Giriş
Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun ilk kez 2003 yılında yayımlanan Okçu’nun Yolu adlı eseri, okçuluk felsefesini aktarırken hayata dair mesajlar vermektedir. Okçuluktaki yay, ok, kiriş, duruş ve atışı imgeleştirerek okuyucusunun kendi dünyasında içselleştirmesine ve hayata uyarlamasına imkân tanır.
Eserin başkahramanı Tetsuya, ülkesinin en meşhur okçusudur fakat bir köyde marangozluk yapmaktadır. Bir gün köye gelen bir okçunun ona meydan okuması ile hem Tetsuya’nın hikâyesini hem de okçuluğun kurallarını öğreniriz. Tetsuya ile yabancı okçu arasındaki sohbette geçen öğretilerin görsellerle betimlendiği eserde Coelho, insanların hayatta kendilerine bir hedef belirlemesi ve bunun için yılmadan mücadele etmesi gerektiği fikrini, okçuluk felsefesi üzerinden anlatır. Gündelik hayatta yapılan iş her ne olursa olsun, inceliklerini ve felsefesini öğrenmek gerektiğine vurgu yapar.
Kitap özetinden bölümler:
Yabancının Tetsuya ile Tanışması
Tetsuya’nın köyde marangoz olarak tanındığını, elinde hiç ok ve yay görülmediğini işitince yabancı şaşırdı ve esas sanatı olan okçuluk ile uğraşmaması durumunda Tetsuya’nın ülkenin en iyi okçusu olarak görülmesinin yanlış olacağını dile getirdi. Ayrıca yaptığı bu uzun ve zorlu yolculuğun amacının bu duruma bir son vermek olduğuna da dikkat çekti. Yabancıya durumu açıklayan oğlan ise onun yanlış düşündüğünden emindi ve onu Tetsuya’nın yanına götürdü. Yabancı, marangoz olarak bilinen Okçu’ya yıllardır çalıştığını ve artık kendisini ispat etmek istediğini söyleyecekti. Yıllardır onun öğretilerine uymaktaydı ve kendini ispat etmesinin zamanı gelmişti. Marangoza durumu belirtecek ardından onun peşini bırakacaktı.
Yanına gittiğinde Tetsuya’ya selam vererek bahçeye çıktı. Bohçasından cilalı bambudan yapılmış yayını ve kartal tüyüyle süslenmiş okunu çıkarıp atış pozisyonuna geçti. Oğlan ve Tetsuya’nın gözleri üzerindeydi. Yayı göğsüne yaklaştırmış ve kirişi germişti. Ok yüzünün hizasındayken kirişi tutan elini serbest bırakıp oku uzaklara fırlattı. Tetsuya ona oku getirmesini söylediğinde ok, 40 metre ileride bulunan ağaçtaki kirazın içinden geçerek yere düşmüştü. Oğlan oku getirdikten sonra Tetsuya onu selamlayıp atölyesine girdi. Deri bir beze sarılı yıpranmış bir yay çıkardı. Oğlanın yanına döndüğünde oku olmadığı için onun oklarından birini kullanmak istediğini söyledi. O sırada oğlandan yaşadığı yeri kimseye söylemeyeceğine ve soranlara da yılan ısırması sonucu iki gün içinde öldüğünü anlatacağına dair söz aldı. Yabancı, bu isteği kabul edip okunu Tetsuya’ya verdi.
Tetsuya zor da olsa kirişi taktı ve dağlara doğru yürümeye başladı. Yabancı ve oğlan da peşindeydiler. Bir saatlik yürüyüşün ardından hızla akan bir derenin kıyısına geldiler. Karşıya geçmek için ipleri çürümüş köprüden geçmeleri gerekti. Tetsuya köprüye yönelip karşı kıyıyı selamlayarak yabancının yaptığı şekilde yayı gerdi ve oku attı. Ok, 20 metre uzaklıktaki bir şeftaliyi delerek yere düştü ve ardından Tetsuya kendisini izleyen yabancıya onun bir kiraz, kendisinin ise bir şeftaliyi delip düşürdüğünü söyledi. Kirazın şeftaliden küçük olduğunu, onun 40, kendisininse 20 metre mesafedeki bir hedefi vurduğunu dile getirerek yabancının da köprünün ortasına gelip yaptığını tekrarlamasını istedi. Tetsuya yabancının tehlike varken hedefi bulup bulamayacağını anlamaya çalışmaktaydı. Yabancı korkuyla harap köprünün ortasına doğru yürüdü ve okunu şeftali ağacına doğru attı fakat ok, ağacın çok uzağına düştü. Tekrar kıyıya döndüğünde Tetsuya ona yetenekli olduğunu ancak tekniği doğru olsa da zihnen hazır olmadığını söyledi. Onun koşullar rahat iken hedefi bulduğunu belirtti. Bu nedenle de daha çok çalışıp kendini zor koşullara hazırlaması gerektiğini, zira okçunun savaşacağı ortamı seçmesinin her zaman mümkün olamayacağını dile getirdi. Okçunun gittiği yolun aynı zamanda hayatına da yön verdiğini, hedefe varan bir atış yapmanın insanın huzurlu olduğunda yaptığı bir atıştan farklı olduğunu söyledi.
Yabancı eşyalarını bohçasına koyarak yanlarından ayrıldıktan sonra oğlan Tetsuya’ya övgüler yağdırdı. Ona göre Tetsuya gerçekten dünyanın en iyi okçusu olduğunu göstermişti. Tetsuya ise yabancının iyi biri olduğunu, asıl amacının kendisinden üstün olduğunu ispatlamak değil, sanatını gösterip takdir edilmek olduğunu söylemekle yetindi.
Oğlan, Tetsuya’ya neden herkesin onu marangoz olarak tanıdığını ve okçuluk becerisini niçin gizlediğini sorduğunda ise Tetsuya hayalinde ahşapla uğraşmak olduğunu ve okçunun yolunun hayatın pek çok alanında var olabildiğini belirtti. Oğlan da okçunun yolunu öğrenmek istiyordu. Tetsuya bu yolda zor olanın her gün çalışmak ve hedefi tutturmak olduğunu söyleyip ardından 15 dakika boyunca sessizliğe büründü. Sonrasında ise oğlana, okçuluğun tüm kurallarını anlatacağını ve onun da bu öğretileri hayatının her alanında kullanabileceğini söyledi. Ardından dağdan köye doğru yürümeye başladılar.
Okçunun Dostları
Okçunun becerilerini ve eksik yanlarını anlaması için okun ve yayın mutluluğunu paylaşmak gerekmektedir. Dolayısıyla bir işe başladığında yanında işine ilgi gösteren dostlar bulmalısın. Ancak bu dostlar bu işi yapanlar arasından değil, farklı becerileri olan kişilerden olmalıdır. Hatta bu kişileri hata yapmaktan korkmayan ve risk almaktan çekinmeyen cesur kişiler arasından seçmelisin. Onlar; yüksek ihtimalle herkesin övdüğü kişiler olmayacaktır. Onlar ki hamlelerine önceden karar verip tüm riskleri göze alarak yollarından asla geri dönmezler.
Çevresinde böyle kişilerin var olması okçu için önemlidir. Tüm riskleri göze alan kişilerle var olmak oku fırlatırken alınan risklerin bilincinde olarak ok atmayı kolaylaştırır. Bu dostlar seçilirken de sezgilere güvenilmelidir. Okçu, dostlarını risk alabilen, yenilgiden korkmayan, düştüğünde kalkmasını bilen, her şeyi kendisinin bildiğine inanmayan, şüpheci, sabit fikirli olmayan kişilerden seçmelidir.
Bir fırıncı, bir çiftçi ya da başka biri okçuluğu ilginç bularak ondan öğrendiklerini kendi mesleğine yansıtabilir ve sen de fırıncıdan ellerini doğru kullanmayı ve malzemeleri karıştırmayı; çiftçiden sabrı, toprağın gücünü, fırtınaya kızmak yerine çalışıp yeniden başlamayı öğrenebilirsin. Bir okçu olarak yanındaki dostlarını dikkatli, ayrıntılara önem veren ve esnek bakış açılı kişilerden seçmelisin.
Okçu, daima yola devam eden, çabalayan, ümitsizliğe kapılmayan, hedefe ulaştıktan sonra yeniden başlayan kişilerle yakın olmalıdır. Hayattan, hayatın güzelliklerinden zevk almayı bilen, neşeli, şarkılar söyleyen, sohbetler eden, hikâyeler anlatan kişilerle birliktelikler kurmalıdır. Öyle ki neşe karşıdaki kişiye bulaşan bir duygu olup insanın çalışma azmini arttırır. İşini seven ve isteyerek yapan insanların yanındayken de birbirinizden karşılıklı faydalanabilmeniz için onları tanımak ve yöntemlerini bilmek önemlidir.
Yayın Önemi ve Okun Kullanımı
Ok hedefe ulaşmak için elbet bir gün yola çıkacaktır. Ancak yay hep okçu ile kalacağından ona iyi bakmak gerekir. Zira o hayattır. Zaman zaman dinlenmeli ve sürekli gergin olmamalıdır ki gücünü kaybetmesin. Dinlenerek gücünü toparlarsa kiriş gerildiğinde o da hazır vaziyette olacaktır.
Yay, okçu onu nasıl yönlendirirse öyle hareket eder. Esnektir ancak gücünün üstüne çıkarılırsa kırılır veya kendini tutan elin gücünü harcar. Bu sebeple okçu, yay ile uyumlu olmalı ve ondan kapasitesinden fazlasını istememelidir. Yayı gerecek el ise okçunun hedefinin ve çabasının merkezidir. Dolayısıyla onu ölçülü ve gerektiği kadar kuvvetle kullanmalıdır. Ok, okçunun niyetini göstermekte olup yayın gücünü hedefin merkeziyle birleştirir. Bu yüzden niyet açık, belirli ve ölçülü olmalı ki ok yaydan çıktığında hedefe ulaşsın. Hata yapma korkusu okçuyu atıştan vazgeçirmemelidir. Atıştan önceki hazırlıklar doğru yapılmışsa kirişi serbest bırakmak yeterli olacaktır. Ok başlarda hedefe varmasa da sonraki atışlarda isabet etme ihtimali yükselir. Atılan her ok, okçu için bir tecrübe olup her atış bir öncekinden daha başarılı olacaktır. Risk alarak oku atmak bir dahaki atışta hedefi yakalamak için neleri değiştirip düzeltmek gerektiği konusunda da okçuya yol gösterici olacaktır.
Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.