Giritli Miralay Hasan Bey'in dönüp dönüp bakılası mezartaşı

Mezarların içerisinde özellikle bir tanesi var ki, insanın yoldan geçerken dönüp dönüp bakası geliyor. Bu, bakıldığı zaman bir denizciye ait olduğu hemen fark edilen Giritli Miralay Hasan Bey’in yelkenli mezarıdır. Nidayi Sevim yazdı.

Giritli Miralay Hasan Bey'in dönüp dönüp bakılası mezartaşı

Eyüp Sultan Camii meydanına cepheli, Sokullu Mehmed Paşa Türbesi yanı başında, kare planlı, çatılı narin bir yapı vardır. Vaktiyle Şeyhülislam Ebussuud Efendi burayı sıbyan mektebi olarak yaptırmış. Daha sonraları Daru’l-Hadis olarak işlev görmüş. Günümüzde ise Eyüp Müftülüğü himayesinde çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bu yapının hemen önünde küçük sayılabilecek bir hazire vardır. Hazirede başta Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve yakınları olmak üzere, Hattat Vahdeti Efendi gibi devrin önemli şahsiyetlerinin kabirleri vardır. Diyebilirim ki Osmanlı mezar taşları açısından Eyüp Sultan, İstanbul’un; bu hazire de Eyüp Sultan’ın prototipi niteliğindedir. Hat sanatı, taş işçiliği ve bünyesinde barındırdığı farklı mezar taşı örnekleriyle bu böyledir.

Mezarların içerisinde özellikle bir tanesi var ki, insanın yoldan geçerken dönüp dönüp bakası geliyor. Bu, bakıldığı zaman bir denizciye ait olduğu hemen fark edilen Giritli Miralay Hasan Bey’in yelkenli mezarıdır. İstanbul’da birkaç örneği vardır bu tür mezar taşlarının. Bunlardan biri de Tophane’de Kılıç Ali Paşa Camii haziresinde bulunan ve Ateş Mehmed Paşa’ya ait olan yine yelkenli ve kırık direkli denizci mezar taşıdır. Hasan Bey’in muhteşem yelkenli denizci mezar taşını seyredenler kendilerini adeta bir denizin ortasında gibi hissediyor. Biyografisinin yer aldığı baş şahidesi ne yazık ki günümüze kadar ulaşamamıştır. Mezar taşı ile ilgili bilgilere de çeşitli kaynaklardan ulaşabiliyoruz.

Acaba bu zulmü Yunanlılar mı yaptı?

Gemi direği şeklinde yükselen yelkenli ayak taşı yaklaşık iki metre civarındadır. Az önce de zikrettiğimiz gibi gayet ihtişamlı ve son derece dikkat çekicidir. Bu tür mezar taşlarında, diğerlerinde de olduğu gibi, direğin uç kısmı kırık izlenimi vermektedir. Kırık direk, sembolik olarak ruh ile bedenin ayrıldığı anlamına gelmektedir. Ortada yükselen silindirik taşın hemen altında bir gemici çarkı, onun biraz üzerinde ucuna zincir bağlı denizci çapası, gemici dürbünü ve bunların üzerinde çapraz olarak bağlanmış yelken tasvirleri bulunmaktadır.

Giritli Hasan Bey hakkında fazlaca malumatımız yok. Kaynaklarda cam ve ayna tüccarı Ahmed Efendi’nin damadı olarak geçer. Mehmet Nermi Haskan, Eyüp Sultan Tarihi isimli eserinde Miralay Giritli Hasan Bey hakkında şu bilgileri verir: “Girit isyanı sırasında Yunanlıların Arkadi isimli meşhur kaçakçı (korsan) gemisini, bütün mühimmat ve levazımatı ile birlikte 22 Ağustos 1867 gecesi sabahı zapt ederek İstanbul’a getirmiştir. Bu sırada kendisi İzzettin Vapuru’nun komutanı idi.” Hasan Bey’in mezar taşına reva görülen bu durumu düşündükçe “acaba bu zulmü Yunanlılar mı yaptı intikam amacıyla?!” demeden edemiyor insan.

2000’li yıllarda mezarın parçalanmış baş şahidesinin bir kısmı hâlâ yerinde idi

Hasan Bey’in biyografisinin yer aldığı ve günümüzde kaybolan baş şahidesi ile ilgili Tanju Cantay’ın, 1987 tarihli “İstanbul’un Kırık Gemi Direkli Gemici Mezarları” başlıklı yazısında bazı malumatlar vardır. Cantay tarafından, baş taşının kırık üç parçadan ibaret olduğu, taşı çevreleyen güllü yapraklı süslemelerin yer aldığı, kitabesinin celi sülüs hat ile yazıldığı ve tepeliğinde iri bir subay fesi olduğu dile getirilmiş, dönemin Türk sanatı unsurlarını başarı ile bütüne kattığı ifade edilmiş ve plastik açıdan önemine değinilmiştir.

Tülin Çoruhlu ve Yaşar Çoruhlu da, Eyüp Sultan sempozyumları kapsamında sundukları “Gemici/Denizci Mezar Taşlarına Dair Bir Değerlendirme” başlıklı tebliğlerinde Giritli Hasan Bey’in mezar taşına da yer vermişlerdir. Verdikleri bilgilere göre 2000’li yıllarda mezarın parçalanmış baş şahidesinin bir kısmı hâlâ yerindedir ve en azından üzerinde isim ve tarih yazısı vardır. Tülin Çoruhlu ve Yaşar Çoruhlu, günümüze ulaşamayan kitabe hakkında ayrıca şu bilgileri verirler: “Beyaz mermerden şahideli olarak yapılmış kapalı mezarın baş şahidesi kırık olarak yerde yatmaktadır. Parçası eksik olan şahide üzerinde kitabe yer almaktadır. Mevcut son dört satırını ihtiva eden parça üzerinde tarih ve isim yer almaktadır. (Miralay Giridli Hasan bek... Sene:1315 (1898)   Şahidenin akantus yaprakları ile çevrili elips şeklinde bir levha olduğu anlaşılmaktadır.”

Kırık mezar taşı parçaları sahipsizlikten kimvurduya gidecek

Miralay Giritli Hasan Bey’in mezarının bulunduğu hazirenin duvarı dibinde molozlarla karışık kırık mezar taşı parçaları var. İhtimal ki kaybolan şahidenin parçaları buradadır. Lakin bunu kime nasıl anlatacağız?! Aslında müsaade edilse biz bu görevi üstlenir ve parçaları bir araya getirebiliriz. Lakin böyle bir şeyi dile getirdiğimiz an hazirenin artık kilit altına alınacağını ve bir daha buraya giremeyeceğimizi adımız gibi biliyoruz. Zira benzer durumları sıkça yaşıyoruz.

Mesela bilim tarihimiz açısından son derece önemli, hatta önde gelen birkaç isminden biri olan ünlü uzay bilimcimiz Ali Kuşçu’nun mezarının başına gelenler bu minvalde manidar bir örnektir. Mezarının yer aldığı Eyüp Sultan Efendimizin türbesi arkasındaki alana girişimiz yasak. Fotoğraf dahi çekemiyoruz. Ne zaman işimiz düşse, Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü’nden izin almamız ve yetkililere yazılı belge göstermemiz gerekiyor. Bütün bu engellemelere rağmen yine de olup bitenlerden bir şekilde haberdar oluyoruz.

Yakın zamanda bahsekonu hazirede bazı ağaçlar kurumuş ve kesilmeyi bekliyordu. Defalarca ikazda bulunduk, “bu kurumuş ağaçlar bir gün sert bir rüzgârla yerle yeksan olur ve çevreye de ciddi zarar verir, bir an evvel kesilmelidir” diye. Hatta yoldan geçen insanlara da zarar verebilirdi bu devrilen ağaçlar. Korktuğumuz başımıza geldi. Rüzgârlı bir havada kurumuş devasa ağaçlardan biri devrildi. Birkaç mezar taşı da zarar gördü. Allah’tan yoldan geçen insanlara bir zarar gelmedi. Ancak 500 yıldır ayakta kalmayı başaran Ali Kuşçu’nun ayak taşı paramparça oldu. Şimdi öylece orada duruyor. Elbette her zaman olduğu gibi kimse sorumluluk kabul etmeyecek. Bu saatten sonra hiç olmazsa özel bir ekip kurularak Miralay Giritli Hasan Bey ve ünlü bilginimiz Ali Kuşçu’nun mezar taşı parçaları bir araya getirebilir diye düşünüyorum. İhtimal ki 5-10 sene sonra Ali Kuşçu’nun kırık mezar taşı parçaları da sahipsizlikten kimvurduya gidecek. Tıpkı Giritli Hasan Bey’in mezarının baş şahidesi gibi.

Böyle üzücü ve asap bozucu yazılar kaleme almaktan biz de pek hazzetmiyoruz. Lakin akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz, yani konunun esas muhatapları çok daha önemli işler peşinde koşturduğu için, çaresiz mahalle sakini olarak iş yine bize düşüyor. İç açıcı ve moral verici yazılarda buluşmak ümidiyle hoşça bakın zatınıza efendim…

Nidayi Sevim

YORUM EKLE
YORUMLAR
Atila ŞENGÜL
Atila ŞENGÜL - 2 yıl Önce

Yazınızı okudum çok etkilendim. Devlete ömrünü verip hizmet edenlerin kabirleri; kiliselerin onarılıp hizmete açıldığı bir dönem de, böyle olmamalıydı.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Saygılarımla.