Müslümanların bayramları, çağımızda hayatımızı kuşatan şeytani tavır ve görüntülerle taban tabana zıt, kendine özgü manevi bir derinlik taşır. Bayramlarımız, yalnızca bir kutlama değil; ibadetlerimizin ayrılmaz bir parçası ve dinimizin dış dünyaya yansıyan en belirgin sembollerindendir.
Kalp gözü açık olanlar için bu mübarek günlerin barındırdığı pek çok hikmetler ve derin anlamlar, harikulade sırlar vardır. Bu mübarek günlerin bize sunduğu hikmetleri ve taşıdığı derin anlamları şu şekilde sıralayabiliriz:
İslam’da bayramlar, büyük ibadetlerden sonra gelen manevi ödül ve şükrün özel günleridir. Buna binaen, Müslümanların bayramlardaki sevinçlerinin kaynağı, hidayete erişmek, Allah’a yakınlık kazanmak ve günahlarının affedilmesidir. Bayramlar, dinimizde Allah’a olan şükrün en güçlü ifadelerinden biri olarak görülür. Bize, ibadetlerimizi tam ve eksiksiz bir şekilde yapmayı nasip ettiği için Allah’a şükrün bir ifadesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. İşte bütün bunlar sayıyı tamamlamanız ve sizi hidâyete erdirmesine mukabil tekbir getirerek Allah’ı büyük tanımanız, hem de şükredesiniz diyedir.” (Bakara suresi, 185).
Nail olduğumuz İslamiyet’ten ve hak ile hakikati idrak etme gücümüzden dolayı, bizlere bu nimetleri ihsan eden Yüce Yaratıcıya saygımızı tespih ve tehlil (Subhanallah ve Elhamdülillah) ile ifade ederiz. O, Kerem Sahibi Allah’ın bize sunduğu nimetlere şükreder, üzerimize düşen kulluk vazifelerini yerine getirmek için gayret ederiz. Nihayetinde ise Allah’ın kendine dost edindiğini müjdelediği “velî” kulların mertebesine ulaşmayı arzu ederiz.
Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kim benim bir velî kuluma -dostuma- düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum, nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. Sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak istediğini ona veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım.” (Buhârî, Rikâk, 38).
Allah Teâlâ, iki kişiye savaş açacağını bildirmiştir: Biri, faiz alıp veren; çünkü bu kişiler, paranın belli ellerde yığılmasına sebep olurlar. (Bakara Suresi, 279). Diğeri ise, bu kudsî hadiste ifade edildiği üzere, Allah’ın “velî” olarak tanımladığı bir kuluna düşmanlık edenlerdir. Velî kulların en büyük mükâfatı, dualarının kabul olunmasıdır ve bu, Allah’ın onlara olan sevgisinin en açık göstergesidir.
Bayramlarımız
Bayramlarımız, zenginin gücünü fakirin zayıflığı ile birleştirerek, bütün Müslümanları Allah’ın adaleti ve rahmeti altında buluşturur. Böylece bütün Müslümanların, Allah’ın muhabbeti, rahmeti ve adaleti altında bir araya gelmeleri mümkün olur. Bunun ramazan bayramındaki adı zekât, kurban bayramındaki adı ise Allah adıyla kesilen, ihsan ve iyilik sembolü kurbanlardır.
Çocuklar için bayramlar, sevinç, neşe ve eğlence anlamına gelir. Fakirler için zenginler tarafından korunup kollandıkları, akrabalar için iyilik ve takva duygularının hâkim olduğu günler anlamına gelir. Bu günler, sair günlerden daha ziyade olarak sıla-i rahim yani akrabalara karşı sorumlulukların hatırlandığı zamanlardır. Ve bütün Müslümanların hoşgörü duyguları içinde birbirleriyle ziyaretleştikleri günlerdir. Samimi arkadaşlar için aralarındaki yakınlık ve sevgi bağlarını güçlendirme günleridir.
Bayramlar, kişinin kendi nefsini tanıdığı ve muhasebe yaptığı günlerdir. İnsan, ömrünü hazların peşinde ve boş işler uğrunda mı tükettiğini, yoksa nefsini Allah’ın emirleri doğrultusunda terbiye ederek salih bir kul olma yolunda mı ilerlediğini sorgular. Bu sayılı günler, hem dünya hem de ahiret saadetini belirleyen kararlar için bir vesiledir.
Bayramların zaman bakımından anlamı, bu günlerin dünyanın meşakkatlerinin üstesinden gelmek için üzüntülerin yerini sevinçlerin aldığı, güç ve kuvvet toplama zamanları olmasıdır. Bayramlar, bütün Müslümanların kalplerine sevinç ve huzur duygularının hâkim olduğu, vefa, sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirdikleri günlerdir. Müslümanların kalplerine bu günler kadar sevinç ve mutluluğu verebilecek başka bir gün yoktur. Fakir ve güçsüzlerin hatırlandığı, korunup kollandığı, böylece toplumda birlik ve beraberliğin sağlandığı daha özel bir vakit yoktur. Bu günler, her hanede ve her kalpte, birlik ve beraberlik sevincinin yoğun olarak hissedildiği zamanlardır. İşte zamanı mübarek kılan bu münasebetlerin ramazan bayramındaki anahtar kelimesi “fıtır sadakası”, kurban bayramındaki anahtar kelimesi ise “kurbandır.”
Bayramlar mutsuzlara bir umut, kalpleri daralmış olanlara bir nefes, yokluk içinde olanlara bir varlık, varlık içinde olanlara da temiz rızıktır. Bayramlarda asi ruhlar iyiliğe doğru yönlendirilir. Cimri nefisler, cömertliği tecrübe eder. Bayramlarda nefsin aşırılıklarını giderip arıtacak hükümler, aklı geliştirecek hikmetler vardır. Hak ve hakikat yolunda örnek olacak, gerçeği apaçık hale getirecek nice hatıralar vardır. Aynı zamanda insanlar arasında adaleti tesis edecek ölçüler, ümmetin birliğini koruyacak kurallar vardır. Bayramlarda iyiliğin, fedakârlığın, vefanın en güzel örnekleri tecrübe edilir. Böylece bütün ümmet aynı davranışları sergiler ve herkes sanki tek bir ailede yaşıyormuş gibi görünür.
Alameti Farika
Bu özellikler, dünyada bayram olarak kutlanan hiçbir etkinlikte bulunmamaktadır. Çünkü İslam’ın bayramlarının diğer din ve milletlerin bayramlarından farkı “niyette” yani niçin bayram yapıldığında gizlidir. Şöyle ki Müslümanlar bu günleri Yüce Yaratıcıyı anmaya bir vesile kılarlar. Müslümanlar, bu mübarek günlerde ruhlarını huzurla doldurur, dış dünyada ise vakur ve dengeli bir duruş sergilerler. Müslümanlar için bu bayramlar, haramlardan ve cehenneme girmeye sebep olan fiillerden uzaklaşmaya vesile olur. Bayramlar, hayırlı işlerde yarışma ve cömertlikte zirveye ulaşma zamanıdır. Müslümanlar için bayram sevincinin kaynağı, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Ayet-i kerimede: ‘De ki: “Ancak Allah'ın fazlıyla ve rahmetiyle, evet yalnız bununla sevinsinler!’ buyrulur. (Yûnus suresi, 58) Müslümanlar için bayram sevincinin kaynağı, Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na olan yakınlıkla huzur bulmaktır. Oruç ve hac ile bu imkânı bulan kul bayram yapar, sevinir.
Müslümanlar her iki bayram gecesini ibadetle geçirmeye gayret ederler. Bunun sebebi peygamber efendimizin (sav.) şu hadisidir: “kim iki bayram gecesini ihya ederse, bütün kalplerin öldüğü o günde onun kalbi ölmez.” İhya edilmesinden maksat, bu gecelerin büyük bölümünü Allah’ı zikir, namaz, dua, Kur’an okumak gibi ibadetle geçirmektir. Her iki bayram gecesinde tekbir getirmek tavsiye edilir. “Allah’ı ta’zimle anmanız için” (Bakara suresi, 185). Bunun için her iki bayramda da “Allahu Ekber, Allahu Ekber. Lâ ilâhe illallahu vallahu Ekber. Allahu Ekber ve lillahil-hamd” nidaları yükselir.
Tekbir, Allah’ın yüceliğini gönülden benimseyip dile getirmenin en güzel ifadesidir. Bu cümle aynı zamanda Allah’ın birlik, teklik ve eşsizliğinin itirafıdır. Çünkü en büyük ve en uludan başkasında bir eksiklik, bir küçüklük vardır ve böyle olan bir varlık Tanrı olamaz. Namaza başlarken, rükûa ve secdeye giderken ya da kurban keserken getirilen tekbir, ibadetin yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini ve O’ndan başkasının buna layık olmadığını açıkça ifade eder. Ramazan ayını oruçlu geçiren, Kurban Bayramı’nda kurban ibadetini yerine getiren Müslümanların bayram namazına giderken ve bayram namazını kılarken tekbir getirmeleri, bayram hutbelerinde hatibin tekbir getirmesi hep aynı mâna ve hikmete yöneliktir. Kurban Bayramı’na özgü olan teşrîk günlerinde farz namazlardan sonra getirilen tekbirler, Müslümanların Allah’a olan şükrünü ve bağlılığını yeniden hatırlatan değerli birer ibadet vesilesidir.
Her iki bayram, Müslümanları bir araya getiren manevi bağların güçlendiği ve İslam’ın gerçek yüzünün yansıdığı özel anlardır. İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz (sav.), Müslümanları salih amellere yönlendirmiş ve özellikle bayram günlerinde akraba ziyaretinin önemini, fakirlere yemek yedirmenin faziletini ihmal etmemeyi tavsiye etmiştir. Sıla-i rahim, Müslümanlar arasında en büyük ibadetlerden biridir; Allah Teâlâ, sıla-i rahim yapan kullarını bereketli rızık ve salih amellerle dolu bir ömürle müjdelemiştir. Allah Rasulü’nün haber verdiği üzere, kişinin bayramda eşine verdiği bir lokma bile kıyamet gününde Uhud Dağı kadar büyük bir sevap olarak karşısına çıkacaktır.
Bayramlar, sevinç ve bereketin bir araya geldiği, insanları birbirine yakınlaştıran mübarek günlerdir. Her ne kadar İslam ümmeti bugün büyük zorluklar ve zulümlerle karşı karşıya olsa da, bayram günlerinde sevinmek ve birbirimize destek olmak, bu mübarek günlerin ruhunu yaşatmanın önemli bir parçasıdır. Kişi, küçük çocukların, vefalı eşinin kalbine sevinç duyguları doldurmalıdır. Aileler buluşmalı, akrabalar birbirlerini ziyaret etmelidir. Çünkü aileler arasındaki bağları kuvvetlendirmek ve akrabaları ziyaret etmek, Allah’ın razı olduğu davranışlardan biridir ve Rabbe yakınlık kurmanın en güzel yollarından biridir.
Bayramlar, güneşin doğuşuyla başlayıp batışıyla biten sıradan günler değildir; Allah’ın rahmetinin indiği, kalplerin huzur bulduğu ve bağların güçlendiği müstesna zamanlardır. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer gerçekten iman ettiniz ve gerçek müminlerseniz Allah'a karşı gelmekten sakınınız, aranızdaki ihtilafları düzeltiniz ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ediniz.” (Enfâl 8/1)
İslam, hayattan el etek çekmeyi değil; aksine, her an Allah’a itaat üzere olmayı ve imanla doğru bir istikamette ilerlemeyi öğretir. Müslüman, imanını salih amellerle süsleyerek hem dünyada hem ahirette yücelik kazanır. İşte bayram ziyaretleri, Müslümanların birbirine hakkı ve sabrı tavsiye ettiği, sevgi ve muhabbetin yoğunlaştığı, kalplerde huzurun ve dostluğun hâkim olduğu mübarek anlardır
Bayramları sadece tatlı yemek, yeni elbise giymek ve evi süslemek gibi yüzeysel etkinliklere indirgemek, bu mübarek günlerin ruhundan uzaklaşmak demektir. Eğer kişi, sırf bayramı kutlamış olmak için gösterişli işler yapar ama bayramın ruhundan hiçbir şey hissetmezse, bu büyük bir kayıptır. Bu günlerde yorgunluk bahanesiyle akrabasını ziyaret etmeyen, hediyeleşmeyen, muhabbet etmeyen ya da ikramda bulunmayan kişi, bayramın getirdiği manevi nimetlerden mahrum kalır.
Eğer bayram buluşmaları gıybete, dedikoduya, kibir ve gurura ya da haram olan kadın ve erkeklerin bir arada bulunmasına sebep oluyorsa, bu kişi bayramın kutsiyetine zarar vermiş olur. Hâlbuki Müslümanlar, birbirlerini seven, iyilik isteyen, günahın en küçüğünden bile sakınan kimselerdir. İşte bayramlar, bu İslam ahlakının en güzel şekilde sergilendiği vakitlerdir.
Mü’minler birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar
Kur’an-ı Kerim’de iman edenlerin, hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerin birbirlerinin dost ve yardımcıları olduğu belirtilir. “Doğrusu iman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihâd edenler ve onları barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velîleridirler.” (Enfâl 8/72) buyrulur. Buna mukabil “Kâfirler de birbirlerinin dostlarıdırlar.” (Enfâl 8/73). Kâfirler, Müslümanlara karşı tek bir kütle halinde hareket eder; tuzak kurar, aldatır, mallarına el koyar ve canlarını alırlar. Nasıl daha fazla Müslüman öldürebileceklerini istişare eder ve yardımlaşırlar. Onlar için Gazze’de öldürdükleri Müslümanlar sadece bir “sayıyı” ifade eder. Müslüman kanının akmasının sebebi, aynı ayetin devamında şöyle ifade edilmektedir: “Eğer siz birbirinizle yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.” (Enfâl 8/72)
Bu konuda zihinleri aydınlatan bir başka ayet de şöyledir:
“Eğer size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer; fakat size bir kötülük gelirse, onunla sevinirler. Buna rağmen sabreder ve günah işlemekten sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir şeyle zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla kuşatıcıdır.” (Âl-i İmran 3/120) Günümüzde Müslümanları alçak düşürücü, ahlaklarını ifsat edici her şey planlı programlı bir şekilde yapılmaktadır.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, bayramlar sadece sevinç ve kutlama günleri değil; iyiliklerin ve kötülüklerin ayrıştığı, Müslümanların aralarındaki ihtilafları giderip birbirlerinin kalplerine şifa olduğu mübarek zamanlar olmalıdır. Ayette de belirtildiği gibi, düşmanlar Müslümanları güçsüz bırakmaya çalışırlar. Bu yüzden, ihtilafları gidermek ve birlik içinde hareket etmek bizim için hayati önem taşır.
Zaman, insanın kendi kendine aldığı kararların çok azını değiştirebilir. Eğer bir karar, samimiyetle ve irade ile imanla alınmışsa, mutlaka gerçekleşecektir. Kendimize şu soruları sorabiliriz: Doğru sözlü olmama kim engel olabilir? Güvenilir biri olmamı kim durdurabilir? Hiç kimsenin beni görmeyeceği bir yerde iffetli davranmama kim karşı çıkabilir? Güzel ahlaklı, salih bir baba, şefkatli bir anne, vefalı bir eş olmamı kim engelleyebilir?
Görülüyor ki Müslümanlar olarak günümüzde, üzerimize farz olan görevleri hafife alıyor ve yaratılış amacımızdan uzaklaşarak başka şeylere yöneliyoruz. Bu durumu düzeltmek için başkalarını suçlamak yerine kendimize dönmeli ve hayatımızı Allah’ın hoşnut olacağı bir şekilde yeniden şekillendirmeliyiz. Sorunların üzerini örtmek yerine cesurca yüzleşmeli ve çözüm üretmeliyiz. Hangi günahları işlediğimizi samimiyetle sormalı ve evlerimizi mutsuz eden, eşler arasındaki bağı zayıflatan günahları bulup terk etmeliyiz. Unutmamalıyız ki, dünyadaki tüm huzursuzluklar Allah’ın düzenine uymamaktan kaynaklanır. Bunun temel sebebi cehalettir; çünkü cahil insan, kendi en büyük düşmanıdır. Ona, bir düşman bile bu kadar zarar veremez. Müslümanların dış dünyada pek çok düşmanı olsa da, asıl düşman, kendi cehaleti ve içindeki zaaflarıdır. Nitekim ayette belirtildiği gibi, düşmanlar bu zaaflarımızı ve ihtilaflarımızı kullanarak bize üstünlük sağlamaktadır.
Günümüzde Müslümanlar, her yönden üzerine akan kötülüklerle mücadele etmek zorundadır. Bu zorluklardan kurtulmanın tek yolu, Allah ile arayı düzeltmek ve O’nun emrettiği yolda kararlılıkla ilerlemektir. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın ve ümmet olarak güçlenmenin ilk şartı, Müslümanların birbirlerini sevmesidir.
Allah Rasulü (sav.) şöyle buyurur: “Allah, bu ümmete zayıfları sebebiyle; onların duaları, namazları ve ihlasları hatırına yardım eder.” Çünkü zayıf kulların ibadet ve duaları çok daha içten ve samimidir; kalpleri dünya sevgisiyle dolmamış ve riyakârlıktan uzaktır. Bu sebeple duaları makbuldür. Allah, bu makbul dualar sayesinde düşmanlara karşı yardım eder ve ümmetin üzerindeki belaları defeder.
Bayramlar, ailemizde sevgi ve bağlılığı güçlendirmek için en değerli zamanlardır. Sevgili Peygamberimiz (sav.) “Bana Aişe’yi sevdiren Rabbime şükürler olsun” derdi ve eşine duyduğu sevgiyle bizlere önemli bir mesaj verirdi. Bu, kişinin imanının işaretlerinden biri, yani eşini samimiyetle sevmesidir. Buna karşın, Allah’ın haram kıldığı ve helal sınırlarının dışına çıkan bir sevgi ise küfrün ve günahın işaretidir.
Müslümanların bugün karşı karşıya olduğu problemlerin kaynağı, Allah’ın koyduğu nizamdan uzaklaşarak başka yollara sapmalarıdır. Bu yüzden aile içi sevgiyi ve Allah’ın emirlerini temel alarak yaşamımızı yeniden düzenlemek hayati önem taşır.
Rabbim bizlere bu mübarek bayram günlerinde İslam’ın güzelliklerini tam anlamıyla yaşamayı ve yaşatmayı nasip etsin. Müslümanlar olarak birlik, kardeşlik ve sevgiyle dolu bir hayat sürdürmemiz için bizleri hidayet üzere kılsın. Ramazan Bayramımız mübarek, gönüllerimiz huzurlu, amellerimiz kabul olsun. Allah, bu bayramı hepimiz için iyiliklerin, hayırların ve rahmetin başlangıcı kılsın.
(FSMVÜ İslami İlimler Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi)