M. Emin Saraç Hocaefendi ve Yozgatlı İhsan Efendi
M. Emin Saraç Hocaefendi ve İhsan Efendi’nin irtibatı Türkiye’de iken başlamıştır. Mısır’da da Hocaefendi’nin en ziyade istifade ettiği isimler arasında İhsan Efendi yer almaktadır. Mısır’da iken sık sık İhsan Efendi ile beraber olma fırsatı yakalayan Hocaefendi, onun ince şahsiyetinden ve ilmî birikiminden söz etmektedir: “İhsan Efendi Yozgatlıdır. Annesi benim eniştemin babasının hemşiresiydi. Ben Mısır’a gitmeden önce İhsan Efendi’yle bu cihetten bir bağlantım olmuştur. Bende el yazısı mektubu vardır. Ciddi, efendi, şahsiyetli ve zeki bir insandı. Fakat şeyh Bahît El-Mutî’î’den icazet aldıktan sonra Türkiye’deki hengâme meydana gelince bir daha Türkiye’ye dönmedi. Orada kalmayı ihtiyar etti. Orada Sultan Mahmud Medresesi’nin nazırlığını yaptı. Ayrıca Âbidîn Sarayı’nda da bir vazifesi vardı. Abdunnasır gelip sarayı altüst etti. O zaman Kral Faruk aleyhinde çokça konuşuluyordu. İhsan Efendi, ‘Biz içinde olmasaydık belki bu söylenenlere inanırdık. Bizim Sultan Abdulhamit’in hal’i zamanında duyduğumuz sözlerin benzerleri Kral Faruk hakkında söyleniyor. Hadiseler onların söylediği gibi değildir.’ demişti. İhsan Efendi gönlü kırık, muzdarip ve zarif bir şahsiyetti. İlimle meşgul olurdu. Okumayı ve okutmayı çok severdi. Bizim odamıza da birçok defa gelmiştir.”
İhsan Efendi hakkını vermiş
Mısır’da Türk zevattan olan Kevserî ve Sabri Efendi ile de yakın irtibatı bulunan İhsan Efendi, yaptığı bir tercüme ile de Kevserî’nin takdirini kazanmıştır. “Ayrıca Mustafa Sabri Efendi ve Zahid Efendi kendisini çok severlerdi. İhsan Efendi, Ali Himmet Berki’nin ‘Fatih’in Adlî Hayatı’ adlı kitabını Arapça’ya çevirmiştir. Kadınların kadılık vasfını alabileceğine dair Ali Himmet Berki’nin bir kaydı vardır. İhsan Efendi bu kaydın mutlak olmadığını izah için oraya güzel bir haşiye koymuştu. İhsan Efendi bu haşiyesini Zahid Efendi’ye okumuş, Zahid Efendi ‘İhsan Efendi mevzunun hakkını vermiş. Kendisini takdir ettim.’ demiştir.”
Ezher ulemâsı ve M.Emin Saraç Hocaefendi
M. Emin Saraç Hocaefendi, Mısır’da Türk asıllı Zahid Kevserî, Mustafa Sabri Efendi ve İhsan Efendi gibi zevatın dışında Ezher’in çok kıymetli ulemâsından da istifade etmiştir. Bunlardan bilhassa Hocaefendi için ziyade müessir olanlar Muhammed Abdulvehhab Buhayrî, Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Abdulfettah eş-Şa’şa’dır. Hocaefendi Ezher ulemâsı ile hukukunu ve onlara yönelik takdirini şöyle dile getiriyor:
“Mısır’da tabii ki Ezher’de de çok kıymetli âlim ve allâmeler vardı. Bunlardan hiç unutamayacağım Şeyh Abdülvehhab Buhayrî vardı ki Şeriat Fakültesi’nin haricinde bizi hasseten evine çağırır ve Buharî-i Şerif okuturdu. Sonra yine 50 sene Usul-i Fıkıh tedrisiyle meşgul olmuş, Usul-i Fıkıh hocamız Ahmed Fehmi Ebu Sünne Hocaefendi’yi de -yüze yakın yaşlarda vefat etti- hiçbir zaman unutamıyorum. Hepsi büyük, fazıl insanlardı. Bu âlimler mevkileri ile veyahut maaşları ve servetleri ile değil de ilim ve irfanlarıyla bir bayrak olmuşlardır İslâm Dünyasında.”
“Mısır’daki hocalarımızın bizi, ‘Osmanlı Devleti’nin Çocukları’ olarak görmeleri bize ayrıca bir iltifattı. Bu tabir Abdulfettah eş-Şa’şaî Hoca’ya aittir. Kendisi âlim, fazıl ve kurra bir zat idi. Kâmil bir insandı. Seyyide Zeynep Cami’nin Cuma mukrilerindendi. Her caminin bir mükrii vardı. Mukriler camilere çetin bir imtihandan sonra tayin edilirdi. Ezher Cami’nin mukrii Mustafa İsmail idi. Abdülfettah eş-Şa’şaî Hoca kapı gibi, mücessem bir zattı. Hususan Sultan Abdülhamit Han’ı çok severdi. Sık sık ondan bahsederdi. O zamanlar Ezher’de böyle ilim ve fazilet erbabı Hocaefendiler vardı. O devir insanlarının meziyetlerini biz hâlâ idrak edemedik.” Hocaefendi her fırsatta Ezher ulemâsından minnet, takdir ve şükranla söz etmiştir.
Mümtaz bir çevre
Hocaefendi’nin yakın çevresini incelediğimizde her birinin ilim, davet ve mücadele adamı, ihlas ve samimiyetleri ile ön plana çıkan yakın tarihimizin müstesna isimleri olduklarını görmekteyiz. Hocaefendi’nin ilmî şahsiyeti ele alınırken bu mümtaz çevrenin de muhakkak anılması gerekmektedir. Üzerinde durulması gereken bir başka kıymetli şahsiyet ise Ali Yekta Efendi’dir. Ali Yekta Efendi, Emin Saraç Hocefendi’nin kayınpederidir. Diyanet’te üst düzey vazifeler almış, ilmî ve içtimaî muhitten birçok müstesna isimle yakın dostluk tesis etmiştir. Hocaefendi kayınpederi vesilesiyle Ömer Nasuhi Bilmen, Bekir Hâki Yener, Topbaş ailesi gibi Türkiye’nin ilim ve irfan camiasının önde gelen isimleri ile yakın münasebet kurmuştur.
Fatih dersiâmlarından olan Ali Yekta Efendi, Hukuk Mektebi’nden mezundur. Bir süre İstanbul Müftü Yardımcılığı yapmıştır. Dönemin ulemâ ve sûfiyesi ile yakın ilişkileri mevcuttur. Ali Haydar Efendi onu “Sağ gözüm” diye isimlendirmiştir. Aynı zamanda Esad Erbili’nin icazetli hulefası arasındadır.
Ali Yekta Efendi’nin Ömer Nasuhi Bilmen ve Bekir Hâki Efendi ile teşrik-i mesaileri mevcuttur. Ali Yekta Efendi, hitabet kabiliyeti ve hoş sohbeti sebebiyle meclislerde aranan isimdir. “Bekir Hâki Efendi, Ömer Nasuhi Efendi, kayınpederim Ali Yekta Efendi İstanbul Müftülüğü’nde üçlü sacayağı gibiydi. Onlar evliya insanlardı. Onların misalini şimdi bulamazsınız.”, “Ömer Nasuhi Efendi gideceği yere mutlaka Ali Efendi’yi de götürmek isterdi. ‘Yekta Efendi sen meclisi güzel idare ediyorsun, güzel konuşuyorsun. Mutlaka gelmelisin.’ derdi.”
Ali Yekta Efendi bugün Türkiye’de önemli sayıda müntesibi olan Nakşî-Halidiliğin iki kolundan da (İsmet Efendi Tekkesi ve Kelamî Tekkesi) icazetlidir. Ancak kendine yönelik teveccühü geri çevirmiş, herhangi bir cemaat liderliği üstlenmemiştir.
Allah kitaplarını okuyacak bir damat gönderdi
Hocaefendi’nin Ali Yekta Efendi ile münasebeti Ali Haydar Efendi aracılığı ile kurulmuştur. Talebesi Emin Hocaefendi’den takdirle söz eden, böyle bir izdivacı öngören Ali Haydar Efendi’dir. Yekta Efendi bu teklif karşısında duygulanır zira ilim erbabı bir damadı olacaktır.
“Daha ben Mısır’da iken Ali Haydar Efendi, sonra kayınpederim olan Ali Yekta Efendi’ye bendenizden bahsetmiş. Ali Yekta Efendi bunu duyunca gözleri yaşarmış. Ali Haydar Efendi: ‘Hayırdır, yoksa üzüldün mü?’ diye sormuş. Yekta Efendi de ‘Hüzünden değil, sevinçten ağlıyorum. Ben, ‘Canım gibi sevdiğim kitaplarımı kim okuyacak?’ diye düşünürken, ‘Çocuklarımı yetiştiremedim.’ diye esef ederken, Allah bana kitaplarımı okuyacak bir damat gönderdi. Ona seviniyorum. Bu gözyaşları onun eseridir.’ demiş. Bunları ben daha sonra rahmetli hocam Ali Haydar Efendi’den dinledim. Askerliği yaptık, beş ay sonra düğünümüz oldu.”1
Hüma Dergisi, Sayı:18
Dipnot:
1 İlyas Karaduman’ın “İlim Geleneğimizin Örnek Şahsiyeti Mehmet Emin Saraç” kitabından derlenmiştir.