Nihad Sami Banarlı'ya göre Osmanlı kimdir?

Bazı eserlerin okuyucusuna ve kitleye verdiği en büyük hizmet, tarih ve kültür şuurudur. Nihad Sami Banarlı'nın 'Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri' adlı eseri de bunu layıkıyla yerine getiriyor. Metin Uygun yazdı.

Nihad Sami Banarlı'ya göre Osmanlı kimdir?

Nihat Sami Banarlı, Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri kitabında, tarihimizin büyüklüğünü, Türk dilinin güzelliğini, ceddimizin yiğitliğini, kahramanlıklarını, vücuda getirdiğimiz sanatın, mimarinin eşsizliğini anlatır. Milletimizin yüce, emsalsiz hasletlerinden bahseder. Osmanlı sultanlarının yalnızca iyi bir asker, iyi bir cihangir olmadığını, onların siyasi ve askeri zaferlerini besleyen unsurlar arasında kültür ve sanatın bulunduğunu, manevi kaynaklardan feyz aldıklarını, devirlerinin önemli kültür ve sanat adamları arasında yer aldıklarını tarihi hadiselerle, ilmi gerçeklerle anlatılır. Velhasıl N. Sami Banarlı, okuyucusunu çok zengin olan kültür dünyamızda manevi bir yolculuğa çıkarıyor.

Bu yolculukta, bu seyahatte bir taraftan tarihimizin büyüklüğünü, ecdadın yiğitliğini, onların vatan ve millet uğrunda yaptığı fedakarlıkları keşfediyoruz. Diğer taraftan bizim tarihimize karşı yürütülen küçültme, unutturma, ecdadı vatan ve millet düşmanı görme, gösterme ve daha başka bir çok şekilde yürütülen dahili ve harici ihaneti, düşmanlıkları, bunun sebeplerini, bunların bizi yok etmek için düşmanlarımız tarafından yürütülen büyük bir plan ve program olduğunun da farkına varıyoruz. Esasen bu tip eserlerin okuyucusuna ve kitleye verdiği en büyük hizmet, tarih ve kültür şuurudur. Bu eser de bunu layıkıyla yerine getiriyor.

Kitapta yer alan ilk makale, Söğüt’de Ertuğrul Gazi Türbesi’nde yer alan hatıra defteriyle ilgilidir. Banarlı, “Bizim Anadolu ve Balkanlar Türkiye’mizdeki büyük fetih rüyasını görenlerden biri Osman Bey ise, birincisi Ertuğrul Gazidir” der. Vefalı milletimizin her yıl bu türbeyi ziyaret ettiğini, burada bulunan hatıra defterine içlerinden gelen duygu ve düşüncelerini yazdıklarını belirten Banarlı şunları söyler: “Meşhur rüyada kökleri bu topraklarda derinleşen, gövdesi bu topraklarda gelişip dalları, yalın kılıçlar gibi, Doğuya, Batıya, dört yana uzayan, Türkün devlet ağacını, biliyorlar ki burada yatan kahraman dikti.” Bu hatıra defterine düşünce ve duygularını yazanlardan bazılarını aktarır. Bir doktor, deftere “Dedemizin izindeyiz” yazmış. Nihat Baran adlı bir yüksek mühendis, “Senin mezarın Türk milletinin kalbidir. Medfeninde müsterih yat. Milletin, mahşere kadar bu toprakların sahibi kalacaktır” şeklindeki duygusunu yazıya dökmüş. Daha sonra 20 yıl buraya devlet büyüklerinden kimsenin uğramadığını üzülerek belirtir Banarlı. O zaman yani 3 Ağustos 1956 yılında en son Cemal Gürsel Paşa uğramış ve deftere şu satırları yazmış: “Büyük ceddimi çok büyük heyecan içinde ziyaret ettim. Türbesine girince ve huzurunda bulunduğum müddetçe o kadar huzur duydum ki, bu hal hayatımda ender olan bir olaydır. Ertuğrul Gazi’yi derin ve sonsuz tazim hissiyle ve büyük bir huşu ile terkim ederim. Bu türbenin ve etrafının, dünyanın en güzel yeri olmasını yürekten temenni ederim.” Cemal Gürsel o zaman Korgeneralmiş.

Osmanlı düşmanlığı milli terbiyemizi zedeleyen bir hastalıktır

Kitapta dikkat çeken bir husus da Osmanlı düşmanlığının konu edildiği bölümlerdir. Banarlı son zamanlarda milletimize musallat olan ve milli terbiyemizi zedeleyen bir hastalık olarak görür Osmanlı düşmanlığını. Bu düşmanlığı güdenlerin düştüğü gülünç durumu anlatır. Sümerlerin ve Etilerin Türk olduklarını söyleyerek kendimize övünülecek sebepler aradığımızı, diğer taraftan Türk milletinin dünya tarihi ve dünya coğrafyası üzerinde kurduğu en büyük eser olan Osmanlı tarihine karşı kin ve nefret havası içinde bulunduğumuzu belirtir. Bu bir çelişkidir. Bu çelişki sahipleri, bu hastalığa tutulanların, Osmanlı’nın gerçekleştirdiği büyük işler, büyük zaferler hakkında bunları gerçekleştirenlerin Türkler olduğunu ifade ettiklerini, olumsuz durumlarla ilgili olarak veya kaybedilen zaferler hakkında da, bunu Osmanlıların yaptıklarını söylediklerini, böyle bir tenakuzun içinde bulunduklarını belirtir. Bu zihniyetin sırrını ortaya koyabilmek ve bunun daha kolay anlaşılabilmesi için şöyle bir örnek verir. İstanbul şehrini Osmanlı ordusu değil, Türk ordusu almıştır! Fakat İkinci Viyana muhasarasında bozguna uğrayanlar, Osmanlılardır! Süleymaniye’yi, Selimiye’yi elbette Türkler yapmışlardır! Fakat Anadolu’nun birçok köşelerini yolsuz şehirsiz bırakan Osmanlılardır! Bu gülünç tezatlardan vazgeçerek, bütün meziyetleri ve bütün pürüzleri ile bir kül halinde ecdadımızı tanımak ve sevmek lazım geldiği üzerinde durur. Osmanlı tarihi yerinilecek bir tarih değil, ancak övünülecek bir tarihtir. Bu tarih, Bursa’nın fethinden Çanakkale’nin müdafaasına kadar, baştan sona, bir şerefler ve zaferler destanı halinde örülmüştür.

Banarlı, Osmanlının akıbetinin tamamen kendi hatalarımızın bir neticesi olmadığı, İkinci Dünya Harbinde bir dünya ablukasına iki sene dayanamayan ne büyük devletler olduğunu, Osmanlının aynı dünya ablukasına tam dört asır direndiğini iftiharla hatırlamamız gerektiğini ifade eder.

Osmanlı kimdir?

Osmanlı hanedanı hakkında büyük hürmet besleyen ifadeler kullanır yazar. Bu hanedanın milletine dünyadaki hiçbir hanedanla kıyaslanamayacak kadar büyük hizmetler verdiğini belirtir. Yine hiçbir hanedanla kıyaslanamayacak kadar çok büyük fedakarlıklara katlandıklarını hatırlatır. Kendilerine küçük saraylar, küçük türbeler yaptırmış olan bu hanedan, milletine Selimiye’ler, Süleymaniye’ler Sultanahmet’ler ve daha nice büyük eserler hediye etmişler. Yine hanedanın gazalarda, savaşlarda ordularının başında nice şehitler verdiklerini bilmemizi ister. Ve sorar Osmanlı kimdir diye?

Bu vatanın, miras kalan bir kısım topraklarında bir nur gibi parlayarak, öteki beyliklerle kardeş kavgasına girmeden İstanbul’u ve Balkanları elde edip, bu ülkelere Türk ahlak ve adaleti ile İslam nurunu götürmek için gazalara girişen; bu uğurda Mehmetçiğinden hükümdarına kadar hevesle şehit olarak Anadolu ve Balkanlar Türkiye’sini bize ebedi vatan bırakan büyük inanmışlar, büyük ülkücüler ve büyük Türkler ordusu!..

Bilhassa bu ordunun başında bulunan, yeryüzünde bir benzeri görülmemiş derecede kahraman ve şerefli bir hükümdar ailesi.

Osmanlı budur!...

Tarih şuurumuz, kültürümüze olan inancımız, imanımız, bizi kıyamete kadar taşıyacak olan hususiyetlerdir.

Metin Uygun yazdı

YORUM EKLE