Hayatı, mücadelesi ve zulme karşı direnişi ile gerçek bir sembol ve liderdir Seyyid Kutub. Özellikle Türkiye'deki İslami camia arasında onu tanımayan yok gibidir. Hele tefsiri, Yoldaki İşaretler isimli eseri çok okunmuştur. Gerçi “Yoldaki İşaretler” deyince bunu trafik levhaları konusunda yazılmış bir kitap olduğunu düşünenler olsa da o özeldir.
Ama Seyyid Kutub'un, yaşadığı köyden başlayarak çocukluk ve gelişimini kendi kaleminden bir roman ile okumak ise daha farklı oluyor. Risale Yayınları arasından çıkan ve asıl adı “Tıfl Minel Karye" olan roman, Köyden Bir Çocuk adı ile okuyucunun karşısına çıkmış.
Delinin de özel olduğu köy
Köylerinde bulunan ve aklını kaybetmesine insanların onlarca yorum getirdiği, bazı hastalıklar için tedavi yöntemi olarak bile düşündüğü bir deli ile alakalı yaşadıklarıyla başlar roman. Buna çocukça yapılmış yorumları da eklediğinizde bazen gülümsersiniz kitabın başında.
Her çocuk için büyüyünce bir okul telaşı başlar. Dönemin Mısır’ında, bir köyde başlar bu telaş. Siz aslında sadece bir okul çevresinde gelişen koşuşturmayı değil, çok özel tanımlamaları ile Mısır’ı bulursunuz. Klasik eğitim metodu ile modern(!) metodun gizli olmayan kavgası vardır. Aslında anlaşılır ki, çekişme metod üzerine olmaktan öte kaynakta düğümlenmektedir. Yani yeni okulun öğretmenleri "efendi" olmuştur köylünün gözünde. Medrese hocaları ise "bizimkiler işte..."
Hurafenin baskısı
Dönemin Mısır'ında halkın, ekonomik zorluklara rağmen, kimi gerçek, kimi de zaman içinde yerleştirilmiş dini inanç ve figürlere, tören ve seremonilere verdiği önemi iyi tanımak gerekir. Bir romandan öte, ciddi bir sosyolojik tahlil vardır burada. Eğitimi, teftişi, halkın ve öğretmenlerin bu eğitim işine ve müessesesine verdiği önemi bir çocuk gözüyle tanıyoruz kitapta.
Henüz ilkokul çağlarıdır. Bu çağda, evinde asil bir terbiye almış ve ciddi edep- hayâ eğitiminden geçmiş bir çocuk için “sevda” nasıl bir şeydir? Hayır, pembe dizi yok. Kendisinden başkasının bilmediği bir gönül yarasını nasıl yaşar- anlatılır diye merak edenler için iyi bir adres.
Bazen benzeşiyoruz
Bizde de Kur'an hatimleri var. Hatta bazı uygulamaların sadece bize özgü olduğunu düşünürüz. Kimi zaman da “Dedelerimiz amma abartmış ha…” diye yakınırız. Siz gelin bunu bir de Mısır’da görün. Aslında tüm bunlar halkın İslam dini konusundaki eksikliği ve cehaletinden olmaktadır. Bunun da büyük bedelleri olmaktadır. Kur'an, okunup ibret alınan ve ahkâmıyla yaşanan bir kitap olmaktan öte, sadece törensel bir kitaba dönüşüvermektedir bazı insanların gözünde. İnsanların cinlerden korkusu ve konu hakkındaki merakı eski dönemlerden beri devam etmektedir. Bu nedenle, “ifrit” adını verdikleri görünmeyen varlıklar, “siyah kedi” veya “beyaz tavşan” olarak ortaya çıkmış cinler, onlar için sadece Ramazan ayı haricinde çok önemli bir korku kaynağıdır.
Yazar merhum Seyyid Kutub, hüzünlü bir törenle Kahire’ye okumak için gider. Bu ana kadar olan hayatını konu alan eser, adını hiç vermediği, “Çocuk” çerçevesinde gelişen olaylardan oluşmaktadır. Toplumun sosyal yapısını, zor ekonomik şartlar içindeki hayatını, acı ve tatlı yönlerini bu eserle tanımak mümkün. En önemlisi de, hiç yorum yapmadan, bir çocuk gözüyle anlatır tüm olan biteni. Yanlışlıklarla mücadeleyi başka eserlerine bırakır.
Eseri okuduğunuzda, Seyyid Kutub gibi dünyaya devrimci bir İslam’ı tanıtan, zalimlere ve zulme asla boyun eğmeyen, adet ve geleneklerden çok, asla bağlı kalan bir ilim, fikir ve dava adamının nasıl bu topraklarda kaybolmadığını göreceksiniz. “Şartların zorluğu korkutmamalı!” düsturunu daha iyi benimseyeceksiniz.
Her önemli şahsiyette olduğu gibi Kutub'da da, farklı ağızlardan, yaşadığı döneme ait şahitlerden edinilen biyografik bilgiler yerine kendi ağzından kendi düşünce, duygularını bulmak daha da önem arz etmektedir. Hele bunu gençlere ve çocuklara okutmak daha da önem arz etmektedir.
Haşim Akın yazdı