İstanbul’da su ve kadının suya dokunuşu
Dinler toprağı olması yanında İstanbul, kendine has bir ayrıcalığı ile bir “kadınlar şehridir” de. Dünya şehirleri içerisinde kadınlar için yapılmış ya da kadınlar tarafından yaptırılmış eserlerin en çok olduğu tek dünya kentidir. Halkın hizmetinde kamu ve kutsal-anıt özellikleri bakımından İstanbul’da kadın eli değmiş kilise, manastır, ayazma, şifahane, yalı, saray, koru, köprü, suyolu, külliye, cami, çeşme, sebil, hamam, türbe, tekke ve hastane gibi mimari eserler ve bunların varlık sebepleri olan kurum teşekkülleriyle gerçekleştirilmiş bir dünya şehri yoktur.
İstanbul’un ilk kuruluş efsanesi bile dünyanın en güzel kadını için: Sarayburnu’nda kurulan bir masal sarayında gerçekleşen sevgiyle başlamaktadır. Büyük Roma İmparatorluğu’ndan, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu’na değin üç büyük dünya devletinin başkenti olan İstanbul Şehri’nin her toprağı, her köşe başından sokağına değin kadının emek kokusunun sindiği önemli bir coğrafyadır. İki bin yılı aşkın yazılı tarihi içerisinde bu şehrin anıtlarında hep kadınların hikâyelerini ve efsanelerini anlatır.
Bu eserler, İstanbul’un kurulu olduğu topraklar üzerinde binlerce yıl boyunca devlet yönetiminde önemli bir faktör olan kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Erkeklerinin yanında pek çok sosyal faaliyetleri organize etmiş bu kadınlar tarafından gerçekleştirilen ve bugün dahi varlığını sürdürüp hizmet veren 250 eserden bahsedebiliriz. Esasında bu sayı tahrip olmadan, yok edilmeden günümüze ulaşabilenlerin sayısını içermektedir. İnşa edildiği bilinip de günümüze ulaşamayan bu tarihi eserler yanında teşekkül ettirilmiş vakıflar ise bu sayıya dahil değildir. Eğer vakıf senetleri ve bugün mevcut olmayan eserlerde dâhil edilmiş olsa İstanbul şehri üzerinde kadınların banisi olarak bu şehrin tarihi ve sosyal hayatına kattığı eser sayısı binleri aşmaktadır.
Havasından mıdır, suyundan mı bilinmez İstanbul, içerisinde barındırdığı her kültür ve medeniyette, kadınlarının en az erkekler kadar yönetime ve sosyal hayata hâkim olmalarını sağlamıştır. Üç büyük dünya medeniyetinin var olduğu bu şehrin, kurucu ve yöneticilerinin, sınırları içinde yaşamaktan gurur duydukları İstanbul’un her köşesini binlerce ihtişamlı anıt eserle kuşatırken bunu hep kadın eliyle gerçekleştirebildikleri görülür. Bu nedenle İstanbul Şehri, kadın elinin her milimini taçlandırdığı dünyadaki tek şehir olma özelliğini de taşımaktadır. Bu şehir öylesine kadınlarını sevmiş ki geçen yüzyıllar bu aşkı anlatan eserlerle onurlanmıştır. Öyle bir şehir ki İstanbul, tarihi yarımada ve çevresinin her sokağında, her mahallesinde yer alan sebilleri, hastaneleri, mescidleri, camiler, külliyeler, türbeler, kiliseler, ayazmalar, çeşmeler, hamamlarıyla kimi zaman sevgiyi çoğu kez de şefkati sarmalayan Roma, Bizans ve Osmanlı kadınlarının meydana şehirli ve önce insan olma bilincini bizlere yakından hissettirir.
Roma dönemi ile bilgilerimiz sınırlı olmakla beraber bilinenler dahi azımsanmayacak sayıdadır. Şehrin su medeniyeti yönünde hizmetleri ve gayretleri ele alındığında İstanbullu kadınların inanılmaz fedakârlıkları ile karşılaşılmaktadır. Mukaddes topraklara kadar uzanan hayırları, hacıların susuzluktan çatlamış dudaklarına bir serinlik katabilmek için yaptırdıkları suyolu, çeşme ve ovdanlarla birbirleriyle yarıştıkları örneklerle karşılaşılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılı kutlamaları ile tarihimizi tekrar keşfetmeye başladıkça tarihi Osmanlı kadınları üzerine yazılan romanlarla da nefs’i İstanbul’un ruhuna tat veren Osmanlı kadınını ilk defa fark etmeye başladık...
Tanımaya önce yanlış başlasak da kültür tarihi çalışmaları artıkça; makam ve mevkii sahibi hırslı saraylı kadının, kafesler ardında duran mahalledeki kadının net olarak yeri, gücü ve hayır eserleri üzerinde sis perdelerini aralamaya başlamıştır.
Dönemi içerisinde mimari olarak iddialı ve Mimar Sinan’ın mimari teknik ve üslup çözümlemeleri ile nadide bir eser olarak karşımıza çıkan İstanbul’un en büyük hamamı olan Hürrem Sultan’ın yaptırdığı hamamıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın hanımı Hürrem Sultan’ın, burayı kendi imkânları ile inşa ederken nasıl sıkıntı çektiğini, Irakeyn Seferi’nde olan Kanuni’ye yazdığı mektuplarda satır aralarından öğrenmekteyiz.
Saray hanımları arasında sebil, çeşme ve suyolu yaptırmayı hayatına renk ve anlam kazandıran bir meşgale olarak görenlerin her daim mevcudiyeti şaşılacak boyutta olduğunu tespitlerin bir kısmını koyacağımız listede sizler de buna şahit olacaksınız. Su ile ilgili hayır yarışında III. Selim’in annesi Valide Sultan’ın rekoru ise hala kırılamayandır.
Tespiti yapılabilmiş İstanbul’daki banisi kadın olan ilk eser Sultan II. Bayezid’in kızı Hatice Sultan tarafından Edirnekapı’daki Çukurbostan Mevkii’ne cami ve mektebi ile birlikte yaptırılan küçük bir çeşmedir. İlk sebil ise 16. yüzyıl da inşa edildiği bilinen Sakine Hatun Sebili’dir.
Sultan II. Selim’in küçük kızı olan Şah Sultan da Eyüp ve çevresindeki halkın istifade edebilmeleri için eşi Zal Mahmud Paşa ile beraber bir çeşme yaptırmışlardı. Çeşme, eşinin ismini taşıyan caminin duvarında bulunmaktadır. Darphane Nazırı Hacı Mehmed Efendi’nin büyük kızı Fatma Hatun tarafından 1742’de yaptırılan çeşme Babahaydar Camii’nin yukarı tarafındaydı. Günümüze kadar gelemeyen bu eser Fatma Hatun Çeşmesi ismi ile anılmaktaydı.
1711 senesinde Sultan III. Ahmed’in kızı Hatice Sultan Ayvansaray’da eğitime verdiği önem dolayısıyla yaptırdığı mektebin yanı sıra bir de sebil yaptırarak bölge halkının su ihtiyacını karşılamıştır.
Sultan III. Mustafa’nın başkadını ve Sultan III. Selim’in annesi olan Mihrişah Sultan kendi ismi ile maruf bir çeşme yaptırmıştır. Mihrişah Valide Sultan’ın türbesinin hemen yanında yer alan çeşme ve sebil Bostan İskelesi’nde bulunmaktadır. Miladi 1794 yılında yaptırılan bu çeşme ve sebil Eyüp Belediyesi tarafından onarıma tabi tutulmuştur.
Sultan II. Mahmud’un eşi ve Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan çeşmesini ölen oğlunun ruhu için 1856 yılında yaptırtmıştır. Defterdar iskelesi yakınında yer alan çeşme Yâvedud Camii hizasında bulunmaktadır. Ancak Haliç köprüsü ile çevre yolu çalışmaları sırasında çeşme yerinden sökülmüş ve köprünün ayağına yakın bir yerde yeniden dikilmiştir.
Sultan III. Murad ile Safiye Sultan’ın kızı Ayşe Sultan yaptırdığı çeşmeyi ölen kocası Kanijeli İbrahim Paşa’nın ruhu için yaptırmıştır. Çeşme ise Şehzade Cami’nin İstanbul Belediyesi binasına bakan kapısının bitişiğinde yer almakta olup iki adet de kitabesi vardır. Abdürrahimzade Efendi’nin kızı ve Şeyhülisam Ebezade’nin eşi olan Hatice Hanım da 1722-23 senesinde Fatih İlçesi’nin Nişanca Semti’nde Bakkalzade Sokağında bir çeşme yaptırtmıştır. 1882-83 senesinde bir tadilat geçirdiğini bildiğimiz çeşme bugün asıl biçimini koruyamayarak günümüze gelebilmiştir.
1841 tarihinde Şerife Sıddıka Hanım tarafından Süleymaniye’de Kirazlı Mescid Sokağı’nda, sokağa ismini veren caminin köşesinde bir çeşme yaptırılmıştır. Mehmed Şeyda Efendi’nin kız kardeşi olan bu hanım dışında başka bir bilgiye sahip değiliz.
Sultan III. Mustafa’nın kızı Hatice Sultan’ın yaptırdığı tek çeşme Eminönü’nde Mısır Çarşısı’nın Tahmis sokağına açılan kapısının karşısında iki sokağın kesiştiği köşede yer almaktadır. 1806 yılında inşa edilmiş olan Hatice Sultan Çeşmesi’nin suyu belediye ile esnaf arasında çıkan bir anlaşmazlık sonucu kesilmiştir.
Zeynep Sultan Çeşmesi ise 1770 yılında Sultan III. Ahmed’in kızı Zeynep Sultan tarafından Sirkeci’de Salkımsöğüt Caddesi Tayehatun Sokağı başında bir hanın duvarına yaptırılmıştır. Ancak pek çok çeşmede olduğu gibi Zeynep Sultan Çeşmesi de asli konumundan uzaklaşmıştır.
Çeşmeleri ile ün salmış olan Sultan III. Ahmed’in kızı Atike Sultan da Üsküdar Salacak ile Doğancılar arasında, Fatih Camii yakınında Sinan Paşa Mahallesi’nde birer çeşme inşa ettirmiştir. Genç Mehmed Paşa ile evlendirilen Atike Sultan vefat edince Üsküdar’da Valide Sultan Camii’ne defnedilmiştir.
Mektubi Efendi’nin annesi olan Hatice Kadın’ın oğlunun ölümü üzerine Sultanahmet’te Üçler Mahallesi, Peykhane Sokağı’nın köşesinde 1779’da bir çeşme yaptırmıştır. Hatice Kadın ismiyle maruf, suyu akmayan bu çeşme 2001 senesinde onarım gördüğünden iyi durumdadır. Sultan II. Mahmud’un dördüncü kadını olan Nuritab 1818 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan çeşmeyi tamir ettirmiştir. Bu nedenle Dördüncü Kadın Çeşmesi ismi ile anılan çeşme Sirkeci Hoca Paşa Camii’nin yan tarafında bulunmakta olup suyu akan ender çeşmelerden bir tanesidir.
Gedikpaşa Camii’nin tam karşısında yer alan Kethüda Canfeda Kadın veya Hazinedar Şevkinihal Usta Çeşmesi’nin yapılış tarihine dair bir kayıt mevcut değildir. Kethüda Canfeda Kadın tarafından inşa edilen çeşme 1848 yılında Sultan I. Abdülmecid’in hazinedarlarından olan ve Hazinedar Usta olarak bilinen Şevkinihal Usta çeşmeyi tamir ettiğinden Hazinedar Şevkinihal Usta olarak da bilinmektedir.
Silivrikapı-Kocamustafa Paşa civarında bulunan Perestü Kadın Çeşmesi 1891-92 yılında yaptırılmıştır. Sultan Abdülmecid’in dördüncü eşi olan Perestü Kadın Sultan II. Abdülhamid ve Cemile Sultan’ı evlat edinerek onların yetişmesini sağlamıştır.
Bala Külliyesi’ndeki çeşme, sebil, muvakkithane ve şadırvanı babası Bala Süleyman Ağa (Fatih Sultan Mehmed’in topçubaşısı ve İstanbul’un fethine katılanlardan biri olan bu zat Külliye’nin bulunduğu yere ilk kez bir mescid ve su kuyusu yaptırtmıştır)’nın ruhu için yaptırtmıştır.
Etyemez’de Küçük Langa Caddesi’nde gördüğümüz Nefise Hanım Çeşmesi ise Yeniçeri Ocağı Serçavuşlarından Ali Ağa’nın eşi tarafından yaptırılmıştır.
Galata’daki Necati Bey Caddesi’nde bulunan Şekerpare Hatun Çeşmesi de Şekerpare Hatun tarafından Sultan II. Bayezid Camii’nin kapısına bitişik olarak yaptırılmıştır. Sultan İbrahim’in muhahibelerinden olan bu kişinin çeşmesi 1875 yılında tamir edilmiştir.
Fındıklı’daki Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin önünde yer alan mektebin yola bakan ön cephesinde Sultan III. Osman’ın üçüncü eşi olan Zevki Kadın tarafından bir çeşme 1755 yılında yaptırılmıştır.
Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi ise Sultan II. Mahmud’un eşlerinden aynı zamanda Sultan Abdülmecid’in de annesi olan Bezmialem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Pek çok hayır eseri bulunan bu kadının 1839 yılında yaptırdığı çeşme Beşiktaş Maçka arasındaki Spor Caddesi’nde yer almaktadır. Çeşmenin mimarisi ampir üslubunda olup kabartmalarla süslenmiş bir meydan çeşmesidir.
Sultan III. Mustafa’nın kızı Beyhan Sultan tarafından Kuruçeşme, Tezkereci Camii Sokağı’nda yaptırılan çeşmenin inşa tarihi 1801’dir. Çeşitli onanımlar geçirmesinden dolayı çeşme ilk görünümünü kaybetmiştir.
Sultan II. Mustafa’nın eşi ve Sultan I. Mahmud’un annesi Saliha Sultan Azapkapı’da Sokullu Mehmed Paşa Camii’nin arkasında bir çeşme ve sebil yaptırmıştır. Dönemine göre görkemli bir yapıya sahip çeşme ve sebilin üstü devrin ünlü sanatçılarının eserleri ile tezyin edilmiştir.
Bugün turistik Çemberlitaş Hamamı da İkinci Selim’in hanımı Nurbanu Sultan’ın Vakfı’dır. Alemdağı’nda Nurbanu Sultan’ın “Taşdelen Suyu” halende İstanbulluya hizmet vermekte olan kaynak sularından biridir.
Haliç’in iki yakasını birbirine bağlayan ilk kalıcı köprü Azapkapı ile Unkapanı arasında Sultan II. Mahmud döneminde 1836 yılında ulaşıma açılmış olan ‘Hayratiye Köprüsü’dür. 1864 yılından sonra köprüye ‘Mahmudiye Köprüsü’ denmeye başlanmıştır. Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan tarafından masrafının büyük bir oranda karşılanması sebebiyle ahşap olan bu ilk köprüden geçiş ücreti alınmamaktaydı. Haliç üzerinde ikinci köprü Galata ile Eminönü arasındaki ‘Karaköy Köprüsü’ dür. Yine ahşap malzeme ile Tersane’de yaptırılan bu köprüden geçiş ise ücretliydi.
Unkapanı Köprüsü’nün Azapkapı ayağında yer alan ve İstanbul’un zarif meydan çeşmelerinden biri olan sultan birinci Mahmud’un annesi Saliha Sultan’ın yaptırdığı bu çeşmenin sıbyan mektebi ise cumhuriyet döneminde yıktırılan yapılardan biridir. Azapkapı’daki Saliha Sultan Mektebi, çeşmesi ve sebilinin kurucusu olan hanım sultanın çocukluğuyla ilgili tarihi bir notta şöyle anlatılıyor: Sultan II. Mustafa’nın annesi Valide Sultan, saray hanımları Kağıthane’ye doğru yaptıkları bir ziyaret sırasında Azapkapı’dan geçerken; yol kenarında oturmuş ağlayan bir kız görürler. Arabadan inip nedenini sorarlar. Testiyi kırdığı için ağlayan kıza yeni bir testi almayı teklif ederler. Bu teklifi reddederek “Ağlamamın sebebi testi değil; şu kadarcık şeyi taşıyamayıp da kıracak kadar beceriksiz olmam” diyen kızın hassasiyetine hayran olan saray kadınları, onu hemen saraya alırlar. Sonraları Sultan II. Mustafa’nın eşi ve Sultan I. Mahmud’un annesi olacak bu valide sultan; şehrin Boğaz’a doğru tüm su sistemlerinin kurulmasına ön ayak olan Saliha Sultan olarak, böylece doğmuş olur.
Bu örnekler satır aralarında sadece göze çarpanlar. Bugün bile İstanbul’un sahip olduğu su medeniyetini üzerindeki kadın eli, kendini hiç hissettirmeden devam etmektedir. Bilim tarihi alanında önemli otoriterlerden biri olan Fuat Sezgin’in Alman asıllı eşi Ursula tarafından Süleymaniye’de bulunan 1620 tarihli Seferağa Çeşmesi’ni Kiptaş Genel müdürü İsmet Yıldırımın desteği ile sessiz sedasız restore ettirmesi bu geleneğin halen yaşadığının göstergesi olarak yer alır. Ne ilginçtir ki aynı çeşme Fuat Sezgin’in annesi tarafından da Cumhuriyetin ilk yıllarında onartılmıştı.
Süleyman Faruk Göncüoğlu
Kültür dergisi, Sayı: 9