Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın 

"Hüsnühatta Yaklaşım Hâlâ İdeolojik" "Hüsnühatta Yaklaşım Hâlâ İdeolojik"

Erol Güngör, 24 Nisan 1983 tarihinde Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü görevini yaparken, henüz 45 yaşını doldurmamış olduğu halde vefat etti. Kısa ömrüne rağmen ürettiği pek çok eserle düşünce tarihimizde önemli bir yere sahip olmuştur. Mehmet Niyazi Özdemir, Mümtaz Turhan’ı değerlendirdiği bir yazısında onun yazdığı eserlerinin dışında asıl eserinin Erol Güngör olduğunu iddia etmiştir. O, akademik olarak Türkiye’de tecrübi ve sosyal psikoloji alanlarına önemli katkılarda bulunmasının yanında Türk milliyetçiliğinin en önemli düşünce adamlarından biridir. Türkiye’de milliyetçi düşünce geleneğinde önemli bir köşe taşıdır. Bu konum, Ziya Gökalp ve Mümtaz Turhan’dan devam eden geleneğin eleştirel bir şekilde yenilenmesi ile oluşmuştur. Özellikle Töre dergisinde yazdığı ve daha sonra kitaplaştırılan yazıları, Türk milliyetçiliğine özgün ve önemli açılımlar sağlamıştır.

BİR KÜLTÜR DAVASI

Türk milliyetçiliği, diğer düşünce hareketlerinde ve ideolojilerde olduğu üzere kendi içerisinde farklı yorumlara sahiptir. Cumhuriyet kurulduktan sonra tek parti döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni bir ulus devlet oluşturma anlayışı ve pratiği üzerine kurduğu kendine özgü milliyetçilik anlayışı olmuştur. Buna karşılık Rıza Nur ve Nihal Atsız çizgisinde ırk temelli Turancı Türkçülük ile Remzi Oğuz Arık ve Nurettin Topçu gibi isimlerin katkı verdikleri Anadolu Türk İslam geleneğini temel alan mukaddesatçı milliyetçilik anlayışı bulunmuştur. 1960’lı yıllardan itibaren milliyetçi ve mukaddesatçı geleneğe dahil edilebilecek gazete ve dergilerde yazılar yazmaya başlayan Erol Güngör, bu üç milliyetçilik anlayışında Türk İslam geleneğini toplumun hakiki kaynaklarından biri olarak kabul etmiş ve bu geleneğin sürekliliğine fikirleriyle ve eserleri ile önemi katkılarda bulunmuştur. Milliyetçiliği bir kültür davası olarak görmüştür. Türk-İslam anlayışıyla CHP’nin ulus devlet milliyetçiliğine ve ırkçılık temelli milliyetçilik anlayışlarına eleştirel bir mesafesi olmuştur.

GELENEĞE BAĞLI KALANLAR VE YABANCILAŞANLAR

Erol Güngör, 19. yüzyıldan itibaren devlet merkezli olarak şekillenen ve bir toplumsal değişme süreci olarak tecrübe edilen Türk modernleşmesinin devlet-millet birliğini dönüştürdüğünü iddia etmiştir. Türk milleti açısından olmazsa olmaz şeklinde ifade edilebilecek devlet-millet birliğinin zamanla kültürel bir bölünmeye kaynaklık ettiğine dikkat çekmiştir. Türk modernleşmesi, toplumsal ve kültürel değişmeler üzerinden bir kriz ortaya çıkartmıştır. Yüzyıllarca yöneticisi, aydını, sanatçısı, tüccarı, zanaatkarı ve din adamı ile bir millete aidiyet duymayı esas alan bir toplum, geleneğe bağlı kalanlar ve yabancılaşanlar şeklinde büyük bir bölünme yaşamıştır. Erol Güngör’e göre köklü, güçlü ve sahih olan gelenektir. Bu, geleneğin yozlaşmayacağı ya da meseleler yaşamayacağı anlamına gelmez. Ancak bir toplumun kendi meselelerini tespit etmesi ve bunun için çözüm üretmesi yine geleneğin farkında ve onu bir kaynak olarak kullanmak dolayısıyla gerçekleşebilir. O kendi tarihsel ve sosyolojik gerçekliğini radikal bir şekilde dönüştürmek amacındaki devrimci anlayışa karşıdır. Kendi köklerinden kopmadan ve toplumsal kesimleri birbirine yabancılaştırmadan yaşanabilecek bir değişimin peşindedir. Bu anlayışı onu Tanzimat’tan itibaren yaşanan değişim sürecini analiz etmeye götürmüştür.

Erol Güngör’e göre Cumhuriyet dönemi devrimci anlayışı, Osmanlı son döneminde yaşanan kültürel bölünmeyi daha da derinleştirmiştir. Geleneksel toplumsal kesimler ile şehirli, eğitimli ve bürokratik kesimler arasında mesafeler daha da derinleşmiştir. Türk milleti, ortak kültürü parçalanmış, Batı medeniyetine dahil olamadığı gibi kendi Türk-İslam kültürünü sürdürmekte de sorunlar yaşamaya başlamıştır. Erol Güngör, bu krizin sebepleri arasında gördüğü cumhuriyet modernleşmesinin radikal uygulamaları karşısında önemli eleştiriler getirmiştir. Ona göre mesele, başta kültürel alanda tahlil edilmelidir. Maddi ve manevi yönlere sahip olan kültür gerçekliğinin kendi sürekliliğini kaybetmesi ve kendi içinde birbirleriyle aynı dili konuşamayan toplumsal kesimler üretmesi, Türk toplumunun bir millet olması önündeki engellerdir.

İSLAMSIZ BİR MİLLET SOSYOLOJİK GERÇEKLİĞE TERS

Aydın ile halk arasındaki mesafenin derinleşmesi, Erol Güngör’ün üzerinde çokça durduğu bir konudur. Burada temel gerilim alanlarından birinin Türkiye’deki laiklik anlayışı olduğunu kabul etmiş ve Türk kültürünün manevi kaynağının İslam olduğu gerçeğine vurgu yapmıştır. Türkiye’de yaşanan sekülerleşme sürecinin Türk milletinin kendi kültürel geleneğine ne kadar uygun olup olmadığını tartışmadan kabul etmenin ve İslamsız bir Türk milleti oluşturma çabasının tarihsel ve sosyolojik gerçekliğe ters olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Vülger materyalist ve pozitivist dünya görüşlerinden kaynağını alan Türkiye’deki laiklik uygulamalarına yaklaşan milliyetçiliğin kendi milli kaynaklarından uzaklaşacağını iddia etmiştir. Bu anlayışın muhayyel bir millet üretme yönündeki beyhude çabasına ve Türkleri millet yapan değerlerle hiçbir ilişkisi olmayan bir yabancılaşma kaynağı olarak ırkçılığa karşı çıkmıştır. Türkiye’de laikliğin dini hürriyetleri sağlayan bir siyaset anlayışına dönüşememesi, süre giden kültürel bölünmenin daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Burada bir kaynak aktarımı ve sahihlik kaybı söz konusudur.

Tecrübi psikoloji alanında akademik çalışmalar yapmasına ve sadece kısa bir süre Selçuk Üniversitesi Rektörü iken sosyoloji bölümünde ders vermesine rağmen bir sosyolog olarak kabul görmesinin en önemli sebeplerinden biri, toplumsal ve tarihsel gerçekliği çok yönlü olarak analiz edebilme kaygısıyla ilişkilidir. Bu kaygı Erol Güngör’de hem sosyal bilim yapma hem de milliyetçi düşünceye katkı sunma şeklinde birbirlerini destekleyen iki yöne sahiptir. Bu nedenle geniş bir entelektüel ufka sahip olmuştur. Entelektüel konumunu ve bu konuma bağlı ağırlığını korumaya özellikle gayret eden Erol Güngör, siyaset ve düşünce arasındaki ilişkide güncel siyaseti takip etmesine, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türk İslam kanadındaki siyasetçilerle yakın olmasına ve MHP’nin günlük gazetelerinden birinde baş yazarlık yapmasına rağmen güncel siyasete dair bir fikir adamı mesafesini daima gözetmiştir. Bugün Türkiye’de sadece siyasette bölünmeler yaşayan milliyetçilerin değil, diğer siyasi düşüncelere bağlı olanların da güncel siyasetin tepkiselliğinin ötesinde tarihsel ve sosyolojik gerçekliği hakkıyla anlamaya çalışan ve eleştirel düşünceye önem veren Erol Güngör gibi bir kaynağa sahip olduklarını hatırlamaya ihtiyaçları olduğu söylenebilir.

Kaynak: Yeni Şafak