Alemleri yoktan var eden Allah-ü Teala Hazretleri ayet-i kerimesinde mealen ‘’Kulları içinde ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar"(1) buyurmaktadır. Yani Allah’ın emirlerine uyup,yasaklarından içtinap edebilme meziyetini alim kullar diğer kullara nazaran daha iyi ifa edebilirler. Zira kalplerin süruru, gözlerin nuru, sertacımız olan Kuran-ı Kerim’de ‘Rabbim ilmimi arttır de’(2) buyrularak insanoğlunun artması için dua etmesi gereken en önemli şeyin değil para, mal, mülk, makam sadece İlim olduğu beyan edilmiştir. Buradan ilmin yüceliğini ve Alimlerin değerini anlayabiliyoruz. Alim Allah’tan daha iyi korkar çünkü onların idrak ve ferasetleri, izan ve letaifleri diğer insanlardan daha çoktur.

Sahip oldukları ilim sayesinde kainatı nazar-ı dikkatle seyrettiklerinde normal insanların göremediği incelikleri görürler ve bununla birlikte zerreden kürreye her nesnenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet olduğu bilinciyle hareket ederek her an Allah ile birlikte olurlar ve böylelikle Allah-ü Zülcelal’in azamet ve yüceliğini idrak ettikçe ondan daha çok korkarlar. Türk şiirinin medarı iftiharlarından olan Fuzuli’nin dediği gibi:
“Olsa istidad-ı arif kabil-i idrak-i vahiy
Emr-i Hak irsaline her zerredir bir Cebrail…”

Yani arif-i billah o kimsedir ki her zerrede bir ayet görme istidatı ona bahşedilmiştir. Biz normal insanlar daha kendi önümüzü bile göremez ve çevremizde olan çoğu şeye idrak ve şuur kanallarımız kapalıyken hatta bu zaaflarımız yüzünden kimi zaman hoyratça davranabiliyorken Allah’ın salih ve alim kulları her nesnede Allah-ü Teala’nın vahdaniyetini ve azametini müşahede ederler dolayısıyla değil eşref-i mahlukat olan insanı incitmeyi, hayvanlara, bitkilere hatta cansız varlıklara bile kötü davranmayı düşünemezler. İşte bu müşahedat tasavvuf yolunda Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şühud gibi iki kavram üzerinden tabir edilmiştir fakat bunlar bahs-i diğer olduğu için daha fazla tafsilata girmeye lüzum görmüyorum.

Yani arif-i billah o kimsedir ki her zerrede bir ayet görme istidatı ona bahşedilmiştir. Biz normal insanlar daha kendi önümüzü bile göremez ve çevremizde olan çoğu şeye idrak ve şuur kanallarımız kapalıyken hatta bu zaaflarımız yüzünden kimi zaman hoyratça davranabiliyorken Allah’ın salih ve alim kulları her nesnede Allah-ü Teala’nın vahdaniyetini ve azametini müşahede ederler dolayısıyla değil eşref-i mahlukat olan insanı incitmeyi, hayvanlara, bitkilere hatta cansız varlıklara bile kötü davranmayı düşünemezler. İşte bu müşahedat tasavvuf yolunda Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şühud gibi iki kavram üzerinden tabir edilmiştir fakat bunlar bahs-i diğer olduğu için daha fazla tafsilata girmeye lüzum görmüyorum.

‘Peygamber Varisi’ olan alimler her devirde İslam uğruna mücadele ve mücahedeleriyle, fisebilillah gayret ve mesaileriyle büyük hizmetler etmişlerdir. Bütün bunlarla beraber ‘Ahlak-ı Hamide’yi yani Peygamberimizin güzel ahlakını hal-ü hayatlarında tatbik ederek insanlara numune olmuşlardır.

Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri de bu alimlerden birisidir. Onun din-i mübin-i İslâm yolundaki halisane gayret ve fedakarlıklarını, ömrünü ve sağlığını bu yolda vakfetmesini anlatmaya satırlar kafi gelmeyecektir. Bu yüzden sadece onun Peygamber Efendimizin hayatından miras olarak aldığı ve yerine getirildiğinde büyük bir toplumsal iyileşmenin meydana geleceği muhakkak olan ahlaki faziletlerinin yansıması bazı nasihatlerini ortaya koymaya çalıştık.

Bu nasihatleri bizlere intikal ettiren kişi Efendi Hazretleri’nin akrabası olan Osman Eslek amcamızdır ve bu nasihatler 1995 yılında Samsun Yeşilpelit 19 Mayıs öğrencilerine verilen bir konferanstan derlenmiştir. Süleyman Efendi hazretleri Osman Eslek amcaya bu nasihatleri sıralamadan önce; “Evlâdım! Bu beş hususa riayet edersen hem cemiyette itibarın hem de ahirette yerin iyi olur” buyurmuşlardır. Beş maddede toplanan güzel nasihatler şöyledir:

Evladım!

1- Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evlâdım! Ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan “söz” olur ve seni cennete götürür, tutmazsan “köz” olur. Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülâlesine akseder, hepsini hayra götürür.

2- İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevazu sahibi ol. Zira en halis ziynet alçak gönüllülüktür. Mütevazı olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz. Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra hâlini sor, işini hallet. Sakın ha, “bugün git yarın gel” deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan on parmağım yakanda olacaktır. Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev. İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. “Ben niye onun yerinde olmayayım” deme, elindekinden de olursun. “Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin” diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır. Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur.

3- Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Çalışmak ibadettir” buyuruyor. Evlâdım! Alın teri olmadan hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsulünü al, komşuna ver, ağaç dik... Sadaka-i cariye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir. Bunun için biz, heykel dikmeyeceğiz, yeşil ağaç, yeşil abide dikeceğiz. Bir dut ağacı 400 sene, ceviz ağacı 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik, çiçeği şifalıdır. Bursa’da Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin diktiği bin senelik çınarlar var. Ben bekârken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum. Ben reklamı sevmiyorum, kendini methetmek gibi oluyor. Bu yüzden herkese söylemedim, fakat sen bil. Benim Fatih ve Beyazıt Camii yanında birer tane çınar ağacım var.

4- Bildiğini öğret, temiz ol ve temizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir (nurlandırıcı) kişi demektir. Öyleleri var ki üç fakülte bitirir de hasedinden, kıskançlığından dolayı hiçbir şey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir. Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola pislik atmışsa) sen, onu ayağının ucu ile örtüver...

5- Günde en az bir kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat en “içten geleni” de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken, “Ey Allah’ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmayı nasip eyle” diye dua ederim. Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Veren el, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir buyurmuşlardır.

Bu son maddeyi aktardıktan sonra Osman Eslek Amca bir hatırasını naklediyor.
‘Muğla’da memuriyetimin ilk günü evimden çıkıp işime gitmek üzere caddeye çıktığımda bir belediye işçisinin sokağı süpürmekte olduğunu gördüm ve “Selamün Aleyküm hayırlı sabahlar kolay gelsin kardeşim” dedim adam büyük bir şaşkınlıkla döndü ve yüzüme dik dik baktı “Sağol” dedi demek ki daha önce hiç kimse bu şekilde selam vermemişti. Orada vazife yaptığım yıllar boyunca dikkat ettim ki o adam benim evimin girişini temizlerken daha titiz davranıyordu.’ İşte bir selamın neticesi… bir de bunun yani insanlara değer vermenin,onları mutlu etmenin ahiretteki karşılığını düşünelim. Bir Hadis-i Şerifle nihayet verelim Nebiler Sultanı (s.a.v) “İman yetmiş (veya altmış) küsur şubedir En yükseği, ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ demek; en aşağısı ise eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür.” buyurarak güzel ahlak sahibi olmanın ve insanların sıkıntılarını gidermenin de imandan bir cüz olduğunu dolayısıyla ameli ibadetlerin yanında ahlakın ve iyi insan olmanın da ehemmiyetini veciz bir şeklide terennüm ederek günümüzün maalesef yozlaşmış,kof ve ahlaktan uzak bazı şekilci muhafazakarlarına asırlar ötesinden sesleniyor.

Recep Karaca