgöl çevresindeki hareketlilik sizi emin bir şekilde şehrin içinde merakla gezdirebiliyor.
Gün boyu şehrin çeşitli tarihî mekânlarını, müzelerini, Peygamberlerden miras kalan izleri gördükten sonra grubumuz için Pınarbaşı Konuk Evi’nde düzenlenecek olan sıra gecesi için yola koyulduk. Doğrusu bu kadar keyifli bir ortamla karşılaşacağımı beklemiyordum. Mimarî olarak büyük şehirlerdekilere oranla çok farklı olan bir yapının, avlu kısmında halka şeklinde oturan biz misafirler, üst balkonda ise saz ve söz ekibi.
Ehl-i keyif Urfa insanı
Yaklaşık beş yüz yıllık bir geçmişi olan sıra geceleri yakın zamanda tanıştığım arkadaşımdan (kendisi Urfalı) daha sonra öğrendiğime göre beş-altı ya da on-on beş kişilik erkek arkadaş gruplarının arasında icra edilen sazlı, sözlü, bol yemekli ve bol muhabbetli gecelermiş. Urfa’ya turistik gezi için gidenlere düzenlenen sıra geceleri ile halk arasında düzenlenen sıra gecelerinin farklı olduğunu söyleyen arkadaş, Urfalıların hem muhabbete hem midelerine çok düşkün olmalarından dolayı, sıra gecelerinin tam da onlara göre bir ritüel olduğunu düşünüyor.
Genelde erkeklerin düzenledikleri böyle gecelerde; bayanlar sıra gecesine gönderdikleri eşlerinin ardından, kendi hallerine kalmış olmanın genel kadınlık dürtüsüyle aralarında toplanıp muhabbet –arkadaşım ‘dedikodu’ dedi ama!- etme imkânı buluyorlarmış. Bayanlardan da sıra gecelerine katılanlar varmış ama genele vurulunca bu gecelerde hâkim figür erkek. Hâlâ bir yerlerde kültürel olana dair köklü aktivitelere rastlamak çok güzel ve heyecan verici.
Gecelerin söylenmeden geçilemeyecek parçası: “Nemrut’un kızı”
Biz turist olanlara özel hazırlanan sıra gecesini yaşama keyfine nail olduk ama eminim halk arasında olan sıra geceleri daha doğal ve samimidir. Gecelerin vazgeçilmez parçası “Nemrut’un Kızı”… O türkü söylenirken herkesin keyfine ve duruşuna bir farklılık geliyor; eller daha bir keyifle eşlik ediyor ekibe. Yine bu parçanın yanında daha birçok türkü gecenin ilerleyen saatlerine kadar bizleri mest etti.
Bir taraftan kebaplar, diğer taraftan önümüzde hazırlanan çiğ köfte ve arkasından sergilenen köfte şovu; çaylar, tatlılar. Bir daha Urfa’ya gelmek için şehrin cazibesi içimizi geceyle birlikte daha da kapladı. Eğlence, keyif, saz, söz belki ilk bakışta insanı tedirgin edebiliyor ama Urfa’da bu hal o kadar geleneksel bir damardan besleniyor ki rahat olmamanız için çok fazla sebep yok. “Onlar söylesin, ben sabaha kadar dinleyeyim” havasında herkes.
Turist gibi değil, daha fazla kalarak…
Urfa her yönüyle gerçekten gidilmeye, görülmeye değer bir şehir. Turist edasında teğet geçer gibi değil belki; daha fazla kalarak şehri kanıksayıp şehrin insanını ve tarihini bütünüyle sahiplenir gibi. Bu gezi vesilesiyle tanıştığım dunyabizim.com yazarlarından Zeliha Akkaya’ya da buradan selamlarımı gönderiyorum.
Hacer Kor bu “Nemrut’un kızı” kimdi diye merak etti
Merhaba,
Ben de geçenlerde Urfa'ya gitme şansı buldum. Benim için daha çok peygamberler şehriydi kendisi. Kesinlikle gidilip görülmeli, özellikle Hz. İbrahim'in makamı... Peygamberlerin hikayeleri dışında onlardan izler görmek, tarihin gerçek kahramanlarının izini sürebilmek adına...