Sedat Fermanoğlu
Şehirler gezerek görgümü arttırmaya devam ediyorum. Ankara’yı pek çok defa ziyaret etmiştim. Bu yıl son gidişimde tarihi yerleri bir plan dahilinde gezdim. Seyahatim İstanbul Esenler Otogarından başladı. Otobüs akşama doğru Ankara’ya vardı. Şehir karla kaplanmış, kuru bir soğuk var. Ankara’daki tarihi eserlerin pek çoğunun varlığı dahi bilinmez. Anadolu Selçuklu devleti döneminde inşa edilen Ankara Arslanhane Camii, Osmanlı Klasik Dönemi, Mimar Sinan yapısı Cenabı Ahmet Paşa Camii bunlardan bazılarıdır. Evliya Çelebi, Ankara Kalesinin gösterişli olduğunu ve Budin Kalesine benzediğini söylemiştir. Kale civarında 600 civarındaki evden bahsetmiştir.
Bir sonraki güne kadar dinlendikten sonra Ankara turuma başladım. Kızılay meydanındayım. Burası Ankara’nın en merkezi yerlerinden biridir. Pek çok kamu kurumuna bu civardan ulaşılır. EGO, ANKARAY, Metro gibi ulaşım vasıtalarının aktarma noktasıdır. Kızılay Meydanı genellikle kalabalıktır. Herkes acelesi varmış gibi yürür. Pardösü, ceket ve gravatlı insanların sayısı fazladır. Ankara caddelerinde soğuk havaya rağmen çok sayıda seyyar satıcı var. Simit ve kestane satanlar revaçtadır. Bende atıştırmalık bir simit alıp heybeme koydum. Simit çıtır ve tazeydi. Kızılay meydanında yemek fiyatları bütçeme uygun olmadığından, merkeze uzak yerlerde yemek yemeyi tercih ederim. Kızılay meydanının alt katındaki metro durağına doğru ilerledim. Yürüyen merdivenlerden aşağı indim. Yeraltı (metro) çarşısında yüzlerce dükkân vardır.
Karlı bir Ankara gününde Kızılay’dan tramvaya binip Hamam önüne gittim. Ankara beyaza bürünmüş herkes mont pardösü giymiş, beresini takmış. Hamam önünde ilk olarak Hacettepe Camisine uğradım. Hacettepe Camii 14.yy yapısıdır. İki katlı yapının ahşap bir minaresi var. Bahçesi karlı olduğu için avluya giremedim. Yine bu civardaki Mehmet Akif Ersoy Kütüphane binası tarihi bir yapıdır. Yapı iki katlı olup ziyaretçilere açıktır. Mehmet Çelebi Camisi de geçmiş yıllarda restore edilmiştir. Camiyi fotoğrafladığımızda avludaki görevliler yerlerde biriken karları temizliyordu. Cami kırma çatıyla örtülmüş ve minaresi ahşaptır. Kar temizleyen görevlilere merhabalaştıktan sonra karlı sokaklarda ilerlemeye devam ediyorum.
Mimarzade Mehmet Şakir Efendi cami kapalı olduğu içeri harim mekâna giremedim. Cami haziresinde 30 civarı Osmanlı Dönemi mezar taşı vardır. Cami ve bahçesindeki mezar taşları karlar altında kalmıştı. Birkaç fotoğraf çekip buradan ayrıldım. Hava çok soğuk olunca vakit kaybetmeden hızlıca Karacabey Külliyesine doğru yürüdüm. Karacabey Külliyesi, Varna’da şehit düşen Celaleddin Karacabey tarafından yaptırılmıştır. Cami, türbe, çeşme ve hamam yapılarından oluşur. Hamam caminin kuzeydoğusunda yaklaşık 400 metre mesafedeki bir noktada inşa edilmiştir. Hacettepe Üniversitesi kampüsü içindedir. Mimarı Ahmed bin Ebubekir’dir. Yapıda devşirme taş ve tuğla malzeme kullanılmıştır. Bursa ve Edirne’deki Heybeli camilere benzer. Cami ve türbe kapalı olduğundan yapıların iç kısmına giriş yapamadım. Türbe kapısında üç satırlık kitabe vardır. Avluda biriken kar caminin çevresini yürümemi zorlaştırdı. Külliyenin çeşmesi avlu giriş kapısının yanına inşa edilmiştir. Buradan sonra Ankara’nın simge yapılarından Tacettin Külliyesine doğru yürüdüm. Birkaç dakika sonra yapıya ulaştım. Tacettin Sultan Külliyesi 1610 yılında yapılmıştır. Cami türbe, hazire, dergâh yapılarından oluşur. Caminin tek şerefeli bir minaresi vardır. 1845 yılında Sultan Abdülmecid tarafından ilaveler yaptırılmıştır. Hazirede 100 civarı Osmanlı dönemine ait mezar taşı vardır. Bir mezar taşında "Ankara" kelimesini okudum.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşının bir kısmını Taceddin Külliyesi dergâhında yazmıştır. Yapı günümüzde müze olarak kullanılır. Türbe kapısındaki tuğralı kitabe 1901 tarihlidir. Türbeye gelen ziyaretçilerin çoğu burada dua eder. Tacettin Camisinde çalışmaları tamamladığımda çoraplarımın ıslandığını fark ettim. Hemen sobalı mekân arayışına girdim. Bir iki sokak gezdikten sonra sobalı bir mekân buldum. Sobaya en yakın yere oturdum. Mutlu oldum dersem abartmış olmam; çünkü gitmem gereken daha pek çok yapı vardı. İçerisi sıcak olunca ağzımdan dumanlar çıkıyor. Bir çay söyledim. Hemen tavşankanı çayım geldi. Ellerim donmuş, sıcak bardakla ısıttım. Çayımı yudumlarken, sobanın yanına astığım çoraplarımın kurumasını bekledim. Yalnız çorapların kuruması yetmedi. Ayakkabılarımı da iyice ısıttım. Bu arada telefondan rotamdaki diğer yapıları araştırmaya koyuldum. Yaklaşık bir saat sonra çoraplarım iyice kuruduktan sonra kahvedekilere teşekküre ederek ayrıldım. Bir saatte 5 çay içmişim. Arshanhane Camisine doğru yürüdüm. Eriyen karlar pek çok yerde su birikintisi oluşturmuş. Civarda gördüğüm Ankara evlerinin tümü restore edilmiş. Pek çoğu günümüzde kamu ve özel kurumlar tarafından kullanılmaktadır. Sokaklarda yürürken yüzlerce yıl öncesine gidiyorum. Taş kaldırımlar, dar sokaklar, cumbalı evler, dışarıya açılan ahşap kanatlı pencereler gördüm. Evlerin hepsi uyum içinde. Göze hitap ediyor. Evler birbirinin manzarasını kapatmamış. Ankara evlerinin korunması ve günümüze gelebilmesi beni ziyadesiyle memnun etti.
Kısa bir yürüyüşten sonra Arslanhane Camisi'ndeyim. Camii bir rampa üzerinde inşa edilmiş. Ankara’daki en önemli Selçuklu Dönemi eseridir. Bu caminin bir benzeri yoktur. Kuzey ve doğu kapısı kardan kapanmış. Batı kapısından harim mekâna girdim. Cami ahşap destekli ve ahşap tavanlıdır. Mihrabı renkli çinilerle bezenmiştir. İznik çinilerine çok benzer. Renk renk, desen desen çiniler mihrapta müthiş bir uyum içerisindedir. Caminin ahşap minberi ceviz ağacından yapılmıştır. Kündekari tekniğiyle inşa edilen minbere sanatkâr imzasını atmıştır. Caminin bir elif gibi yükselen kalın gövdeli minaresi yüksektir. Arslanhane camisinden çıkıp yokuşa doğru yürümeye devam ettim. Sağ tarafta etrafı açık bir türbe, hemen karşısında halı satan esnaflar var. Kışın buraları pek sakindir. Bu civardaki bazı dükkânların tabelalarında İngilizce yazılar yazılmıştır.
Kaleye doğru giderken taze sıcak ciğer diye bağıran 55-60 yaşlarındaki amcamızla karşılaştım. Ankara kalesinin burçlarının karşısında, sepetini dükkâna çeviren amca ciğer satıyor. Sepeti görünce çocukken simit sattığım sepet bir an aklıma düştü. Ciğer sözünü duyunca karnımın aç olduğunu hissettim. Sabahtan beri yürüyor, yokuş tırmanıyordum. Hava da soğuk, “bu havada ciğer iyi gider” dedim ve hemen ekmek arası ciğer siparişi verdim. Bir yarım yetmez dedim, ikinci yarımı da istedim. Ekmekler taptaze ve sıcacık. Soğan ciğerle iyi gider. Az domates, biraz pul biber, hafifte tuz ektin mi, menü tamam. Fiyatı da gayet uygun. 35 lira. Bu lezzeti, parayla hiç bir yerde bulamazsınız. Amcaya "hayırlı, bol müşteri" deyip bir kahvede çay söyleyip ekmek arasın ciğerimi yedim. Gazozcunun önünden Kale burçlarına doğru yürümeye başladım.
Ankara Kalesinin beden burçlarının karşısındaki hanlar bölgesindeki Çengel Han günümüzde Rahmi Koç Müzesi olarak kullanılır. Rüstem Paşa tarafından 1522-23 yıllarında yapılmıştır. Giriş biletlidir. Müzedeki tarihi arabalar ve hat levhaları dikkatimi çekmişti. Müzenin hemen karşısında çeyizlik yorgan diken, bakır tencere kalaylayan esnaflar var.
Ankara Kalesi civarında Ramazan Şemsettin Camii, kale burçları yanındaki Sultan Alâeddin Camii civardaki tarihi değere haiz camilerden sadece birkaçıdır. Alaeddin cami bahçesindeki çok sayıdaki devşirme malzeme gördüm. Karların altında olsalar da birkaç fotoğraf çektim.
Ankara Kalesi surları çevresinden yürüyerek Etnoğrafya Müzesinin önünden geçtim. Müzeye girmedim. Karlı merdivenlerden inerek yola doğru yürüdüm. Sıradaki yapı Hacı Bayramı Veli Külliyesi. Ulus meydanına 5 dakika yürüme mesafesindeki Hacı Bayramı Veli Camisi Ankara’nın Eyüp Sultan'ıdır. Cami civarı sürekli kalabalıktır. Genç yaşlı her sınıftan insan burayı ziyaret eder. Caminin doğu kısmındaki Hacı Bayramı Veli Türbesi, Ankaralıların ve şehir dışından gelen ziyaretçilerin gönlünde taht kurmuştur. Türbenin ziyaretçisi çoktur. Soğuk havada bile el açıp dua eden insanlar var. Türbenin iç kısmına giriş yaptım. Türbe içinde dokuz adet sanduka ve bir tane de sadaka taşı gördüm. Türbenin ahşap kanatlı kapıları Ankara Etnografya Müzesindedir. Türbenin ziyaretçilerinden dua edenlere, lokum, bisküvi, çikolata, şeker dağıtanlar var. Yapılan bu hayırları her zaman önemser ve hemen bu hayırdan nasiplenirim. Hacı Bayramı Veli Camisinin harim mekânı bölümlere ayrılmıştır.
Caminin alt katındaki şadırvana yürüyen merdivenle indim. Cami ve diğer yapıların çevresi gayet temiz ve bakımlı. Çeşmelerden sürekli olarak sıcak su akar. Kışın Ankara’da sıcak suyun olması büyük bir nimettir. Külliye içerisindeki namazgâh kısmında Gelibolu Azepler namazgâhına benzer. Namazgâh karşısındaki çay ocağında mola verdim. Buradan Ankara kalesi görülür. Kale ve civarı kar yağışından bembeyaz olmuş. Kale ve çevresinin birkaç fotoğrafını çektim. Augustos tapınağı buradaki önemli eserlerdendir. Augustos tapınağından duvarlar ve taşlar günümüze ulaşmıştır. Hacı Bayram-ı Veli Camii civarının çevre düzenlemesi takdire şayandır. Buraya her geldiğimde daha da güzelleştiğini fark ediyorum. Cami civarında acıkınca köşedeki bir lokantaya girdim. Bir dürüm sipariş ettim. Dürüm gayet lezzetli, lavaşı taze. Fiyatı da uygun. Yemek yediğim yerin soğuk olduğunu fark edince çıktım ve yürümeye başladım. Bu civardaki Zincirli caminin tarihi değeri vardır. Cami içindeki levhada 1879-1880 yıllarında tamir edildiği yazar. Mihrabı çok süslüdür. Ara sokaklardan ulus meydanına indim. Ulus meydanın diğer ismi Taşhan meydanıdır. Yürümeye başladığımda kar yağışı devam ediyordu. Ulus Meydanına en hâkim yapı Ulus Zafer anıtıdır. Anıt üzerinde rika yazılar yazılmıştır.
Birinci Meclis ve İkinci Meclis Binaları Ulus’taki önemli yapılardır. Eski meclis binaları günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. İkinci Meclis binası iki katlıdır. Giriş kapısının cephesi çinilerle bezenmiştir. Meclis binası karşısındaki üç katlı sarı binada Erken Cumhuriyet dönemi yapısıdır. Ulus ve sıhhiye semtleri arasında yol boyunca erken cumhuriyet dönemine ait birçok bina görülür. Ulus'tan metro ile Kızılay meydanına geçtim. Sonraki gün öğleden sonra çalışmalarıma devam ettim. Metro ile dikimevine gittim. 15 dakika yürüdükten sonra Mimar Sinan dönemi eseri Cenabı Ahmet Paşa Külliyesine ulaştım. Külliyenin Cami, türbe, haziresi günümüze ulaşmıştır. Bu külliye Mimar Sinan’ın Ankara’daki mührüdür. Pek çok çoğu tarafından bilinmeyen külliye Ankara’da görülmesi gereken eserlerdendir. Avlusunda iki türbe ve çok sayıda mezar taşı vardır. Yerler karla kaplı olduğundan hazireyi gezemedim. Avluda epey buz var. Küçük adımlarla dikkatlice yürümeye çalıştım. Hazire girişindeki bir mezar taşını okudum ve ayrıldım.
Caminin güneyindeki Hemhüm Camisi ahşap destekli küçük bir yapıdır. Cami 2014 yılında duyarlı vatandaşların çabaları ile restore edilmiştir. Bu muhitteki Ulucanlar cezaevi müzesi geçmişte hapishane olarak kullanılmıştır. Geçmişte burada kalan mahkûmların hatıraları canlandırılmıştır. Cezaevi müzesinin hemen karşısındaki çeşme kitabelidir. Kitabeyi sesli okudum ve ayrıldım. Gideceğim son eserleri de gördükten sonra ara sokaktaki bir kahvede mola verdim. Bir çay istedim. Cam bardaktaki çay demli ve tazeydi. İki şeker atıp çayımı yudumladım. Kahveye gelen yaşlı simitçi amcadan iki simit aldım. Simit 6 tl. İkinci çay ile simitlerimi yedikten sonra kahveden çıktım. Kahve epey kalabalıktı. Dikimevi durağına doğru geri yürümeye başladım. Yol kenarındaki açık bir arazide aç güvercinleri gördüm. En yakın bakkaldan birkaç tane ekmek aldım ve ufalayıp güvercinlere verdim. Hava epey soğuk. Atkıyı ağzımdan çekince ağzımın buz tuttuğunu hissettim. Dikimevinden metroyla Kızılay meydanına ulaştım. 15 dakika yürüdükten sonra Kocatepe camisine ulaştım. Kocatepe Camii Ankara’da bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Caminin yazılarını; Hattat Hamit Aytaç, Mahmut Öncü ve Emin Barın yazmıştır. Akşam ve yatsı namazlarını burada eda ettim. Namazda 20-25 civarında kişi vardı. Geceyi Ankara’da geçirdikten sonra sabah şehirden yorgun lâkin mutlu bir şekilde ayrıldım.