Şairin yaşadığı çağ ile irtibatı ve aradaki mesafe sık sık edebiyat dünyasında gündeme gelir. Şair çağının tanığı olmalı mıdır yoksa iç dünyasının bir tercümanı olarak mı şiirler kurmalıdır? Bu tür bir ikilemde şairin dünyaya bakış açısı ön plana çıkar. Şair dünyayı nasıl okuyorsa öyle sözler, imgeler toplar şiiri için.
Bir iç terennüm olan şiir şairin kimliği ile buluşunca asıl hüviyetine de kavuşmuş olur. Şiirin ruh hali şairin ruh haliyle birleşir ve ortaya çıkan sözler dizisi şiirin de imkânının sınırlarını belirler.
Emre Miyasoğlu, ilk şiir kitabı Bir Yetim Türküsü’nde kendi yetimliğinden başlayarak genişleyen bir coğrafyanın tüm yetimlerine içten selamlar gönderiyor. Babası merhum Mustafa Miyasoğlu’na ithaf ettiği kitabında Miyasoğlu, aşinası olduğu bir dünyanın da acı fotoğrafını sunuyor okuyucuya. Kitabın ithafı şu şekilde: “Babam ve hocam Mustafa Miyasoğlu’nun aziz hatırasına”
Elinde keskin bir kalem var Miyasoğlu’nun
Hem işi gereği hem de Müslüman duyarlılığı ile Türkiye dışındaki ülkelerle de oldukça yakın ilişkiler içinde olan bir şair Emre Miyasoğlu. Milli Gazete’nin dış haberler editörlüğünü yapan Miyasoğlu, dünyada olup biten ne varsa bunları yakından takip eden bir isim. Onun takibi sadece habercilikle kalmıyor; o, mazlumların yaşadıkları sıkıntılara kendini de ortak ederek onların sesini dünyaya duyurmak için elindeki en büyük silah olan dizelerini, cümlelerini kullanıyor.
Kitapta yer alan ve babasına ithaf ettiği “Bir Yetim Türküsü” adlı şiirini üzerindeki vebali itiraf ederek bitiriyor:
“Elimde keskin bir kalem bıraktın, baba
Ve boynumda bir vebal
Sen diye sarılmışım bir alev topuna
Öpe öpe sönsün umuyorum bu dünya”
Alev topu bir dünyanın ortasındayız. Şairin ifade ettiği bir yangın yerinde hassas bir yürek taşıyan kim olursa olsun “bana ne” deme lüksüne sahip olamaz. Daha da önemlisi Müslüman bir kalp sahibi bunu hiç diyemez. Bir vücudun azaları isek, yüreğimiz bütün insanlık için atmak zorunda. Bunun tercih hakkı da kabul edilemez. Emre Miyasoğlu’nun şiiri bu hassasiyetlerle kaleme alınmış bir şiir. Şair elindeki yazma nimetini keskin bir kaleme benzetiyor. Bu keskinlik kılıcın keskinliği ile aynı.
“Hüsna” şiirinde Esma’nın şahsında dünyanın direnen bütün yürekli insanlarına sesleniyor ve çağrısını yüksek sesle dile getiriyor Miyasoğlu:
“Her ölüm bir devrim Esma
Devril ve kalk yeniden ol
Bir daha dön ve yine öl
Ki şehrin duvarlarını devirsin
Ölüm sandığımız gözlerin”
İlk kitaplar önemlidir
Yazarların, şairlerin ilk kitapları önemlidir. Ortaya konan en somut poetikaları buluruz ilk kitaplarda. Bundan sonra yapacağı çalışmalarda ilk kitap, adının bir rehberi hüviyetindedir. Emre Miyasoğlu’nun ilk şiir kitabı bu bağlamda değerlendirildiğinde gayet başarılı bir çalışma olarak hafızalardaki yerini almayı hak eden bir kitap.
Dergilerle sıkı irtibatı olan, yazmayı kendisine bir sorumluluk olarak gören, edebiyatı ciddiye alan bir şair var karşımızda. Bunun ispatı hem yazdıkları hem de işletme mezunu olup yüksek lisansını Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yapmış olması gösterilebilir.
Akıcı bir dil ve imgelere boğulmayan açık bir şiiri var Miyasoğlu’nun. Bir yetimin içli ağıtlarını yakıyor olsa da yüksek sesli bir şiir kaleme alıyor. Sesinin ulaştığı her yer, dünya.
Küllerinden kan damlayan Bağdat, Kudüs, Şam, Kabil, Kahire, Arakan, Babil, Kartaca, Mısır var şairin şiirinde. Acıyla nefes alıp verenler var.
Emre Miyasoğlu bu duyarlılıklarını devam ettirdiği müddetçe ondan şifa niyetine geçecek şiirler okumaya devam etmemiz kaçınılmaz olacak. Bir Yetim Türküsü bunun ilk ipuçlarını verdi bizlere.
Mustafa Uçurum