İnsanı güldürme mahareti, bana oldum olası zor gelmiş, bunu yapabilenlere de gıpta ile bakmışımdır. Kendimi hep “şaka özürlü” olarak görürüm. Bu durum çevremdekilerle ilişkilerimde de tescillenirken, “İnsanların espri penceresi farklı bir dünyaya açılıyor.” demekten kendimi alamam. Bu dünyayı merak etmiyor değilim ama ne yaparsam yapayım bir türlü içine giremiyorum! Algılama yeteneğim bir türlü güldürmeye odaklanmıyor. Anlaşılan o ki bu zor dünyaya girerek mizahi üslupla yazan, yöneten, oynayan mizah erbapları için hayat güldürmek demek, mutlu etmek demek, düşündürerek eğitmek demek.
Büyük bir kavrayışın ürünüdür mizah ve hiciv
Toplumsal aksaklıkları mizahi bir üslupla eleştiren Müslüman fikir, ilim, hikmet, irfan, sanat adamları gönüllerde yaşarlar. Onlar modern tabirle birer sosyolog, hakikatte ise din bilgesidir. İnançları doğrultusunda hareket ederler. Gayeleri mizahla insanlara doğru yolu göstermek, kötülükten iyiliğe köprüler kurmak, eğriden doğruya sevk etmektir. Bütün bunları yaparken klasik bilim adamı takıntılarından uzak dururlar. Sıkıcı olmaktansa sevimli olmayı, konferans vermek yerine nükte yapmayı yeğlerler. Bu minvalde mizahi karakterler, geçmişten günümüze kadar gelerek, dünya değiştirmemiş gibiler. Bir an, “ölümsüzlük de bu olmalı” diyor insan.
Halk ile iç içe olurken hakikatten ayrılmamak, günlük hayatta halkı ilgilendiren konularda onlara mizahi üslupla yön vermek, insanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı yazmak her babayiğidin harcı değildir.
Büyük bir kavrayışın ürünüdür mizah ve hiciv. Mizah ehli insanlar, pratik zekâları ile umulmadık bir biçimde karşısındakini düşünmeye sevk ederler. Bir hikmeti işaretle güldürmek, okuyanı can alıcı noktasından vurmak, olayı beklenmeyen bir şekilde espri ile bağlamak ve bunu yazıya yansıtmak kişinin yapısıyla alakalı bir durumdur. Ancak insanlar, aynı mizaha alakalarıyla doğru orantılı olarak farklı tepkiler de verebiliyor. Kimisi kahkahalarla gülerken kimisi sadece tebessümle geçebiliyor mizahın üstünden. Ben ikinci sınıfa girenlerden olduğumu inkâr etmeyeceğim. Bu da benim gerçeğim.
Siyasal mizah, popüler mizah, kara mizah… Her birinin kendi içinde hedeflediği birileri var. Peki ya Müslümanlar nasıl mizah yapmalı? Onlar Müslümanca düşüncelerini mizaha nasıl taşımalı? Bu soruları, mizahı pek de yapamayan biri olan kendime sorduğumda kavram ve anlam kargaşasına düşmemeye çalışarak tematik bir yapı kurmak istedim tefekkür iklimimde. Sonuçların ne kadar doğru çıktığının tartışılabilirliğini inkâr etmeden fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.
Gülelim derken ahireti kaybettirecek yaklaşımlar zekilik sayılamaz
İslâm’ın özünü anlamış olan ve hayatını bu çerçevede yaşayan bir insan işlediği mizaha yaşam biçimini mizahımsılığa düşmeden yansıtabilir ancak. İçselleşmiş bir tavırla eğretilikten uzaklaşır. Aksi durumlarda yazılanlar ya da yapılanlar sadece mizahımsı olur. Burada “mizahımsı olmak” ile “mizah yapmak” arasındaki ayrımı iyi yapmak gerek. Birisinde zorlama vardır, diğeri kendiliğinden oluşan bir davranış biçimidir. Mizahı yaparken yapmacıklıktan uzaklaşarak samimi olmak farkı fark ettirir. İnsanın yaradılışında mizah özelliği varsa insan bu konuda başarılı olabilir. Sonradan öğrenilmez, zorlama ile yapılamaz bu iş.
Haktan ayrılmayan, her şeye hayr gözüyle bakan kimsece yapılmış bir mizahtaki deha, eleştirel bir bakış açısının yumuşak üslupla sunumudur. Kırmadan, incitmeden, küçük düşürmeden, gücendirmeden yapılır. Yaratılıştan gelen ince bir ustalık ister; yaşanan çağ ile paralel olarak gelişim gösterir, ancak değişim göstermez, zira güzel ahlaklı olmaya yönlendiren bir tutumdan ayrılmaz. Aynı doğrultudaki görsel mizah ürünleri ise çağın aynası olmuşlardır, resim, heykel, karikatür ve grafik sanatlarını içine alarak. Tabi konumuz edebiyat olunca görsel mizah ürünlerinin üzerinde durmayacağım.
İnsanın hakikate inancı doğrultusunda doğan mizah, saldırıdan kaçınarak bilgelik çerçevesinde yapıldıkça daha bir sıcak gelir okuyana. İçki içmek, sarhoş olmak gibi yasaklanan hareketler hoş görülmez mesela. Çünkü bu tür anlatım ve yazılar yapılması günah olana özenti yaratabilir. Gülelim derken ahireti kaybettirecek yaklaşımlar zekilik sayılamaz.
İnsanın başına gelen sıkıntılı bir durumda zekâsını gizlemek ve aptallık taslamak da olmaz bu minvalde. Bu tutum hem sermayesi zekâ olan mizahın doğasına aykırıdır hem de Müslüman düşünce yapısına da ters düşer.
Tebessüm ikliminde çiçek açtırmak fıtrattan gelen bir güzelliktir aslında
Dinin yasakladığı mal-mülk edinme hareketleri, gösteriş belirtisi tutumlar, müstehcenlik içeren espriler de Allah’ın gözetiminde olduğunu bilen insanın yapacağı mizahta görülmez. Çünkü tezatlar denizinde yüzen bir inanan her an yoldan çıkabilir. Kaş yapayım derken göz çıkarmak gibidir bunları yapmak. Bırakalım göz yerinde kalsın.
Bilinçli olmak, söylediğinden ve yaptığından sorumlu olmayı gerektirir. İnsanın inancı doğrultusunda edebiyat yaparken de sorumlulukları vardır. Bunları inkâr etmez. Çapkınlık, iffetsizlik, ihanet konuları İslam’a ve İslam’ın şekillendirdiği toplumsal hayata aykırı olduğu için mizah konusu olarak kabul görmez bu anlayışta. Dalkavukluğu, ikiyüzlülüğü, çıkarcılığı öne çıkaracak mizah yazıları için de durum aynıdır. Tasavvuf, ezel-ebed meseleleri ile alakalı uluorta espri yapılmaz ama bilge kişi bu alanlarda da müthiş güzel espriler yapabilir, yapar. Bu konuları uluorta konuşmak bir sorumluluk taşıyan insana yakışmaz.
Kibirlenmenin ve kendini beğenmenin önünü açacak laf ebelikleri; kıskançlık ve lanet etmek gibi insana yakışmayacak hareketlere özenti duyulmasına sebep olacak yaklaşımlar da İslam çizgisinden yürüyerek mizah yapan kimse tarafından benimsenmez. Bu yüzden inanan bir mizah ehli daha azami dikkat ve pratik zekâ kullanır, hakikat yolunu açmak için. Söz, göz ve işaretle insanların eksik yanlarıyla alay etmek, laf taşımak, ara açmak, küs durmak, kin beslemekle alakalı nüktelerde kıvrak zekâsını kullanarak bunların yanlıştan doğruya dönüşmesini sağlayacak nükteler bulmak mizahi zekânın doruğuna tırmanmaktır. Öfkelenmenin ve kızmanın, dünyaya karşı hırs ve açgözlülük içinde olmanın insana getirdiği zararları nüktelerin arasına saklamak muhteşem bir iştir. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanmış bir kişinin ahiretten uzak duruşu ve bu minvaldeki yazılarının içindeki mizah yine eğretilikten öteye geçemez.
Cimrinin karşısına cömertliği çıkartarak insanların yüzlerinde ve akıllarında, tebessüm ikliminde çiçek açtırmak fıtrattan gelen bir güzelliktir aslında.
Kahkaha ile gülenin karşısına mütebessimi getirir mizah ustası
Beğenilerek ve övülerek pohpohlanmayı sevenin karşısına mütevazı birini çıkaran, gaflete düşenin karşısına farkında olanı getiren bir anlayış gerektirir hakikat yolundakinin yaptığı mizah. Gururdan beri kalmak, sabırsızlık deryasına dalmamak, su-i zan dağının altında ezilmemek için hüsn-ü zan edebilmenin yollarını aramanın peşine düşer mizaha yatkın kişi. Bunu bir dua atmosferinde yapar, farkında olarak ya da olmayarak.
İnatçılığın insana getireceği zorlukları gözler önüne sermek için bir olay yakalamak da zor değildir inanan bir mizah üstadı için. Mizahı yaşama biçimi haline dönüştüren çemberin içindeki olaylar aniden gelişerek yerleşir tebessümün içine.
Amaç ve aracın farkında olan bir mümin mizah ustası, din kardeşine kötü lakap takan, ona beddua ederek bencillik eden, kalp kırmaktan imtina etmeyenleri hakikatin ışığıyla aydınlatmak için karanlığa mum yakar adeta. Emanete ihanet edenin karşısına emin birini, dua etmeyenin karşısına dua edeni, kahkaha ile gülenin karşısına mütebessimi getirir. İsraf etmeden, isyankâr olmadan yaşamanın mizahi haritasını, enlem ve boylamına dikkat ederek çıkarır. Çok yiyen, çok konuşan, çok uyuyanın ahvalini Kur’an hükümlerince işler kaleme mizah çerçevesinde. Cahillikte ısrar edenin düşeceği halleri, nankörlüğün bedelini; tembelliğin, merhametsizliğin, boş ve kaba konuşmanın insanı düşürdüğü halleri güzel tabii bir üslupla dile getirir. Çok özür dilemenin, çok yemin etmenin, çok şaka yapmanın insanı düşüreceği gülünç halleri resmeder. Zalime karşı çıkmanın en güzel yollarından biridir mizah. Mizah asla boş bir gülmek eylemi olamaz. Kendi kusurlarını görmeyerek, din kardeşlerinin kusurlarını araştıran birinin düşebileceği akıl almaz olayları yakalar dâhiliğiyle inançlı mizah ehli.
Müslümanca mizah yapan kimse, borç alıp ödemeyen, alacaklı borcunu isteyince şekilden şekle bürünenleri, münakaşa ederek, tartışarak üstünlük sağlamak isteyenleri, misafirliğe gitmeyi sevmesine rağmen misafir istemeyenleri, kimse ile geçinemeyenleri hem fıtrata ters düşmemek hem de Kur’an’a ters düşmemek adına görünenden öte bir bakış açısıyla mizahın içine dâhil eder. Bütün bunları yaparken sonsuzluk bilincinden sapmadan İslam Peygamberinin yolunda meselesi olduğunu hissettiren adımlarla varlık bilincinden uzaklaşmadan yürür. "Evet, ben de şaka yaparım, fakat şaka yaparken bile sadece hakikati söylerim." diyen bir peygamberin ümmeti olduğunu aklından hiç çıkarmaz. Çünkü başıboş bırakılmadığını ve yaptığından olduğu kadar yazdığından da mesul olduğunu bilir.
Sergül Vural