Sivas’ın Divriği ilçesindeyiz. Taştan dantel işlemiş adamların ruhu etrafımızda dolaşıyor. Kararmış fikirlerimizi “neden ve nasıl” dikenlerinden toparlayıp muazzam bir kapının önünde duruyoruz. Bu kapı da dünya bitiyor, sorular bitiyor, cevaplar gereksiz kalıyor. Öylece bakıp kalıyoruz. Arkadaşlarım bu şaşkınlıklarını kendilerince yorumluyorlar:

“Kızım bu ne müthiş bir cami böyle”

“Japonlar bu cami bizde olsa cam fanusta saklarız demişler.” 

“Dedikleri kadar varmış valla”

Bense yaşadığımız  şaşkınlığın adını yeni yeni koyabiliyorum: “postmodern şok”

Talihsiz bir zaman diliminin  “hız ve haz tutkunu” insanlarıyız biz. Her ilmeği sabır ve emekle işlenen eserler bu yüzden bizi angut kuşuna çeviriyor. Baktıkça bakıyoruz. Bakma ve hissetme bağlarımız birbirinden kopuk olduğu için algılarımız bizi tefekküre hemen ulaştıramıyor. İşte bu yüzden tekrar tekrar hayret nidaları atıyoruz. Ulu caminin kapısına, ahşap minberine, hiç biri birbirine benzemeyen kubbe desenlerine, kapısına düşen gölgenin -bir ihtimal- namaz kılan insan suretine benzemesine şaşırıp kalıyoruz.

Kartalların sırrı

Caminin etrafını birkaç  kez tavaf ediyoruz. Sonra namaz kılmak geliyor aklımıza. Kılıyoruz. Camiden çıkınca ellerimizle her işlemeye yeniden dokunuyoruz dua eder gibi. Belki de hal dili ile sabır istiyoruz Tanrı’dan.

Bir ara gözlerim taş  duvara işlenmiş kartal desenlerine takılıyor. Birinci figür  çift başlı kartal. Hani Selçukluların simgesi olan Konya da sık sık gördüğümüz o ünlü hümayun figürü. Diğeri ise çok farklı… İlk kez görüyorum. Başı önde, bir ayağı havada, tek başlı mahzun bir kartal. İçim burkuluyor. Bu kartalların hikâyesini sonradan öğreniyorum:

Çift başlı kartal Alaaddin Keykubat'ı -Anadolu Selçuklularını- temsil ediyor. Tek başlı kartal ise Ahmet Şah'ı -Mengücekleri- temsil ediyor. Tek başlı kartalın boynunun bükük ve bir ayağının havada durmasının sebebi Mengüceklerin Anadolu Selçuklularının tabiiyetini kabul ettiklerini ifade etmesi...

İşte Sivaslılar böyle ince düşünen insanların torunları. Bu yüzden Sivas topraklarında her daim sanatçılar, âşıklar, şairler yetişmiş. Sivas’ın toprağında bu yüzden sebze-meyve değil “insan” biter.  Bu yüzden Sivas’ta ki her tarihi eser paha biçilemeyecek değerdedir. Kutsal inadı olanlar taşı işlerken, bir kalbi daha olanlar kelimeleri işliyor. Şairin dediği gibi;

''kutsal inadı olanlar gerekli 
bir kalbi daha olanlar gerekli'' 

Ayşegül Genç hayret etti