İnandığı her konuda örnek de olmuştu!

Sâmiha Ayverdi, insanın hakikatine ilişkin sırlara en uygun şekilde temas ediyor ve bu sırları anlatırken, kendi hayatından örnekler vererek anlamamızı kolaylaştırıyor..

İnandığı her konuda örnek de olmuştu!

Dünya Bizim okuyucularının, bir yönüyle aramızdan ayrılmış olsa da diğer bir yönüyle hâlâ bizimle beraber olan Sâmiha Ayverdi hakkında hayli bilgi birikimine sahip olduklarından şüphem yok.

Sâmiha Ayverdi, 21 Kasım 1905 tarihinde İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde dünyaya gelir. Tahsil hayatına mahalle mektebinde başlar, ardından Süleymaniye Kız Numune Mektebi’ni bitirir. Daha sonra sadece özel dersler alır. Çok iyi derecede Fransızca konuşur ve keman çalar. 1927 senesinde, 22 yaşındayken hayatının en önemli eğitimini almak üzere, zamanımızın Müslüman âlimlerinden mutasavvıf Ken'an Rifâî’ye talebe olur.

İnandığı her konuda örnek olmuş bir ‘abide şahsiyet’

Sâmiha Ayverdi, hayatı boyunca öğrendiklerini yaşar ve böylelikle aldığı manevi eğitimin zekâtını verir. Vatanına, milletine hatta tüm dünyaya karşı duyarlı bir insandır. Altmışlı yaşlarında yaptığı uzun yurt dışı seyahatleri onu derinden etkiler ve bu seyahatler sırasında edindiği izlenimleri vatanının, milletinin yararı için kullanır. Hassas kişiliği, zekâsı, iyi bir planlayıcı oluşu, doğru bildiği konuda yılmayıp gayret göstermesi sayesinde insanlara sayısız hizmetler sunar. Türk Ev Kadınları Derneği, Kubbealtı Cemiyeti, Fetih Cemiyeti ve daha nice hizmetler onun ismiyle birlikte anılmaktadır.Samiha Ayverdi

Sâmiha Ayverdi, fert ve devleti birbirinden ayrı görmez; devletin fertlere hizmeti gibi, fertlerin de devlet için hizmet etmesi gerektiğine inanır. Biz onu kısaca, inandığı her konuda örnek olmuş bir ‘abide şahsiyet’ olarak tanımlayabiliriz. Sâmiha Ayverdi henüz dünya hayatını sürerken mürşidi Ken’an Rifâî’nin maneviyatına defnolur. 22 Mart 1993 tarihinde ise sıra maddesine gelir. O da yine aynı yere; Merkez Efendi Haziresinde medfun mürşidi Ken’an Rifâî’nin ayakucuna defnedilir.

O, hayatımda aldığım en güzel hediyeydi: Dile Gelen Taş

Kaynaklar Sâmiha Ayverdi’yi anlatırken ‘mutasavvıf’, ‘mütefekkir’, ‘yazar’, ‘araştırmacı’, ‘vatan ve milletsever’ gibi sıfatlar kullanıyorlar. Bir vasfı daha var ki, -bence- tesiri hepsinden farklı: Samiha Anne! Ben, bu yönünden aldığım cesaretle masanın başına geçtiğimde ilk iş olarak onun maneviyatından müsaade ve yardım istedim. Sonra ne mi oldu? Senelerdir tanıdığım sevgili Mine Hanımla bir dost ziyareti sırasında karşılaştık. Evvelce aramızda Sâmiha Ayverdi ismi hiç geçmemişti. O gün söz nereden döndü, nereleri dolaşıp geldi hatırlamıyorum. Mine Hanım, eniştesi vasıtası ile İlhan Ayverdi ile hısım olduklarını söyleyince hayrete düştüm. Sağ olsun kendisinde bulunan Bir Dünyadan Bir Dünyaya isimli kitabı, haberimde faydası olur düşüncesiyle bana verdi. Bu, kitabın 1974 senesinde Hülbe Yayınları’ndan çıkan mavi kapaklı 1. baskısıydı. Şimdiye kadar kim bilir kaç kitabını okumuştum ama işte okumadığım ve merak ettiğim seneleri anlatanı elimdeydi. Kendi kendime, ‘yardım ve müsaade geldi’ dedim.

On sene evvel Sâmiha Ayverdi ile ilk karşılaşmam yine böyle, beklenmedik bir şekilde olmuştu. O, hayatımda aldığım en güzel hediyeydi: Dile Gelen Taş! İlginç ama o da 1. baskıydı, o da mavi kapaklı Samiha Ayverdi, Dile Gelen Taşolanıydı. Heyecan, mutluluk, huzur, merak, imrenme ve hayranlık içinde, bir çırpıda okumuştum. Tamamı bir buçuk satır olan 32. sayfayı hemen ezberleyivermiştim: “Sen, istediğini düşün ve yap! Fakat bırak beni, yalnız seni düşüneyim Allah’ım.” Elimden bırakamıyordum. Dile Gelen Taş sonunda dayanamadı, cilt açıldı, sayfalar kopup dökülmeye başladı. Defalarca ufak tamiratlar yaptım. O şimdi daha çok bir savaş gazisine benziyor. Hâlâ elimde, hâlâ okuyorum; ömrüm oldukça da okuyacağım inşallah…

Sâmiha Ayverdi’nin yaradılıştan gelen farklı bir donanıma sahip olduğu aşikâr

Sâmiha Ayverdi hangi konuda yazarsa yazsın, okuyucusuna aynı anda farklı pek çok konuda bilgi veriyor. Başta manevi değerler, vatan ve millet sevgisi, kültür, ekonomi, Türk aile yapısı, fertler arasında olması gereken ilişkiler, annelik, çevre duyarlılığı, komşuluk ilişkileri ve akla gelebilecek her kavramı, yazdığı asıl konunun en münasip yerlerine, tam kıvamında serpiştirerek okuyucusunu adeta her alanda zorla eğitiyor. Ben bu özelliği bir de merhum Ahmet Yüksel Özemre Hocamızın eserlerinde fark etmiştim.

Sâmiha Ayverdi’nin yaradılıştan gelen farklı bir donanıma sahip olduğu aşikâr. Bunu bilmeme rağmen kaleme aldığı ilk hatıralarının on sekiz ila yirmi aylıkken yaşadıkları olduğunu görünce hayretten donakaldım. Bu anlamda sütten kesiliş hatıraları müthiş! “Yirmi iki aylıktım” diyor; “Yirmi iki aylıkmışım” değil! O günlerde sütten kesilirken çektiği sıkıntıyı hayatının ilk acısı olarak tanımlıyor. Dört yaşına geldiğindeyse babasının kendisine olan zaafını kullanmak yerine, bu zaaftan huzursuz oluyor ve şöyle dua ediyor: “İki duvarın birleştiği köşeye yüzümü döndürür, ellerimi açarak beni şımartmaması için Allah’a yalvarırdım.” Dört yaşında bu duayı eden bir çocuğun, büyüdüğünde geldiği nokta insanı şaşırtmamalı, öyle değil mi?

Sâmiha Ayverdi, çocukluğundan ilk gençlik yıllarına kadar yüzü mana âlemine dönük bir anne ve madde âleminde yaşayan bir babanın iki farklı dünyası arasında gidip gelir. Babası son derece dürüst, vatansever, haysiyetli bir insan, iyi bir eş ve baba olmakla beraber, maneviyata karşı hiçbir alaka duymaz. Genç kız yirmili yaşlara geldiğinde kendisini, hayatını hangi zemin üzerine inşa etmesi Samiha Ayverdigerektiği hususunda karar vermek zorunda hisseder. Çetin bir bocalama döneminden sonra mana dünyasına doğru yürümekte karar kılar. Hatıralarını yazarken, babasını harbe yolladığında döktüğü gözyaşları ile manevi yol ayırımında döktüğü gözyaşlarını mukayese eder ve ‘şimdikiler kanlı gözyaşı’ ifadesini kullanır. Ancak ilahi takdir baba kızı ayrı düşürmez. Bir gün, İsmail Hakkı Bey kızından kendisini de onun manevi yoluna almasını ister. Hem de ecel gelmeden kısa bir zaman evvel…

Hayatı boyunca tüm yaptıklarını Allah için yaptı

Sâmiha Ayverdi bize, Kur’an ile insanın ikiz kardeş olduğunu ve Kur’an’ın, bütünü itibarı ile kâmil insan olduğunu öğretiyor. Hakikati ifade ederken kelimeleri kullanışındaki ustalık, vermek istediği mananın anlaşılmasında büyük rol sahibi oluyor. Bakar mısınız şu ifadedeki sanata ve kelimeleri ‘ille de anlayacaksınız’ dercesine sıraya dizişine… “Öyle ki Kur’an’ı bir iğreti elbise gibi taşımak değil, ona temessül etmek; mermer tozu imişcesine suyun dibine çöküp kalmak değil, şeker tozu imişcesine onda erimek gerekir.”

Sohbetlerinde; görmeden bakmanın, anlamadan dinlemenin, inanmadan söylemenin çok hazin olduğunu sık sık tekrarlıyor. İnsanın hakikatine ilişkin sırlara en uygun şekilde temas ediyor ve bu sırları anlatırken, kendi hayatından örnekler vererek anlamamızı kolaylaştırıyor. Mesela, bir akşam yemeği hatırası dikkatimi çekti; yemek esnasında duvarda akrep görürler. Büyükannesi ‘uğurdur çocuklar, ev alacağız’ şeklinde yorumlayıp, evin genç kızlarından, hayvanı bir maşayla tutarak bahçeye koymalarını ister. Aynı anda kapı çalınır ve komşularının oğlu gelip, babasının selamı ile birlikte, Çamlıca’da satılık bir ev olduğu haberini getirir. Neticede o ev alınır. Sâmiha Ayverdi’ye göre hadiseleri yorumlamak ‘bir nevi talep’ oluyor ve ‘kuvvede olan macerayı çekip fiile getiriyor.’ Kültürümüzde yer alan hayra yorma tavsiyesi belli ki insanın hakikatine dair bu sırra dayanıyor.

Sâmiha Ayverdi, çocuklara haram ile helali öğretmenin ailenin vazifesi olduğunu; onlar evden çıkıp okulla ilk tanıştıklarında bu eğitimin çoktan verilmiş olması gerektiğini savunuyor. Kişiden zuhur eden fiillerin ilahi aynaya aksetmesinin kaçınılmazlığını, yalvarsak yakarsak da bu aynanın güzeli çirkin, Samiha Ayverdiçirkini güzel göstermesinin imkânsız olduğunu anlatıyor. Sohbetlerinde dalalet olmasa hidayetin, günah olmasa af ve rahmetin ortaya çıkamayacağını; tövbe bulmuş hataların oldurucu vazifesini anlatıyor. Ölüm ise onun için, bir dünyadan uyuyup, bir başka dünyaya uyanmak...

Hayatı boyunca tüm yaptıklarını Allah için yapan Sâmiha Ayverdi, talebelerine de bunu tavsiye ediyor. Kalpten ‘doğru fetvayı’ aldıktan sonra korkulacak hiçbir şeyin olmadığını, vicdanî rahatlığın her şeyin üzerinde önem taşıdığını anlatıyor. Onun bir de beni derinden etkileyen, cevabı içinde saklı muhteşem sorusu var: “Bu âlemde kendi kendinin cahili olana kendinden büyük düşman, kendi kendini bilene de kendinden sadık dost var mıdır?”

Hayatı boyunca karşısındakinin Hızır’ı olan, bastığı yeri yeşerten Sâmiha Ayverdi’nin şu an aynı şeyi bize yapmakta olduğu aşikâr. Bu noktada aklıma, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) şu sözleri geliyor: “Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır.” En hayırlı olma şartının ‘insanlara fayda’ esasına bağlanması, kişinin kendine dönüp insanlara ne fayda sağladığını gözden geçirmesi açısından çok önemli.

Sâmiha Ayverdi’nin eserleri deyince önce akla, sayısı kırk civarında olan kitapları geliyor. Ne onları, ne de aldığı ödülleri burada saymayacağım. Ancak bazı eserleri var ki, bugün aynı nefesten üflüyor, aynı nuru saçıyor, aynı hokkadan aldıkları mürekkeple yazmaya devam ediyorlar. İlahi kelam, şüphesiz hiç kesintiye uğramadan ezelden ebede yazılmakta/ yazılacak inşallah. Kendi adıma söylüyorum; bu harika senaryoda ‘seveni’ rolü ile yer almak büyük şeref.

Zeynep İnan yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
vicdan
vicdan - 11 yıl Önce

Merhaba. Diğer yazılan Samiha Ayverdi yazıları kadar güzel. Bizlere O'nu tanımak, O'na benzemek için cehdetme yolunda büyük bir ışık olacak. Yazıyı okuyup bitirince gözümü kapatıp aklımda ilk ne kaldı diye düşününce "yemek esnasında duvarda akrep görürler......." etkilendiğimi fark ettim. Dediğiniz gibi;' hayr görüp, hayra yormak' ve' yaradandan ötürü yaradılanı sevmek..'İnşallah Yüceler Yücesi biz okuyanlara da bu güzel hal'i nasip eder. Gönlünüze ve kaleminize sağlık. Allah Razı Olsun.

Sevgi özküzne
Sevgi özküzne - 6 yıl Önce

Bu büyük insanı, Azerbaycanlı bir şairin çok güzel ifade ettiği gibi "Ana Türk" ü ne güzel anlamış ve anlatmışsınız!Teşekkür ediyor hayırlar niyaz ediyorum.MuhabbetlerSevgi Özküzne