Ziya Nur Aksun mektepli değil alaylı tarihçilerimizden. Eğitimini hukuk alanında gerçekleştirmiş biri. Ankara Hukuk Fakültesi mezunu. Öğrencilik yıllarında Bediüzzaman Said Nursi ile tanışıyor. Risalelerin topluma yayılmasında önemli görevler üstleniyor. Eğitimini hukuk alanında yapmasına rağmen tarih alanında yoğunlaşıyor. Özellikle Osmanlı tarihi…
Ziya Nur, akademik bir tarihçi değil. Tarihi bilimsel disipline hapsederek ruhsuzlaştıran bir anlayışın dışında durmuş ve yazılarını dipnotlara boğmadan yazmış. Tarihi geçmişte yaşanıp bitmiş olaylar dizini olarak gören bir paradigmanın varlığı söz konusu. Ruhsuz, matematiksel veriler gibi anlatılan, algılanan bir tarih… Aksun’un yaptığı ve çoğu profesyonel tarihçinin eleştirdiği şey aslında bu paradigmanın dışına çıkmaktı. Nitekim bunu da başardı. O, tarihi halen devam eden ve bizi etkileyen bir zaman dilimi olarak görmüştür. Tarihin bugün yaşayanlar için bir moral değeri olması icap eder. Ziya Nur Bey işte bu moral değeri merkeze alarak tarihe bakabilmiş biri. Kronolojik dizgelere hapsedilmiş bir tarih şimdi yaşayanlara bir şey kazandırmaz. Geçmişi bilme ve profesyonel değerlendirmelerde, çıkarımlarda bulunma da değildir tarih. Geleceği inşa etme faaliyetidir de. Bu inşa ruhsuz, yabancı, oryantalist bir bakışla gerçekleştirilemez. Onun içinde olmak ve hissetmek gerekir. Ziya Nur Aksun’un belki de en büyük farkı tarihimizin içinde olması ve onu hissederek okuması, anlatmasıydı.
Marmara Kıraathanesi'deki sohbetlerin vazgeçilmez ismiydi
Onun kitaplarından daha önde olan bir özelliği daha vardı. Bir sohbet, muhabbet insanı olması… Özellikle İstanbul’daki Marmara Kıraathanesi'nde yaptığı sohbetler… O, 1956 yılından itibaren yaşamını İstanbul’da devam ettiriyor. Üniversite ders kitaplarını basan bir matbaa kuruyor burada. Milliyetçi/muhafazakâr entelijansiyasının uğrak mekânı Marmara Kıraathanesi büyük sohbetlerin, sıcak muhabbetlerin demlendiği bir yer haline geliyor. Aksun’un İslam tarihi ve Osmanlı’ya dair sohbetleri vazgeçilmez oluyor.
Onun düşünce dünyamıza en büyük katkılarından biri de Filibeli Ahmet Hilmi’nin “İslâm Tarihi” adlı eserini sadeleştirmesi ve latinize harflerle yayına hazırlamasıdır. Bu çalışmada Filibeli Ahmet Hilmi hakkında geniş bir biyografi de yer alıyor. Ayrıca Aksun’un Diriliş Dergisi'nde yayınlanmış makaleleri de var.
İki büyük idealiste objektif bakabilen tek tarihçi
Hukuk eğitimi alan, ilgi alanına tarihi koyan ve özellikle Osmanlı tarihi hakkında özgün yorumlar geliştiren Ziya Nur Aksun aynı zamanda ressamdır da. 1976'da geçirdiği felç dolayısıyla yazma ve konuşma yetilerini kaybetmiş. Bu tarihten sonra hissettiklerini resim aracılığıyla dışa yansıtmış. Bir sergi açacak kadar tablosu var. Özellikle cami, medrese gibi kadim medeniyetimize dair unsurları resmetmiş.
Aksun, on bir yıl üzerin de çalıştığı Osmanlı Tarihi ile ilgili kitabını yayınlayamadan felç olur. Bu çalışma 1995 yılında dört cilt halinde yayınlanır. “Gayri Resmi Tarihimiz” adlı kitabı 1997’de basılır. 2001 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın kültür adamı seçilir. 6 Eylül 2010’da bir kandil gecesi hayatını kaybeder.
Mehmed Niyazi Özdemir, onun hakkında yazdığı bir yazıda şunları söyler: “Ziya Nur Aksun'u yakından tanıyan, onun devletle veya bir kurumuyla menfaat ilişkisi olmadığını bilir. Kitabını bir tek 'Din ü devlet ve mülk ü millet' için yazdığını teslim eder. Eserini yazarken ilk kaynaklara başvurduğu açıkça anlaşılmaktadır. Gaflet veya ihanetin uzun yıllardan beri karalamaya çalıştığı iki büyük idealist var: Biri II. Abdülhamid Han, diğeri Enver Paşa'dır. Batı'ya angaje tarihçiler ikisine de düşmandırlar. Bu iki idealistin ülkemize hiçbir faydaları olmadığını vurgularlar. Milli tarihçiler de Abdülhamid'in yanında yer alarak Enver Paşa'yı hedef tahtasına oturturlar. Milli olup ikisine objektif bakabilen tek tarihçi Ziya Nur Aksun'dur. Tarihimize getirdiği sadece bu bakış açısı bile onu ilim dünyamızda mümtaz bir yere oturtmaya yeter; ruhu şad, mekânı cennet olsun.”
Muaz Ergü