Şeyh Ahmed Kuddûsî, Temmuz 1769 yılında Bor’da dünyaya gelmiş, mutasavvıf, Kadiri şeyhi ve kendi ifadesiyle bir Türkmen kocasıdır. Maraşlı İbrahim Efendi babası ve ilk hocasıdır. Ahmed Kuddûsî Hazretleri henüz annesinin karnında iken Kuddûs esmasını zikreder imiş. Zikri anneside duyar ve sonradan lakabı Kuddûsî olarak anılır. Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın önemli temsilcilerindendir.
Şiirlerinde o dönem halkının yaşayışını, karşılaşılan sıkıntıları ama en çok da aşkı duru bir Türkçe ile anlatmıştır. Arapça şiirlerin de yer aldığı divanındaki şiirler, Yunus Emre dilinin duruluğundadır.
“Sabavette bana iki deryayı içirdiler” diye haber verir bir şiirinde. Hem mecazi hem îlâhi aşkı, derya misali içmiş bir gönül adamıdır o.
Divanı tek başına bir mektep niteliğindedir. Yüreğini teslim edenleri, adım adım aşka doğru yol aldırır. Bazen aşkın coşkunluğundan sel olur çağlar, bazen da nefsin tuzaklarından söz eder. Bütün Hâk âşıkları gibi onun da habersiz zahidlerle başı derttedir.
Peygamber sevdalısı Ahmed Kuddûsî Hazretleri Divanı’nda Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) ve onun dostlarını anlatır. Bunlardan biri de Veysel Karani Hazretleri’dir.
Hz. Üveys, iki cihân güneşi Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in:
“Üveys tâbiinin hayırlısıdır,” buyurduğu Allah’ın sevgili kullarındandır. Bazen yönünü Yemen tarafına döner ve “Yemen’den bana Allah nefesinin eseri gelir” buyururdu.
Yaşlı bir anası vardı Üveys’in. Gözleri görmez, iş tutamazdı. Üveys deve çobanlığı yapar, kazancını anasına ve kendisine geçimlik yapardı. Çöl onu yaktı, o çölü yaktı. O aşkla yanan yüreğin rayihası çölü, mesafeleri aşıp Efendimiz’e ulaştı.
Üzerindeki elbisenin her yanı yamalarla doluydu ve güneşin altında durmaktan rengi solmuştu. Yanık teni ve soluk elbisesi ile yoksuldu Üveys. Daha sonraları Hz. Ömer ziyaretine geldiğinde O’na bir kere bakacak ve o elbisenin altında on sekiz bin âlemi görecekti.
Fahri Kâinat Efendimiz’in hasretine dayanamayan Üveys sonunda annesinden izin aldı. Ancak koşullu bir izindi bu. Peygamberimiz’i görüp hemen dönecekti. “Bekleme” demişti annesi. Sevinçle yola çıktı, Medine’ye vardı Üveys. Lâkin Efendimiz’i yerinde bulamadı. Beklemeye izin yoktu. Anne sözü dinledi ve Yemen’e geri döndü Üveys.
Peygamber Efendimiz hasta yatağında iken Hz. Ali ve Hz. Ömer’e hırkasını vasiyet etti. Hırka Üveys’e götürülecekti. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu: “Gövdesi kıllıdır. Sağ elinin ayasında ak nurdan bir akçe kadar ben vardır. Varın, onu görün ve benden selâm edin, benim murakkaımı giysin, âsi ümmetime duâ kılsın.” Hikâyenin kalanını Ahmed Kuddûsî Hz.’den dinleyelim.
Gör nice bülend oldığını şân-ı Üveysin
Bu ümmete hem itdiği ihsânı Üveysin
Eylerdi ana şâh-ı rüsül hubb-ı teşevvuk
Bi-had idi çün cezbe vü ferzânı Üveysin
Ol cebhe-i tâbânın açub vakt-i seherde
Hoş geldi bana dir idi reyhanı Üveysin
Ârzûlar idi görmeği olmadı mukadder
Çün itdi nihân cismini Yezdânı Üveysin
Ashâbına şol kez anı vasf eyler idi kim
Olurlar idi cümlasi hayrânı Üveysin
Dir idi sa’adetle ol şah-ı rûz-ı mahşer
Bir devr ola kim sürile devrânı Üveysin
Pes ide şefâ’at nice yüz bin ümmete hem
İrişe nice dertliye dermânı Üveysin
Çün hırka-i mergûbesini kıldı vasiyyet
Bahş itdi safâ cânına cânânı Üveysin
Gitdiler ana itmeğe tebliğ ü emânet
Ashâb-ı güzin sevgilü yârânı Üveysin
Birisi Ömer biri Ali hem birez ashâb
Didiler olaydık nola mihmânı Üveysin
Arayub anı buldular iklim-i Yemende
Bir çölde kurulmuş ulu dîvânı Üveysin
Gördükte Ömer köhne pelâs içre didi kim
Hoş geldi bana sine-i uryânı Üveysin
Hem didi gerekmez bana bu câh-ı hilâfet
Görüp yüce olduğını eyvân-ı Üveysin
Ol didi birader seni efdal bilürem ben
Sanma ki ola üstüne rüchânı Üveysin
İtdiler ana hırka-i mergûbeyi teslim
Dünya tolusı buldı ferah cânı Üveysin
Didi ki revâ gördü mi ol bahr-ı keremden
Bu bürde-i şâhâneyi sultânı Üveysin
Pûs eyleyüben başına koydı anı derhâl
Ağlatdı yeri gökleri efgânı Üveysin
Ol demde varub secdeye çok itdi münâcât
Hem didi ki yâ Hazret-i Rahmânı Üveysin
Bağışlar isen ümmetini eşref-i halkın
Âbâd olur ol dem dil-i virânı Üveysin
Hem hôşnûd olur âşık u ma’şûk ol sebebden
Ol eşref-i mahlûk ulu hâkânı Üveysin
Hâtif didi oldı sana bahş sülüs-i ümmet
Bahş itdi sülüs ümmeti Hannânı Üveysin
Baş indirüben itdi yine secde Hudâya
Didi dileği cümle-yi ihvânı Üveysin
Hâtif didi oldı sülüs-i ümmet dahi bahş
Avf eyledi sülüsini Mennânı Üveysin
Kuddûsîye olur mı aceb lutfı müyesser
Ol bahr-ı kerem fazl u atâ kânı Üveysin.
Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:
“Benim ümmetimde Üveys adında bir er vardır. Kıyamet gününde Rebiâ ve Mudar Kabilesi’nin koyunlarının tüyü sayısınca günahlı kişilere şefâat edecektir.” Arapların içinde bu iki kabile gibi çok davarı olan yoktur. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Üveys’in naz makamında ettiği münacatı ikinci şiirinde detaylı olarak anlatır.
Ümmet-i merhûmeye çün bir emân geldi Üveys
Nâr-ı düzahdan usâtı kurtarub aldı Üveys
Çün vasiyyet itdi ana hırkasın fahr-ı rüsül
Bu za’if ümmetlere gör ne kerem kıldı Üveys
Hazret-i Ömer Ali dahi birez ashâb-ıla
Hırkayı alub varınca şevk-ıla toldı Üveys
Vardı bir tenhâ yire itdi du’â Mevlâsına
Bir iki sâ’at münâcât bahrine taldı Üveys
Didi afv it ümmetini heb yohsa geymem hırkayı
Nâz ile re’s-i şerifin secdeye saldı Üveys
İrdi hâtifden nidâ üçde birin afv eyledim
Üç sülüsden birisinin defterin sildi Üveys
Secdeye varub yine didi ki afv it cümlesin
Yüzünü toprağa sürüp saçını yoldı Üveys
Yine irdi bir nidâ afv eyledim bir sülüsün
Üç sülüsden ikisinin çâresin buldı Üveys
Yine varmak diledi pes secdeye lâkin Ömer
Didi kande gitdi varub göreyim noldı Üveys
Ya karındaşım Ömer pes gelmese idin deyüb
Kaldığına bir sülüs ümmet hazin oldı Üveys
Sordı ashâba bilür misiz Resûlin hilyesin
Âh idüben şerha şerha yüreğin deldi Üveys
Ba’zısı vasf itdi cüz’i bildiği mikdârı pes
Bilmemişsiz didi anı gör nice bildi Üveys
Başı göklerden yüce yirlerden ingin ayağı
Böyle bilürin deyüben sararub soldı Üveys
Didi anlara sever misiz Resûlullahı siz
Didiler kim biz severiz ol zemân güldi Üveys
Sevmeye var mı alâmet didi itdiler sükût
Ağzını açub didi dişsiz niçün kaldı Üveys
On sekiz bin âlemin fahri Muhammed hubbına
Otuz iki dişini çekdi yire çaldı Üveys
Eyle Kuddûsî sen hediyye rûhına sen Fâtiha
Bizim içün gussa yiyüb bağrını deldi Üveys
Uhud Harbi’nde Efendimizin bir dişinin kâfirler tarafından kırıldığını öğrenen Hz. Üveys, bütün dişlerini kırarak ağzını boş bırakır. Görmeden sevmenin sembolüdür; Hz. Üveys.
Ferdüddin Attar, Tezkiretü’l Evliyâ adlı eserinde şöyle anlatır.
“Kıyamet günü Sultan-ı Enbiyâ Muhammed Mustafa (s.a.v) Üveys’i sorar. Hitab-ı izzet gelir: “Hiç zahmet çekme. Dünyada görmedin, bunda dahi görmezsin.”
Efendimiz sorar: “O beni görmeyecek mi?”
Hak Teâlâ Hazretleri buyurur: “Ya Muhammed! Seni gören bizim için görür. O kişi ki sensiz bizi görür, seni görmek hâcet değildir.”
Selâm olsun o en çok sevilene, yaratılmışların en hayırlısına. Allah’ın Habibi’ne.
Selâm olsun görmeden sevmenin, tabi olmanın usulünü insanlığa öğreten Hz. Üveys’e.
Selâm olsun, muhabbeti idrak edip bize anlatan Ahmed Kuddûsî Hazretleri’ne…
Allah-u Teala, muhabbet hazinesinden bizlere de nasip eylesin.
Nursema Maraşî