Edebiyat’ın, Mavera’nın engin sularına dalmış bir güzel şiir kahramanı; Alaeddin Özdenören. Büyük Doğu ile başlayıp, Diriliş ve Edebiyat ile devam eden Mavera Müslümanları kuşağının, şair ve mütefekkir alayında kıdemli bir asker. O, pek sevdiğimiz 7’den biri. Kardeşliğin, dostluğun en güzelini yaşadığını hem kendisinden, hem de yakın çevresinden biliriz. Ruhunu her an şiirin sardığını, daha lise yıllarından itibaren bir an dahi şiir olmaksızın düşünmediğini çok sık vurgulayan, ailesi ve dostlarıyla ilgili hatıralarını anlatırken de şiirin imkânlarından en güzel şekilde istifade eden Alaeddin Özdenören, kendisinin tabiriyle yoksulluk çekmeden yaşamıştır.
Şairin unutamadıkları
Maraş’ta, lise yıllarında, saatlerce İkinci Yeninin şairlerini okuduklarını belirten şair, şiir, deneme, inceleme ve hatıra türünde eserler vermiş, kendi hayatı, ailesi ve arkadaşları ile ilgili anlatılanların belki biraz daha ayrıntılı yanlarıyla beraber bilinmeyenlerini de “Unutulmuşluklar” kitabında anlatmıştır. Sadece hayatı ve hatıraları değil, öğrencilik yıllarını ve bu yıllardaki itirazlarını, 1960 ve 1980 ihtilallerinin soğuk, zehirleyici, öldürücü nefesinin insan üzerinde bıraktığı tahribatının Maraş ve ülke genelindeki gözlemlerini; Tunceli, Malatya, İstanbul arasında geçen gençlik yıllarının heyecanını, vekil öğretmenliği yaptığı dönemdeki eğitimsizliği ve en çok da şiiri görürüz bu kitapta. Çünkü kitabın yazarı bir şairdir. Şiirle, şiir gibi yaşanmış bir ömür. Kitabın tamamında gülümser durur şiir. 1957 yazında, Maraş’ta evin damındaki cibinliğin içinden bir yıldızın kaymasını bekler ki, şiir yazmak için dilek tutabilsin.
“Kendi Diliyle Cahit”i, şairin en yakınında bulunmuş biri olarak yine şairin kendi mısralarıyla anlatır. Ve yazının sonunu da, genç yaşta evladını kaybetmiş bir baba hüznüyle getirir:
“Ölümün Gülümseyen Yüzü” ise dostluğun ve kardeşliğin çok ötesine geçmiş bir Cahit Zarifoğlu yorumu ile karşılar bizi:
Generalin Mezarı
1982 yılında, devletin yıkılmasını istediği ve bunun için de ulaklar gönderdiği suçundan DGM’de yargılandığı yıl, Ankara’da, Karşıyaka mezarlığına ikiz kardeşi Rasim Özdenören’le babalarını ve oğlu Kerem’i ziyarete giderler.
“Mezarlığı dolaşırken birden karşımıza heyulâ gibi bir mermer dikildi. Üzerinde kolum kadar harflerle döşenmiş bir kelime: General. Ve bana sanki kaidenin üzerinde siyah bir bayrak dalgalanıyormuş gibi geldi. Ve bütün ölüler bağırıyordu: Yaşasın General.”
İlginç sayılabilecek ama bizce dikkate değer olan hemen hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan Alaeddin Özdenören’in, yakın çevresindeki isimlerin yanında, felsefi ve düşünsel konuları ele aldığı, çocukluğunda karşılaştığı ve kendisini derin üzüntülere salan olayları da içeren kitabını, sonlara doğru daha çok kitap ve bazı eserler üzerine yoğunlaşmış olarak görürüz. Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Ramazan Dikmen, Cemal Şakar ismi sıkça zikredilen isimler olup Cemal Süreya, Fethi Gemuhluoğlu, Niyazi Zarifoğlu, Sait Zarifoğlu, Hasan Aycın, Yusuf Ziya Cömert, Şaban Abak, Faruk Uysal isimleri de doğrudan bir yazı ya da konu etrafında zikredilir.
Alaeddin Özdenören, Cemal Süreya’nın ilk eleştirmenidir. 1961 yılındaki tanışmalarında Cemal Süreya bunu kendisi söyler.
Sait Zarifoğlu’nun vefatının anlatıldığı bölümde, 1960 ihtilalinden sonra İstanbul Hukuk Fakültesinde Sait Zarifoğlu’nun mescit açtırmak için gösterdiği mücadeleyi ve zaferini ve Peyami Safa’nın da yazılarında Sait Zarifoğlu’na verdiği destek anlatılır.
Niyazi, Cahit ve Sait Zarifoğlu’nun vefatından sonra eş ve evlat ayrılığına daha fazla dayanamayıp vefat eden anne Zarifoğlu’nun “Allah’ım kıldığım namazları bir paçavra gibi yüzüme fırlatma. Allah’ım beni bağışla.” şeklindeki duasını da içli şairden okuruz.
Yağmur başlayınca sahile inip sırılsıklam oluncaya kadar dolaşan şairin “Unutulmuşluklar”ı söyleşilerle biter. Bunlardan ikisi şairin Akif İnan ve Kamil Aydoğan’la, beş tanesi ise çeşitli konu ve isimler etrafında Alaeddin Özdenören’le yapılmış konuşmalardır.
Yavuz Ertürk okumalıyız dedi
bu yazıyı yazarak bu kitaptan bizleri haberdar eden arkadaşımıza çok çok teşekkür ediyorumiyi ki kitaplar var