‘Ey dünyanın eşekleri birleşin!..’

Turan Kışlakçı’nın “Eşekname” adlı kitabını okurken tavsiyemiz; ‘aklınıza mukayyet’ olmanızdır. Çünkü eşek bahsi mayınlı bir arazi gibidir, dikkat etmek gerekir. Yusuf Tosun yazdı.

‘Ey dünyanın eşekleri birleşin!..’

Peşinen söyleyelim; bu başlık bana ait değil. Son dönemin en yeni ve modernEşeknamekitabının yazarı Turan Kışlakçı’ya ait.

Gerçi biz Eşekname, yani nam-ı değer ‘Harname’ deyince daha çok Kütahya doğumlu ve gerçek adı Yusuf Sinanüddin olan  Şeyhi’yi (1371-1431) hatırlarız.  Bu eser Osmanlı’da eşekle ilgili yazılan birinci Harname’dir.

Bir de 15. yüzyılda yaşamış Tokatlı Molla Lütfi’nin yazdığı İkinci Harname vardır. Birincisi eleştirilerinden dolayı zindanda ölmüş; ikincisinin ise boynunu balta ile almışlar.

Geçtiğimiz yıllarda Üçüncü Harname’yi ise aslen Adıyamanlı olan sosyoloji profesörü Hayrullah Şanzumi yazdı. Bir nevi Harname geleneğinin üçüncü sürdürücüsü olan Şanzumi, bu ölüm korkusundan dolayı olsa gerek müstear isim kullanmış ve eserine de Üçüncü Harname adını vermiştir. Bir bakıma ‘ilm-i hal’ kitabı ya da ‘ruhname’ olan Üçüncü Harname; sadece bir hiciv ve mizah kitabı olmayıp ilmi olarak da orijinal fikirlerle dolu. Kısacası Şanzumi, kendini at sananlara bir nevi eşekliklerini ve de eşoğlu eşekliklerini hatırlatıyor Üçüncü Harnamesi’nde.

Şanzumi; bazılarına göre bir ‘deli’, bazılarına göre ise bir ‘veli’dir. Kimileri de onu ‘İnsan-ı Kâmil’ olarak görür. Ona ‘radikal’ diyenler de var. Halen aramızda yaşayan Şanzumi ile bir defa yüz yüze, bir defa da telefonla görüştüm. Ondan sonra sırra kadem bastı! Bana göre ise Şanzumi; beşerlikten kurtulmuş bir insan… Yani ‘Haze-l İnsan’…

Turan Kışlakçı ise bu Harname geleneğini sürdüren dördüncü kişi. Onu daha çok gazeteci yazar kimliği ile tanıyoruz. Ama yakından tanıdığımız kadarıyla içinde derin bir edebiyat cevheri de barındırıyor ve bu alanda önemli çalışmaları var. Onun Harname’si ise ‘Eşekname’ adıyla Tohum yayınlarından Temmuz 2019’da çıktı. İlk üç Harname’deki gibi bir çekincesi olmasa gerek ki mahlas kullanmıyor.

Turan Kışlakçı, son güncel, modern, bir o kadar ibret yüklü ve aynı zamanda türünün dördüncü örneğine aday Eşekname’siyle dikkatlerimizi gün geçtikçe eşekleş(tir)ilen fert ve toplumlara çekiyor. Bu vesileyle üzerinde eşekleş(tir)ilme operasyonu çekilen fert ve toplumların uyanmasına vesile olmayı bu fabl türüyle deniyor.

Malum Farsça’da ‘har’ eşek demek, ‘Harname’ ise ‘eşek kitabı’. Bir nevi Himaroloji (Eşek bilimi) demek de mümkün. Unutmamak gerekir ki, eşek topluma mal olmuş bir değerdir. Özellikle Anadolu’nun vazgeçilmez bir kültürel motifi yani…

Eşeklik baki kalacak

Görüldüğü üzere zaman ilerleyip çağ değişince Harname’lerin de farklı farklı versiyonları yazılıyor. Her ne kadar eşek artık ortalıkta fazla görünmez olsa da dillerden düşmüyor. Çünkü teknolojinin gelişmesi, modernitenin artması, şehirlerin büyümesi ile birlikte aslında eşekleşme ve de eşekleş(tir)ilme hızla artıyor. Öyle görünüyor ki; insanoğlu var olduğu sürece eşek, eşeklik, eşekleşme, eşekleş(tir)ilme baki kalacak. Ve tabi eşoğlu eşeklik de!...

Tarih boyunca neredeyse bütün toplumlarda hiç gündemden düşmeyen Arapların ‘hımar’, Farsilerin ‘har’, Kürtlerin ‘ker’, Almanların ‘esel’, Fransızların ‘ane’, Rumların’ gaudiri’, İngilizlerin ‘donkey’ dediği o nam-ı meşhur bizim merkep yani eşek’ten bahsediyoruz. Her ne kadar ‘karakaçan’, ‘uzun kulaklı’ olarak bilinse de nihayetinde eşek eşektir. Ha bir de eşeğin şeddelisi vardır ki ona da ‘Eşşek’ denir. Yani suya giden eşek tek ‘ş ‘ile; suya gidip dönmeyen eşek ise çift ‘şş’ ile anılır. Şeddeli ‘şş’’de hiddet artar haliyle.

Bu arada unuttuk söylemeyi eşeğin anavatanı Afrika’dır. Mısır’da MÖ 4000 yıllarında evcilleştirildiği tahmin ediliyor. Avrupa’ya MÖ 2000 yıllarında muhtemelen Anadolu’dan götürülmüştür.

Bir de eşeğin yavrusu vardır ki; ‘sıpa’ derler. Sıpanın küçüğü ise ‘kodok’tur. Hatırlatalım erkek eşeğin dişi at ile çiftleşmesinden ‘katır’ ortaya çıkar. Ama nankör(!) katır hep aslını inkâr etmiştir. Hani katıra; ‘baban kim?’ diye sorulduğunda, ‘dayım at’ cevabını vermiş ya... İşte öyle!…

Bu kadar meşhur olan eşek hakkında Aristoteles ‘Kullanma Kılavuzu’ yazmış, Neron’un  üçüncü eşi İmparatoriçe Poppe sütüyle yıkanıp güzelleşmek için dört bin tane eşek beslemiş zamanında. Büyük İskender ise eşeği lojistik ve mühimmat taşıyıcılığında kullanmış. Dahası Türk Silahlı Kuvvetleri 1990’lı yıllarda yaklaşık on yıl PKK’ya karşı mayın temizlemede kullandığı ‘Reşo’ adlı eşeği ‘üstün devlet nişanesi’ ile ödüllendirmiş.

Hakkını teslim edelim ki aynı zamanda ‘en güzel gözlü hayvandır’ eşek… Ama siz gene de bir eşeklik pardon yanlışlık yapıp sevgiliye ‘eşek gözlüm’ demeyin! Ne olur, ne olur!..

Bütün bunlara rağmen Ziya Paşa’nın da dediği gibi; ‘Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir.’ Peki atalarımız ne demiş eşek için; ‘Ölmüş eşek kurttan korkmaz.’ Öyle değil mi sizce de?

Bu kadar mı? Değil tabii!... Eşek deyip geçmeyelim. Antik Mısır’da tanrı Osiris’in can düşmanı Seth’in simgesi eşektir. Büyük Mısır Güneş Tanrısı Ra’nın sembolü de eşektir. Daha birçok kurum, kuruluşta eşek figürü dünden bugüne yerini muhafaza edegelmiştir.

Kur’an-ı Kerim ise (Cuma 5); ‘sırtında ciltlerle kitap taşıyan eşek’lerden bahseder ve; ‘seslerin en çirkinin sesin eşeğin sesi’ (Lokman 19) olduğunun altını çizer.

Ayrıca Hz. İsa (as) ve havarileri binek olarak eşeği kullanmışlar ve İncil’de anlatıldığına göre Kudüs’e eşek sırtında girmiş Hz. İsa.

Her yıl iki milyon civarında eşek öldürülüyor

Tabii en önemlisi modern dünyada insanın bir eşekten pek de farkı olmadığını görüyoruz. Gün geçtikçe ‘aptallaşan’ yani ‘eşekleşen’ bir insanlıkla karşı karşıyayız. Sizce abartıyor muyuz? Cevabını yıllar önce Mevlâna vermiş:

‘Eşek olduğunu bilmeyen hakikaten eşektir.’ Nasıl yani!?...

Hal böyle olunca Kışlakçı, Eşekname’sinin bir bölümünde yaptığı çağrısında tamamen haklı: ‘Ey dünyanın eşekleri gelin birleşin!’, yoksa eşek kafalılığınız daha başınıza çok iş çıkarır.  Dünyada her yıl iki milyon civarında eşek öldürülüyor. Özellikle de Çin’de… İlaç sanayinde, tıpta, kozmetikte… faydalanılıyor. Sadece etinden, sütünden, derisinden değil ve dahi gübresinden bile faydalanılıyor. 

İşte böyle!…

Ey eşekler! Birleşmekten, bir olmaktan, birlikte hareket etmekten başka bir çareniz mi var? Yoksa gün geçtikçe eşekleşmeye mahkumsunuz. Eşeklik etmeyin(!) tez elden birleşin!...

Merhum Dr. Şeriati’nin ‘Bilinç ve Eşekleştirme’ kitabından bir alıntıyla konuyu toparlayalım:

“Meğer bizi, biz üçüncü dünyalıları, biz doğuluları biz Müslümanları ne yaptılar? Önce dinimizi, dilimizi, edebiyatımızı, düşüncemizi, geçmişimizi, tarihimizi ve aslında ırkımızı ve her şeyimizi aşağıladılar. Onlar bizi ikinci sınıf insan kabul ettiler. Karşılığında onlar kendilerini o kadar üstün, yüce ve değerli gösterdiler ve bütün çaba, davet, arzu ve mücadelemizin batıya uşaklık etmek olduğuna bizi öylesine inandırdılar ki sonunda onlar gibi davrandık, onlar gibi hareket ettik, onlar gibi konuştuk ve onlar gibi yürüdük.”

Yani Batı’nın ‘Sömürgeleştirme’ faaliyeti aslında bir nevi fert ve toplumları ‘eşekleştirme’dir. Çünkü bilinçleri elinden alınan yani eşekleşen, eşekleştirilen birey ve toplumları yönlendirmek, sömürmek kolaydır.

Hasılı kelam; eşeklik ve eşekleş(tir)menin hızla yaygınlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Eşek ölür ama eşeklik baki kalır. Gelin eşek olmayalım ve eşekliğe, eşekleştirmeye geçit vermeyelim.

Gerek bir nevi muhalefet manifestosu olan Şanzumi’nin Üçüncü Harnamesi, gerekse Kışlakçı’nın Eşekname adlı kitabını okurken tavsiyemiz; ‘aklınıza mukayyet’ olmanızdır. Çünkü eşek bahsi mayınlı bir arazi gibidir, dikkat etmek gerekir.

Bizden söylemesi; ‘bu dünya eşeklik yapmaya değmez’, biline!...

NOT: Ey kari; konu Harname olunca haliyle yazının üslubu biraz ‘har’laştı. Sürç-i lisan ettiysek affoluna!...

 

Yusuf Tosun

YORUM EKLE