Büyük Umutlar kitap özeti

Bu eser, 19. yüzyıl İngiliz toplum yaşamının sınıf ayrımını gayet başarılı bir şekilde ele almıştır. Ana konusu; aşk olmakla birlikte Charles Dickens romanında; sevgi, hayal kırıklığı, bir suçlunun toplum dışına itilmişliğinin psikolojisi, nankörlük, vefa, şefkat gibi duyguları da çeşitli karakterlerle etkileyici bir tarzda işler. Tamamına Hap Kitap uygulamasından ulaşabileceğiniz kitabın özet ve ses kayıtlarına dair bilgilendirme içeriğini istifadelerinize sunuyoruz.

Büyük Umutlar kitap özeti

Giriş

Büyük Umutlar kitap özetiBüyük Umutlar, Kraliçe Victoria’nın adı ile anılan bir Victoria Dönemi romanıdır. Roman kahramanı Pip, ablası ve eniştesi ile birlikte yaşayan öksüz bir köylü çocuğudur. Sert mizaçlı ve baskın bir karakter olan ablasına nazaran eniştesi Joe yumuşak karakterli ve uysal bir kişiliğe sahiptir. Öksüz Pip’e sahip çıktığı için bütün bir köy halkı ablasını övmektedir. Pip için şefkatli eniştesinin arkadaşça yaklaşımı çok değerlidir. Bir gün mezarlıkta dolaşırken nehrin üzerindeki yüzer zindandan kaçmış bir mahkûmla karşılaşır. Bu ürkütücü karşılaşmada tanıştığı mahkûm, yıllar sonra Londra’da bu kez çok farklı bir şekilde karşısına çıkacaktır.

Charles Dickens, bu eseriyle yaşadığı dönemin şehir ve taşra yaşantısına ışık tutar. Yine dönemin zengin-fakir, köylü-şehirli, soylu-avam gibi kavramlarının ayrımıyla birlikte analizini, bu kitapta görürüz. Çok uzun bir kitap olmasına rağmen usta ve akıcı olan anlatımı, okuyucuları heyecanla hikâyeye bağlar ve roman karakterleriyle canlı bir ilişki kurulmasına imkân sağlar.

Bu eser, 19. yüzyıl İngiliz toplum yaşamının sınıf ayrımını gayet başarılı bir şekilde ele almıştır. Ana konusu; aşk olmakla birlikte Charles Dickens romanında; sevgi, hayal kırıklığı, bir suçlunun toplum dışına itilmişliğinin psikolojisi, nankörlük, vefa, şefkat gibi duyguları da çeşitli karakterlerle etkileyici bir tarzda işler.

Dönemin İngiltere’sinin taşra yaşamı ile kent yaşamını, insanların hayat tarzlarını, duygularını, acılarını, adalet kavramlarını, hatta Londra’nın iş yaşamını dahi bu kitapta görürüz. Pip ile birlikte Londra sokaklarında yürürüz, Thames Nehri kenarında kayığa bineriz. Provis ile toplum dışına atılmış, aç kalmamak için çalmak zorunda kalmış bir suçlunun psikolojisini birebir yaşarız. “Büyük Umutlar”, pek çok başka olaylar ve duygularla harmanlanmış sıradışı bir aşk hikâyesidir. Başkarakter Pip, aşkı Estella uğruna “Büyük Umutlar”ın peşinde Londra’ya yükselmeye giderken kendisini gözeten sade insanlara vefa duygularını bir kenara bırakmıştır. Seneler sonra umutlar boşa çıktığında ise yaşanan olayların verdiği olgunluk ile birlikte tekrar köyüne dönmüştür. Estella da aradan geçen yıllarda olgunlaşmış, cefa gördüğü kocasını yitirmiş, gururlu bakışlarının parıltısı hüzünlü bir anlamla yumuşamıştır. Aşk yine ve hep vardır. Bakışlar ve duygular ise acı verici olmaktan çıkmış; iyiliğe, sükûnete ve olgunluğa doğru yönelmiştir.

Kitap özetinden bölümler:

Yüzen Zindandan Kaçan Mahkûmla Karşılaşma

Adım Philip, soyadım da Pirrip’ti. Ama küçükken bu iki adı bir arada söyleyemediğim için sadece “Pip” diyebiliyordum. Böylece adım; “Pip” olarak kaldı. Ana babamın mezarlarının hemen yanındaki beş tane, küçük taş kutu minik kardeşlerime aitti. O gün, mezarlıktayken bir anda korkup ağlamaya başladım. Mezarların arasından bir adam gürleyen bir sesle fırlayarak zırlamayı kesmemi istedi. Üstelik beni gırtlağımı kesmekle de tehdit etti. Bacağının biriyle bir demir çubuğu sürükleyen, çamurlara bulanmış, korkunç görünümlü bir adamdı bu. Kendisi için bir eğe ve kumanya bulup getirmemi yoksa ciğerimi deşeceğini söylüyordu. Çok korkmuştum. Hemen ertesi gün getirmemi istiyordu. Üstelik yanında genç bir adamın gizlendiğinden ve bu adamın çocukların yüreklerini deştiğinden bahsediyordu. Bana ilişmemesi için onu zorlukla ikna etmişti. Yapacağım işleri unutmamam için beni iyice tembihledi. “Hayırlı geceler,” diye kekeleyerek koşmaya başladım. Durmaksızın kilometrelerce koştum.

Ablam Mrs. Joe Gargery, beni kendi elcağızıyla büyütmüştü, benden tam yirmi yaş büyüktü. Sert ve ağır elinin tadını benim kadar kocasının da tattığını bilirdim. Güzel ve çekici bir kadın değildi. Kocası Joe Gargery sarışın, yumuşak başlı, saf ve sevimli bir insandı. Onun demirci dükkânı evimizin yanındaydı. Kendisiyle dert ve sır ortağıydık. Koşa koşa eve döndüğümde Joe, mutfakta yalnız oturuyordu. Ablamın defalarca beni aramaya çıktığını üstelik “gıdıkçı”nın da elinde olduğunu söyledi.

 Bu kara haberi alınca içime bir ağırlık çöktü. “Gıdıkçı”; ucu mumlu ve beni gıdıklamaktan yıpranmış bir kamıştı. Joe bağırarak ablamın geldiğini haber verdi ve kapının arkasına saklanmamı söyledi. Ablam, bağırıp çağırıyor; nerelerde sürttüğümü soruyordu. Hıçkırarak mezarlıkta olduğumu söyledim. Ablam, ikimizin de o mezarlığı aklımızdan çıkarmamız gerektiğini söyleyerek gıdıkçıyı elinden bıraktı. Biraz sonra sofra hazırlığına koyuldu. Kendi tereyağlı ekmek dilimimi, pantolonumun içine sakladım.

Ertesi gün, mezarlıkta bekleyen adamın istediği diğer şeyleri de alıp bataklıklara doğru koşmaya başladım. Sırtı dönük oturan adamın omzuna dokundum. Dokunduğum anda yerinden fırlayan bu adam, dünkü adam değildi. Ama bunun da ayağında külçe gibi demir bir pranga vardı. “Bahsettiği genç adam bu olmalı” diye düşündüm. Cephaneliğe vardığımda bir gün önceki adam kendini kollarıyla sarmış beni bekliyordu. O kaba ceketinin yırtık yeni ile gözlerini örttüğünde bu zavallılığı, yüreğime dokundu. Verdiğim etli payı yerken bir yandan da teşekkür ediyordu.

Bir süre sonra çekinerek “genç adama yiyecek hiçbir şey kalmayacağından korktuğumu” dile getirince kahkaha atarak onun, kumanya istemediğini söyledi. İstiyormuş gibi göründüğünü söylediğimde birden durdu ve onun nerede olduğunu sordu. Ötede uyukladığını söyleyerek elimle gösterdim. Elimdeki eğeyi uzatmamı isteyip sonrasında deliler gibi ayağındaki demiri törpülemeye başladı. Sessizce sıvışıp kaçmayı düşündüm, ilk fırsatta da koşarak uzaklaştım. Son baktığımda hâlâ ayağındaki demiri eğeliyordu.

Mahkûmların Yakalanması

O gün, nefis bir bayram yemeği yiyecektik. Ablam, ayağa kalkıp domuz etinin en lezzetli yerinden yapılmış etli bir pay getireceğini söyleyip gitti. Etli payın çalındığı ortaya çıkacağını bildiğim için korkudan dayanacak gücüm kalmamıştı, hemen o anda oradan kaçmak istiyordum. Tiz bir çığlık duyar duymaz can havliyle sokak kapısına koştum ama kendimi, eli tüfekli bir sürü askerin önünde buldum. Sofra başındakiler, askerleri görünce ansızın yerlerinden fırladılar.

Teğmen, özür dileyerek iki kürek mahkûmunu aradıklarını söyledi. Kelepçenin tamiri için de Joe’dan yardımcı olmasını istiyorlardı. Joe, yemeğini bitirdikten sonra askerlerle birlikte gitmeye karar verdik. Tipi bastırmıştı; sonradan bağırışlar işittik ve o yana doğru dörtnala koşmaya başladık. Teğmen, bir hendeğe atlayıp bağırarak kaçanların teslim olmalarını istedi. Görür görmez tanıdığım mezarlıktaki adam, yüzündeki kanları siliyordu. Öteki mahkûm ise baştan aşağı yara bere içindeydi ve birlikte olduğu adamın kendisini öldürmeye çalıştığını söylüyordu.

Onları başka mahkûmların çektiği küreklerle ilerleyen bir kayığa bindirildiler. Kayık gemiye yanaştığında yukarı çekildi ve biz de karanlıklar içinde yitip gitmesine bakakaldık. 

Miss Havisham’ın Evi ve Estella

Köyde, Mr. Wopsle’ın büyük teyzesinin işlettiği bir akşam okulu vardı. Büyük teyzenin öksüz torunu Biddy’nin yardımıyla alfabeyi öğrenmiştim.

O gün, ablam Pumblechook Amca ile alışverişten dönerken Miss Havisham’ın evine gidip oynamam için beni, davet ettiğini söyledi. Ardından üstüme atlayıp yüzümü leğenlere bastırarak, kafamı fıçıların musluklarının altında sabunlarla öylesine yoğurdu ki kendimden geçtim. Üzerime temiz çamaşırlar giydirdikten sonra beni Pumblechook Amca’ya teslim etti. Sabah, Miss Havisham’ın evine geldik. Bir kız, elinde bir deste anahtarla bize doğru ilerledi. İki lafın birinde bana, “çocuk” deyip duruyordu ama aslında kendisi de benim yaşlarımdaydı. Öylesine tepeden bir bakışı vardı ki “sultan” zannederdiniz.

İçeri girdiğimde bir koltukta başını eline dayamış çok acayip bir hanımefendi oturmaktaydı. Tepeden tırnağa bembeyaz, dantelli, ipekli giysilere bürünmüştü. Saçlarına gelin çiçekleri ve beyaz duvak takmıştı, takıları ışıldıyordu. Masanın üzerinde dua kitabı vardı, bir demet çiçek her yere saçılmıştı ve masa karmaşık bir hâldeydi.

Miss Havisham, beni fark edince yüzüne bakmamı istedi. Ellerinin altında kanayan bir yürek olduğunu söylüyor, oyalanmak istediği için çocukların oyun oynamasını seyrederek teselli bulduğundan bahsediyordu. Daha sonra parlak bir kolyeyi, Estella’nın genç boynuna takarken bunun bir gün kendisinin olabileceğini ve çok yakışacağını söyleyerek iltifat etti. Sonra da benimle iskambil oynamak istediğini ve seyretmek istediğini söyledi.

Estella, bu duruma tepki gösterip benim sadece “yontulmamış bir köylü çocuğu” olduğumu söyleyince Miss Havisham’ın alçak bir sesle bunun beni, yüreğimden yaralayabileceğini söylediğini duyar gibi olmuştum ama yanlış duyduğumu düşündüm. İlk elimiz daha bitmemişti ki Estella, valelere “oğlan” dediğimi, ellerimin çok kaba ve kunduralarımın da çok biçimsiz olduğunu söyledi. Bugüne kadar ellerimden utanmak, hiç aklıma gelmemişti. Oysa şimdi onlara başka bir gözle bakıyordum. Biz iskambil oynarken Miss Havisham bir ceset gibi oturuyordu.

Kararlaştırılmış olan başka bir günde yine Miss Havisham’lara gittim, kapıyı tekrar Estella açtı. Yolu göstermek için önümde şamdanla yürürken birden durdu, yüzünü bana iyice yaklaştırıp güzel olup olmadığını sordu. “Çok güzel” olduğunu söylediğimde bu sefer de çok kırıcı olup olmadığını sordu. “Geçen günkü kadar değil,” dediğimde birden parlayıp bütün gücüyle suratıma bir tokat attı. “Şimdi kırıcı mıyım peki?” diye sorup, pis küçük bir domuz olduğumu söyledi. Beni ağlamaya teşvik ediyor, niçin ağlamadığımı soruyordu. Oysaki o an için için ağlıyordum.

Merdivenden çıkarken esmer, iri bir adam gördük. Sonradan bu adamla ne kadar yakınlaşacağımızı, o sırada bilemezdim.  Bahçede gezerken bir pencereden içeri bakınca sarı saçlı ve solgun benizli küçük bir beyefendi ile daha göz göze geldik. Şaşırmıştım. “Dövüşmek isteyip istemediğimi” sorduğunda “İstiyorum” demekten başka bir şey elimden gelmezdi. Dövüşmeye başladık, durmadan sırtüstü yuvarlanıyordu. En sonunda soluk soluğa ayağa kalkarak benim kazandığımı söyledi.

Dış avluya çıktığımda elinde anahtar desteleri olan Estella, yine beni bekliyordu. Gözleri parıl parıldı. İstersem onu öpebileceğimi söyleyip yanağını uzattığında bir öpücük kondurdum. Bu gelip gitmeler, uzun zaman boyunca sürdü. Bir gün Miss Havisham, Joe’yu çağırıp ona yirmi beş altın verdi ve artık Gargery’nin hizmetinde olduğumu söyledi. Bunun üzerine Pumblechook Amca, çıraklığa hemen başlamam gerektiğini söyleyince belediyeye gittik. Böylelikle yasal yollardan resmi çırağı olarak Joe’nun yanında işe girdim.


Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.

 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mustafa erkan
Mustafa erkan - 1 yıl Önce

Yönetmen senarist açısından baktığında sayfaya çok harika eserler var
Tebrik eder başarılar dilerim