Ayşe Pehlivan tarafından kaleme alınan “Gönüllülük Dünyasının Doktoru: Hayatı, Çalışmaları ve Başarıları” biyografi kitabı, Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı (HEKVA)’da düzenlenen özel bir imza günü etkinliğiyle kamuoyuna tanıtıldı. Kadın odaklı sivil toplum faaliyetleriyle tanınan vakıf, etkinliğe ev sahipliği yaptı. İmza gününde, kitabın yazarı Ayşe Pehlivan ve biyografisi yazılan Dr. Gülsen Ataseven, Turkuvaz Dijital'in sorularını cevapladı.
“TECRÜBELERDEN FAYDALANSINLAR”
Gönüllü faaliyetlere ilk kez adım atacak kadınlara yönelik tavsiyelerini paylaşan Dr. Gülsen Ataseven, gönüllülüğe başlamadan önce deneyimlerden faydalanılması gerektiğini belirtti. Ataseven, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Daha önce bu yoldan geçmiş tecrübeleri bir kere dinlesinler, sıfırdan başlamasınlar. Birikimlerini onların üzerine ve gelecek çağa göre, gelecek teknolojiye göre ayarlasınlar. Annem ve babam benim örneklerim oldu. Daha sonra İslam'ı tanıdığım zamanda Peygamberimiz o örneklerin en muhteşemi oldu.”
“BAŞÖRTÜSÜ AYRIŞMA DEĞİL KAVUŞMA SEMBOLÜ OLMALI”
Etkinlikte genç nesillere seslenen Ataseven, başörtüsünün simgesel anlamına da değindi. Ataseven, şunları söyledi:
“Tek gayem vardı, o da İslam ve Müslüman deyince gericiliğin, geriliğin simgesi olarak kabul edilen başörtünün sosyal bir hayata, insanlara faydalı olma açısından yapılan büyük çalışmalara nasıl ışık tuttuğu, nasıl ışıklı levhalar halinde yol gösterdiğini anlatmak istedim. Kucaklayıcı olmak bunun için istedim. Başörtünü başörtüsüzlüğe ayırmak, birbirimizi kamplara ayırmak bu memlekete faydamız değil, zararımız olacaktır. Kucaklaşma zamanı, inşallah kucaklaşalım, bu imza günü buna vesile olsun.”
“EN DEMEK HAKSIZLIK OLUR”
Ayşe Pehlivan, Dr. Ataseven’in hayatındaki dönüm noktalarını anlatırken belirli bir olaydan söz etmekten kaçındı. Pehlivan, konuyla ilgili şöyle konuştu:
“Aslında ‘en’ler beni hep zorlar. ‘En’ dediğimde ifade ettiğim şey bir yana, ifade etmediğim şeye karşı kendimi borçlu hissederim. Ben bir insan tanıdım, affetmeye hazır, motive etmeye kararlı, bilgisini başkasına aktarmak için emanet olarak kendisinde saklayan bir insandı. Zaten onda sizi onun yanına aitmiş gibi hissettiren bir duygu var. Yani o sizinle muhatap olduğunda ‘evet, benim yerim burası, ben burada olmalıyım’ diye düşünüyorsunuz.”
OKURLARA VERİLMEK İSTENEN MESAJ
Kitabın okurlar üzerinde nasıl bir etki bırakmasının hedeflendiği sorusunu cevaplayan Ayşe Pehlivan, şunları söyledi:
“Kendi derdine tutunmak, derdinin gölgesinde oturmak yerine, diğerlerinin sorunlarını çözmek için, soruları soruna dönüşmeden cevap vermek için gayret gösterecekleri bir motivasyon elde edeceklerine inanıyorum. Aynı zamanda mazeret üretmek yerine çözüm odaklı yaklaşımla hareket etmenin onlara huzur vereceğini düşünüyorum.”
“TELEFON AKILLI DEĞİL, İNSAN AKILLI OLMALI”
Teknoloji ve değerler bağlamında geçmiş ile günümüz gençliğini kıyaslayan Pehlivan, insani bağların önemine vurgu yaptı. Pehlivan, şu ifadeleri kullandı:
“Akıllı telefon demiyorum ben telefona. Bir telefon o çünkü — telefona ‘akıllı’ deyince, akıllı insanların aklına alan bir materyale akıllı demek bana makul gelmediği için. Gelişmiş teknoloji olmadan da âşık olundu, randevular yapıldı, buluşmalar gerçekleşti, sevinçler paylaşıldı… Bizim çocukluğumuzda gözünü açıp kapatan bir bebeğimiz yoktu. Bugünkü çocuğun da son model çıkan iPhone'u yok ki kafede otururken masanın üstüne koysun, ‘benim iPhone’um var’ diyebilsin.”
İnsanların ihtiyaçlarını yeniden tanımlaması gerektiğini belirten Pehlivan, doğru ile yanlışı ayırt edebilme yetisinin güçlendirilmesinin önemini dile getirdi.