Küçük yaşlarda dedesini kaybeden yazar, dedesini tanımaya çalışırken Abdülbaki Gölpınarlı'yı bulur. Gölpınarlı ile 1967 yılınında Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda tesadüfen tanışan yazar, aldığı davet üzerine Gölpınarlı'nın evine gider. Gölpınarlı, yazarı adeta sohbet iklimine çeker. Bu davet ile başlayan sohbetler, Gölpınarlı'nın Ağustos 1982’deki vefatına kadar devam eder. “Sosyal tarihimiz içindeki tarikatlar” noktasında yoğunlaşan bu sohbetler, yazar tarafından okuyucularına aktarılmaya çalışılmış. Ayrıca kitapta Gölpınarlı'nın hocaları ve dostları da yer almakta.
Melamilik ve Melamiler
Abdülbaki Gölpınarlı, hocası Fuad Köprülü'nün telkinleri sonucu bitirme tezi olarak, “Melamilik ve Melamiler” konulu bir tez hazırlar. Bir süre sonra bu tez kitap olarak yayımlanır. Alanındaki bu önemli eser, 1930'lu yılların başı itibarıyla aydınlar ve tasavvufa ilgi duyanlar arasında bir Melâmet rüzgârının esmesine neden olur. “Melamilik ve Melamiler” adlı eserin yayınlanması, Abdülbaki Gölpınarlı için üzerinde bir ömür boyu çalışacağı “Şarkiyatçılık” alanında iyi bir başlangıç oluşturur.
Gölpınarlı'ya göre Melamilik; öteki tarikatlara bağlı olanlara karşı bir yoldur. Bir kısım, tarikat erbabı özel kıyafet giyerek, özel ibadet yeri kurarak ve vakıflardan beslenerek faaliyetlerini sürdürmeye çalışır. Melamilik ise, bütün bunları reddeder. Melamilik, herkesi olduğu gibi kabul eden ve herkesin çalışması gerektiğini savunan bir yoldur.
Benim ayakkabılarımı kim çevirdi?
Gölpınarlı duygu yüklü ve sıra dışı bir insandır. Sevdiklerine karşı son derece mülayim, sevmediklerine karşı ise son derece sert ve müsamahasızdır. Sohbetleri esnasında mutlaka bir yol bulur ve etrafa takılır, aynı zamanda hazır cevaptır. Mizah yollu takılmalarda ve birilerini alaya almada üstüne yoktur.
Yazar, “Eğer Hoca’nın sohbetlerindeki mizahi takılmaları, nükteleri, fıkraları ve zekasının ürünü o hazır cevaplılığı not edilseydi, şimdi elimizde bu konuda bir kitaplığımız olurdu” diyerek, Gölpınarlı'nın mizahi derinliğini aktarıyor bizlere...
Konya Mevlana Müzesi Müdürü Erdoğan Erol'un yaşadıkları, Gölpınarlı hakkında bizlere biraz fikir verebilir sanırım. Abdulbaki Gölpınarlı, akşama doğru ziyaretçilerin az olduğu bir zamanda Mevlana'yı ziyarete gider. Müdür bey, Hoca’yı rahatsız etmemek için biraz geriden takip eder. Hoca içeriden çıkmadan müdür bey Hoca’nın ayakkabılarını çevirir. “Benim ayakkabılarımı kim çevirdi?” diye bağıran Hoca’ya müdür bey, “Ben çevirdim…” demek zorunda kalır. Bu cevap üzerine Hoca’dan iyi bir azar işitir. Adeta yerin dibine geçer. Müdür bey, bu olaya çok alınır. Daha sonra ayakkabıları çevirmenin, Mevlevihane’yi terk et anlamına geldiğini öğrenince, bu defa cahilliği yüzünden çok utanır.
Gölpınarlı'nın ince ruhu
Dostlarından Ali Alparslan, bir akşam Gölpınarlı'yı ziyarete gider ve kapıyı çalar. “Kim o?”, denilince “Ali kulunuz geldi…” diye cevap verir. Hoca, büyük bir neşe ile, “Buyursun gelsin…” der. Ali Bey, “Bir misafirimiz daha var…” adı Osman deyince, Gölpınarlı, “Defolsun gitsin!” diye bağırır. Ali Bey bu sefer, “Ama Osman'ın yanında bir de Ertuğrul'u var” deyince, Gölpınarlı, “Buyursun gelsin…” cevabını verir.
Çok çalışkan bir kişiliğe sahip olan Abdülbaki Gölpınarlı, pürüzsüz bir ahenkle düzgün cümleler kurar, bu cümlelerin içinde Arapça ve Farsça kelimelerin yer aldığı Osmanlı Türkçesi ile konuşurdu. Bu âleme yüzün üzerinde kitap, dört yüz kadar da makale bırakmış. Bıraktığı eserlerin arasında bir de Kur'an meali bulunmakta.
Gölpınarlı'nın vefatı, vasiyeti üzerine çok kimseye duyurulmamış, birkaç dostunun omuzları üzerinde son yolculuğuna uğurlanmış. Ebedi istirahatgahı, Üsküdar Seyyid Ahmet Deresi Mezarlığı’ndadır. Her yönüyle bu sıra dışı insanı tanıma fırsatını bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Allah rahmet eylesin...
Şakir Gönülce yazdı