Ben kendimi Kur’ân talebesi olarak tanımlıyorum. 28 senedir Arapça, belâğat, Kur’ân, tefsir ve tercüme çalışmaları içindeyim. Günlük yaşantımın büyük bir kısmı bu çalışmalar içinde kâh okuyarak, kâh yazarak, kâh anlatarak geçiyor. Bundan da büyük bir huzur duyuyorum. Sekiz sene önce bu sitede kitap çalışmalarım dolayısıyla bir röportajım yayınlanmıştı. Bir süre önce çalışmalarımla alakalı yazı yazmam teklif edilince daha büyük bir kitleye Kur’ân’ı tanıtabilmek, sevdirebilmek için bu teklifi sevinçle kabul ettim. Bundan sonra zaman zaman bu çerçevede yazılarla karşınızda olacağım inşallah.
Kur’an kelimeleri
Hayat kitabımız olan Kur’ân’ı okumak, anlamaya çalışmak asli görevimiz ve bir ibadettir. Tarih boyunca hem coğrafya olarak yakın olmamız, hem de Müslüman oluşumuz dolayısıyla dilimize Arapçadan geçmiş o kadar çok kelime vardır ki, Kur’ân’ı biraz dikkatimizi toplayıp anlayabileceğimizi düşünerek okursak, adeta eski bir Türkçe kitap okuduğumuz hissine kapılabiliriz. Bu sözlerimde mübalağa etmediğimi bir süre sonra siz de anlayacaksınız. Yıllardır yaptığım çalışmalar sonunda vardığım bu sonucu Kur’ân’da sık geçen kelimeleri tanıtmaya çalışacağım bu yazı serisinde sizlerle paylaşacağım.
Rahmet kelimesi
Allah; kullarına gönderdiği ve ebedi olarak geçerli olacak kitabına rahman ve rahim Allah'ın ismiyle şeklinde başlamıştır. Biz de O'nun sünnetine uyalım ve Rahman ve Rahim isimleriyle başlayalım.
Kur’ân’da r-h-m kökünden türeyen 11 farklı kalıp, toplam olarak 342 kez [1]geçmiştir. Türkçemizde farkında olmasak da Kur’ân’da geçen kelimelerin büyük çoğunluğunu kullanmaktayız. Bu kökün Türkçede kullandığımız türevleri de “rahmet, rahman, rahim, merhamet, istirham, merhum” kelimeleridir. Dolayısıyla biz Türkçe konuşanlar için bu kelimenin manası bilinmektedir. Ancak türevlerini ve Kur’ân’da geçen şekillerini anlayabilmek için ya eski Türkçeye aşina olmak ya da Arapça bilmek gerekmekir. Şimdi bazı sözlüklerde bu kelimenin nasıl açıklandığına bir göz atalım.
“Rahmet” kelimesi lügatlerde acımak, merhamet etmek, bağışlamak, cezasını affetmek, merhametli/şefkatli olmak olarak açıklanır. [2]
Râgıb el-İsfehânî Kur'ân'da geçen kelimeler için hazırladığı meşhur sözlüğü Müfredât’ta bu kelimenin bazen incelik, bazen de incelikten soyutlanmış ihsan anlamında kullanıldığını söylemiştir. “Allah filana rahmet etsin” derken ihsanda bulunmasını kastederiz.[3]
Kelimelerin Arapçadan önceki dillerdeki manalarıyla karşılaştırmalı çalışmalar yapan Salih Akdemir ise Kur’ân’a Dilbilimsel Yaklaşımlar kitabında bu isimle ilgili aşağıdaki tespitleri yapar:
r-h-m kökü İbranice ve Akkadçada “sevmek” anlamındadır. Bu kök anlamla ilişkili olarak sadakat ve bir manada cinsel birlikteliği ifade eden ana rahmi manası da vardır. Eski Ahid çevirilerinde de sevmek manası öne çıkmaktadır.
“İman, ilim, küfür ve sevgi”
Kur’ân’daki kullanımları incelendiğinde de sevgi ve tezahürleri bağlamı kolayca görülmektedir. Kuranda sıklık bakımından da 19. sırada bulunan bu kelime, anahtar terimler açısından 4. sırada yer almaktadır. Diğer anahtar terimler “e-m-n” (872 kez geçer), “a-l-m” (851 kez geçer), “k-f-r” (524 kez geçer) kelimeleridir. Aslında son derece anlamlı olan bu dörtlü dağılım “iman, ilim, küfür ve sevgi” şeklinde ifade edilebilir. İmanı canlı tutan en önemli unsur sevgi boyutudur.
Kur’ân’da 342 kez kullanılan bu kelime;
20 kez رَحِمَ
8 kez تُرحَمُونَ
117 kez رَحْمَةٌ
6 kez الرَّاحِمِينَ
57 kez الرَّحمن
115 kez الرَّحِيم
1 kez رُحَمَاءُ
4 kez أَرْحَمُ
1 kez مَرْحَمَةٌ
12 kezأَرْحَام
1 kez رُحْمٌ olmak üzere 11 farklı kalıpta kullanılmıştır. [4]
Bu kelimelerin geçtiği ayetlerden birer örnekle manalarını tek tek görelim:
وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا / Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! (Bakara/286)
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ / Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin. (Âl-i İmrân/132)
وَأَدْخِلْنَا فِي رَحْمَتِكَ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ / Bizi kendi rahmetine sok. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin. (A’râf/151)
Burada üç kalıp bir arada geçmiştir.
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ / Rahmandır, Rahimdir. (Fâtiha/3)
Burada iki isim yan yana gelmiştir.
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ / Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. (Fetih/29)
وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ / Birbirine sabrı tavsiye edenler, birbirine merhameti tavsiye edenler… (Beled/17)
هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ / O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. (Âl-i İmrân/6)
فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا / Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. (Kehf/81)
Muhammed Esed ise bu kelimeyle ilgili şu tespiti yapar:
“Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de bağışlamak, merhamet, şefkat anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslâm âlimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbn Kayyım'a aittir (Menâr, I/48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah 'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıçılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlûkatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.” [5]
Rahman suresi
Rahman ve rahim olan Allah bunun karşılığında kulundan bir şey beklemez ve istemez. İşte bu da insanla arasındaki asıl büyük farktır. Çünkü O Ğaniydir, yani hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Kur’ân’da Rahman isimli bir sure de var. Ama bu surede Rahman ismi sadece ilk ayette 1 kere geçerken Meryem suresinde rahman ismi 16 kez geçer. Çünkü bu surenin her adımında Rahmân’ın yansımaları fark edilir. [6]
Nusret Tura Gönül ve Aşk kitabında bu iki isim hakkında şunları söylenmiştir:
Rahman yoktan varlığa, manadan surete getiren demektir. Âlemlerin zuhura gelmesi, bitkilerin, hayvanların, insanların zuhura gelmesi gibi bütün insanlara şamil bir lütuftur. Din tefriki yoktur.
Rahim; suretten manaya, varlıktan yokluğa doğru bir gidiş, yani asla varış yollarını gösteren, ilim ve icra kabiliyetlerini açan Allah u azimüşşan demektir. Bu isimlerle işe başlanır da muvaffak olunmaz mı? [7]
Bir de İmam Gazâlî’nin Esmâü-l Hüsnâ kitabında yazdıklarına göz atalım:
Bu isimle muhtaç olanın ihtiyacı muradı olmaksızın karşılanır. Bir ihtiyacı karşılamak isteyen kimse o ihtiyacı karşılamaya gücü yettiği halde karşılamazsa ona rahim denmez, çünkü iradesi tam olsaydı mutlaka o ihtiyacı karşılardı. Eğer ihtiyacı karşılamaktan aciz ise içinde taşıdığı şefkat ve merhamet duygusu dolayısıyla ona rahim denebilir. Ama onun merhameti noksan sayılır. Çünkü tam rahmet ve merhamet iyiliğin muhtaçlara ulaşmasıyla olur. Umumi rahmet; hak edene de, etmeyene de şamil olan merhamettir.
Allah’ın rahmeti hem tam, hem de kapsamlıdır.
Tamdır, çünkü muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek istemiştir ve bizzat tam manasıyla gidermiştir.
Kapsamlıdır, çünkü hak edene de etmeyene de şamil olmuş, dünya ve ahirette duyulacak her türlü zaruret ve ihtiyacı karşılamıştır.
Şu halde mutlak ve gerçek rahim O’dur. [8]
Bütün varlıklara rahmet edici
Allah mümin kâfir bütün mahlûkatına rahmet edicidir. İnsan, idrak kabiliyetine sahip hususi bir varlıktır. Bütün kâinat onun hizmetine verilmiştir. İnsanlar arasında ne fiziksel ne ruhsal ve duygusal açısından bir farklılık söz konusu değildir. Maddi-manevi rızık kapıları Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, ateist herkese açıktır. Bu; Rahmân isminin tecellisidir. [9]
Rahîm isminin tecellisi şöyle tarif edilir: Allah Teâlâ Rahmân ismi gereğince insanları önce yaratmış, müminleri imana ve mutluluk sebeplerine hidayet etmiştir. Daha sonra da onları ahirette mutlu kılmış, cemalini müşahede etmekle şereflendirmiştir. [10]
Rahman şu ayetlerde görüleceği gibi Kur'an'da Allah ismine denk tutulan yegâne sıfattır. Kur’ân’da “De ki: ‘(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur” (İsra/110) ve Rahmân, Kur’an’ı öğretti” (Rahman/1-2) buyurulmuştur. Buna göre Rahman Allah'ın, Allah ismine denk tuttuğu, gazap anında bile zatından kesilmeyen, ayrılmayan, yenilenmeyen; yüce zatı ile varlığı devam eden, zatına özdeş tek sıfatıdır. Aynen ateşteki sıcaklık, buzdaki soğukluk gibi Rahman da Allah'ın zatından ayrı düşünülmesi caiz olmayan zati sıfatıdır. [11]
Arapça bilenler için detaylar
Konuyla ilgili altyapısı olanlar için bu kelimenin Arapçada kullanımıyla ilgili daha detaylı bazı görüşleri de aşağıda olduğu gibi özetleyebiliriz:
Kur’ân konusundaki ilgi çekici yorumları ve dille ilgili yaklaşımlarıyla tanınan Fâdıl Sâlih es-Samerrâî Lemesâtün Beyâniyyetün isimli kitabında Fatiha suresinin ilk ayeti olan besmeleyi açıklarken şunları söylemiştir:
الرَّحْمَـٰنِ , فَعْلاَن veznindedir. الرَّحِيمِ ise فَعِيلٌ veznindedir. فَعْلاَن kalıbı hudus ve teceddüd ifade eder. Susuz / عَطْشَان, aç / جَوْعَان, kızgın / غَضْبَان kelimeleri de bu kalıptandır ve subut değil, bu vasıfla dolup taşmayı ifade eder. Tefsirü-l Kayyım’de bu konuda şunlar yazılıdır: Görmez misin onlar kızgınlıkla dolu olduğu zaman kızgın / غَضْبَان ve benzer şekilde ilgili vasıflarla dolu olduğu zaman pişman / نَدْمَان, şaşkın / حَيْرَان, sarhoş / سَكْرَان ve hayıflanan/tasalanan / لَهْفَان derler.
فَعِيلٌ kalıbı ise sıfatın devamlılığına delalet eder. Uzun boylu / طَوِيل, güzel / جَمِيل ve çirkin / قَبِيح gibi. Ya da bir vasfın subuta yakın hale gelmesine delalalet eder. Hatip / حَطِيب، بَلِيغ ve kerim /كَرِيم gibi.
Her iki sıfatın yan yana gelmesi bu sıfatın hem devamlı olduğuna, hem de yenilendiğine delalet etmesi içindir. Bu da rahmet sıfatının önemi sebebiyledir. Eğer sadece rahim sıfatını zikretseydi bu sıfatın kendisinde devamlı olduğu anlaşılırdı ama hatip ve kerim gibi bu sıfatın zahir olmadığı zamanlar da varmış gibi anlaşılabilirdi. Eğer sadece rahman sıfatını zikretseydi, o zaman da kızgın ve susuz gibi bu sıfatın devamlı olmadığı, tıpkı onlar gibi bazen kaybolduğu zannedilebilirdi. Dolayısıyla rahmet sıfatının hem devamlı olduğuna hem de yenilendiğine delalet etmesi için iki sıfatı bir arada zikretmiştir. Yani rahmet onda devamlıdır, hiç kesilmez. Bu iki sıfatın bir arada kullanımı çok güzel olmuştur. Bu iki sıfattan herhangi biri, ikisinin bir arada ifade ettiği manayı ifade edemez. [12]
İranlı dil ve tefsir alimi Mustafavî ise yine Kur’ân’da geçen kelimeler için hazırladığı et-Tahkik isimli lügatte bu kelimeyi şöyle açıklamıştır:
Pek çok mânâ ile açıklanan rahmet kelimesinin rikkat (رقة), re’fet (رأفة), lütûf (لطوف), rıfk (رفق), utûf (عطوف), hubb (حبّ), şefkat (شفقة), hanne (حنّ) mânâları olduğu söylenmiştir. Ancak bu mânâların herbirinin farklı özellikleri vardır.
Rikkat; ğılza (غلظة) kabalık kelimesinin mukâbilidir.
Lütûf bâzı özelliklere yönelmek ve dikkattir.
Utûf (عطوف) temâyül ve ilgi çekmeyi ifade eder.
Re’fet şiddetli şefkat mânâsı taşır.
Hubb’da mutlak muhabbet vardır.
Hanne’de özel bir rikkat vardır.
Önce kalpte rikkat meydana gelir, bu duygudan lütûf, sonra utûf, sonra hanne, sonra muhabbet, sonra şefkat, sonra re’fet, en sonunda da rahmet ortaya çıkar.
O halde rahmet, sevgi ve beyan makamlarında re'fetin tecellisi ve hanne ile şefkatin zuhurudur. Rahmetle, hastanın acı ilaç içerken hoşlanmadığı gibi kerahet (hoşnutsuzluk), elem ve dert bulunsa da hayır ve salah vardır.
İhsan, nimet ve lütuf; bazı özelliklere ve kayıtlara bağlı olmakla beraber rahmetin kaynaklarıdır.
Vezinleri dolayısıyla rahmân ve rahîm kelimeleri arasında fark vardır.
Rahîm şekli; sübût ve lüzûm ifâde eder. Rahmân ise dolup taşma ifâde eder; maddî veyâ mânevî olabilir. Rahman; rahmeti dolduran kişidir; [13] (et-Tahkîk).
Kelimenin harflerinin değişmesiyle oluşan cinas türevleri ve manaları da şöyledir:
Rameha (رمح) mızrakla dürtmek, harume (حرم) yasak olmak, hamera (حمر) kırmızıya boyamak, meriha (مرح) neşeli olmak, böbürlenmek demektir. [14](Arapça Türkçe Sözlük)
Bu yazının hepimize rahmet olması ve içimizdeki rahmeti canlandırması duasıyla..
Fatma Serap Karamollaoğlu
[1] Salih Akdemir, Kur’ân’a Dilbilimsel Yaklaşımlar, 1. Baskı, İstanbul, Kuramer, 2017, s. 377.
[2] Serdar Mutçalı, Dağarcık, İstanbul, Dağarcık Yayınları, 1995, s.314.
[3] Râğıb el-İsfehânî, Müfredât, Çev. Abdulbaki Güneş, Mehmet Yolcu, 1. Baskı, İstanbul, Çıra Yayınları, s. 483.
[4] Salih Akdemir, s. 377.
[5] Muhammed Esed, Kur’ân Kavramları, 1. Baskı, İstanbul, İşaret Yayınları, 2016, s. 267.
[6] Bilal Gökkır, Meryem Suresi Tefsiri, 1. Baskı, İstanbul, 2009, s. 45
[7] Nusret Tura, Gönül ve Aşk, 1. Baskı, İstanbul, 1995, İnsan Yayınları, s. 16.
[8] İmam Gazâlî, Esmâ-i Hüsnâ, İstanbul, 1987, Ferşat Yayınevi, s. 76.
[9] Nusret Tura, s. 59.
[10] İmam Gazâlî, s. 76.
[11] Mehmet Zeki Duman, Beyânu-l Hak, 2. Baskı, Ankara, Fecr Yayınları, 2008, c. 1, s. 41.
[12] Fâdıl Sâlih es-Samerrâî, Kur’ân’ın Edebî Dili, Çev. Fatma Serap Karamollaoğlu, 2. Baskı, İstanbul, İşaret Yayınları, s. 23.
[13] Hasan el-Mustafavî, et-Tahkîk, Merkez Neşr Âsâr Allâme el-Mustafavî, c. 4 s. 97-98.
[14] Serdar Mutçalı, s. 341, 163, 828.
Ağzınıza kaleminize sağlık hocam Rabbim razı olsun çok faydalı bir yazı olmuş