Sohbetin, muhabbetin, bir arada bulunmanın, dinlemenin ve dinlenilmenin unutulduğu zamanlardayız. İnsanların ortak kullanımına sunulan, bir arada olmayı hedefleyen mekânlar insanlar arasındaki ortak hassasiyetlerin tüketildiği yerler. Birbirimizi tanımadan, tanıma zahmetine katlanmadan, bir diğerimizin gönlüne dokunmadan geçip gidiyoruz hayattan. Koca bir yalnızlığa dönüşen ömürlere mahkûm gibiyiz. Muhabbetin ateşi, sohbetin insanı sarıp sarmalayan sıcaklığı yerini korkunç bir soğukluğa bıraktı. Birbirimizle konuşmalarımız, birbirimize karşı davranışlarımız mekanik süreçlerden ibaret. Küresel kapitalizmin, vahşi liberalizmin teknoloji laboratuarlarında üretilen paket programlara dönüşüyoruz hızla. Hepimiz sanal bir dünyanın gölgesinde kendi gerçeğini unutan, kendine yabancılaşan birer mankurt gibiyiz. Handiyse nefes alış verişlerimiz bile mesleki ve bürokratik komutlarla gerçekleşiyor.
Sözü namus bilenler
Oysa sözü merkeze alan, sözü namus bilen, muhabbet ateşiyle yanıp kavrulan bir geleneğin çocuklarıyız biz. Canlı cansız bütün varlıkların aynı hassasiyet içinde cem edildiği, âdem olmanın engin manasının farkındalığıyla yaşanan bir gelenek. Bizim medeniyetimiz insana değer vermenin, dayanışmanın, fedakârlığın, sevmenin ve saymanın medeniyeti. Zarâfetin, inceliğin, sıcaklığın, ünsiyetin… Medeniyetimiz insansızlığa, başıboşluğa, bencilliğe, tüketime karşı çıkışın şifrelerini içinde barındırıyor. Yeter ki onu hakkıyla tanıyalım, değerlendirebilelim. Uzunca bir dönemdir asli olandan, otantik kültürümüzden uzak düştüğümüzden dolayıdır ki dünyamız bu halde. Bugün ihtiyacımız olan ihya ve dirilişin işaretleri yine bizim derinliklerimizde saklı.
Muhabbet ateşinin söndüğü zamanlardayız demiştik. Muhabbete har veren ruhun yokluğu… Kültür tarihçilerimizden Dursun Gürlek bu muhabbetin, bu muhabbete har veren ruhun izinde yürüyenlerden. Bizi çevreleyen bu uğursuz çevrimin yok olması için emek veriyor. Sohbetleriyle, o enfes üslubuyla, kitaplarıyla kaybettiğimiz ruhu yeniden çağırıyor. Kubbealtı Neşriyat yayınlarınca çıkarılan Muhabbet Ateşi adlı kitap Gürlek’in yukarıda andığımız gayretinin bir göstergesi. Dursun Gürlek uzun araştırmalar ve okumalar sonucu elde ettiği medeniyet dünyamıza ait inci mesabesindeki bilgileri, değerlendirmeleri bizlere cömertçe sunuyor. Derin bir tarihi bilginin, görgünün imbiğinden damlayan güzellikler Muhabbet Ateşi kitabında okuyucuyla buluşuyor. Hem tarih hem güncel var hem de irfani geleneğimizin en müstesna örnekleri. Edeple söylenen, tazimle dinlenen sözler…
Muhabbet Ateşi’ni okurken birden eski İstanbul canlanıveriyor. O kadim sokaklarda yürüyüp, geniş meydanlarda nefesleniyoruz adeta. Tarih canlanıveriyor. Klasik Osmanlı mimarisindeki zevki, estetiği temaşa eyliyoruz. İslam öğretilerini sanatlarıyla yoğuran ustaların eserleri karşısında bir kez daha hayret makamına varıyoruz. Gerçek sufilerin, dervişlerin o tadına doyum olmayan sohbetleriyle, onların muhabbet ateşleriyle yanıp kavruluyoruz.
İnsanı sıkmayan, insana bilmişlik taslamayan bir üslup
Dursun Gürlek’in insanı sıkmayan, insana bilmişlik taslamayan sıcak üslubu Muhabbet Ateşi’nde hemen kendini hissettiriyor. En ince ayrıntıları bulup çıkaran titizliği ayrıca takdire şayan. Yazarın Osmanlıca bilmesi, bizi çıkardığı mazi yolculuğunda da olumlu bir yön olarak ortaya çıkıyor. Kitabın sayfalarında birçok tarihi şahsiyetle karşılaşıyoruz ve onlarla karşılaşmaktan son derece mutlu oluyoruz. Bunların başında Gürlek’in anlattığı Karaköy Yeraltı Camii İmamı Üsküdarlı Ali Efendi de var. İmam Efendiyi tanıdıkça günümüzde buna benzer imamların olmamasına gerçekten hayıflanıyoruz. Kitabın satırlarına ince bir hüzün sinmiş gibi. Giden ahbapların, yarenlerin yeri boş kaldıkça bu hüzün koyulaşıyor.
Kitapta ayrıca bir Fuzuli âşığı Ermeni Papaz var ki mutlaka tanımak gerek. Papaz Kevork Terzibaşıyan… Bizim büyük şairlerimizden Fuzuli hakkında beş ciltlik bir çalışması var. Bu öyle böyle bir çalışma değil. Terzibaşıyan bu çalışmaya otuz yıldan fazla bir zamanını veriyor. Bizim edebiyat tarihimizde böyle bir çalışma maalesef yok. Papaz Kevork sadece Fuzuli’nin şiirlerini incelemekle kalmıyor. Onun yaşadığı dönemdeki sosyo/kültürel ortamı, Fuzuli’nin başka şairlere etkisini ve şiir dünyasındaki yansımalarını da araştırıyor.
Muhabbet Ateşi’nde tarihten yansımaların yanında bugünle ilgili konulara da değiniliyor. Ayrıca günlük gazetelerde yapılan dil yanlışlarına da… Gürlek hem tarihçi hem de edebiyatçı yanıyla meselelere bakıyor. Bizim gözümüzden kaçan şeylere dikkat çekiyor. Yazılarını mana büyüklerimizin nükteleriyle süslüyor.
Muhabbetsizliğin sıktığı, üstünkörü mevzuların bizi esir aldığı bu zamanlarda Muhabbet Ateşi mutlaka okunmalı. Okudukça kaybettiğimiz, yitirdiğimiz şeylerin büyüklüğü aşikâr olacak. Beyazıt Meydanında yüzlerce yıldır ayakta duran atkestanesi ağacının birkaç dakika içinde yıkılışı ve budanışı içimizi yakacak. Ve anlayacağız yıkılan, budanan sadece bir ağaç değilmiş…