Ebu Nasr es-Serrac et-Tûsî’nin ölüm tarihi Hicri 378. Yani dördüncü yüzyılın sonu. Miladi olarak 980’ler; Gazali’den bir yüz sene önce... El-Lüma bugünden bin sene önce yazılmış bir metin. Kelime anlamı “parıltı” ya da “ışık” demek. Yani bu kitapla yazar bir şeye ışık tutmaya çalışıyor; bir konuya ışık tutmaya çalışıyor.
Peki neye ışık tutmaya çalışıyor? Aslında bir bilime, bir disipline… Lüma, bir parıltı yani parlama, bir ışık tutma ama çok güçlü bir ışık değil. Dolayısıyla bu sembolizmden hareketle şöyle düşünebiliriz: Lüma’nın yazarı Ebu Nasr es-Serrac mütevazı bir şekilde, tasavvuf hakkında bize derli toplu bir şey anlatmaya çalışıyor.
Bütününü anlatmak istiyor mu? Hayır.
Neden? Çünkü ‘Lüma’ bu. Yani bir ışık tutma...
Bütün konularına girmek istiyor mu? Hayır.
Neden? Çünkü ışık tutmak istiyor.
Bütün tartışmaları bize taşımak istiyor mu? Hayır.
Dolayısıyla bu kitap; mütevazı bir ışık tutma. Bir bakıma bir giriş gibi. Tasavvuf nedir sorusuna bir giriş gibi.
Yani bu eseri okurken biz “Lüma”dan beklentimizi bu önemli nokta ile sınırlı tutacağız. O, üç dört asırda teşekkül etmiş olan düşünceyi, hareketi, tasavvuf gruplarını, tasavvuf fırkalarını az çok bize tanıtıyorsa, az çok sorular hakkında bizi bilgilendiriyorsa bunu yeterli kabul edeceğiz.
Ekrem Demirli şöyle devam etti, derse:
Kitapların isimleri meselesi önemlidir, arkadaşlar. Kitabın isminin niye böyle seçildiğini düşünmeniz lazım. İkinci önemli nokta da: Biz bir kitabı tanıtırken veya ele alırken genellikle şöyle bir yöntemden hareket ederiz: Herhangi bir kitap aldığınızda önce içindekilere bir bakın! Yani dikkatli bir şekilde içindekileri okuyun. Özellikle akademik çalışmalarda böyle bir yöntem takip etmeniz ve şunu görmeniz lazım: “Bu kitap size neyi taahhüt ediyor.” Yani neyi anlatıyor ve ben burada ne bulacağım? Ben bu kitaptan şu şu şu konuları galiba öğreneceğim, demeniz lazım. Mesela; bu kitap bunu öneriyor da bir başka kitap neyi öneriyor? Aradaki fark nedir? Aradaki üslup farkı nedir? Aradaki muhteva farkı nedir? Bunlara dikkat etmek lazım. Dolayısıyla hangi konu olursa olsun, hangi kitap olursa olsun, içindekilere bakın; ne taahhüt ediyor?
Lüma’da, Ebu Nasr es-Serrac ne taahhüt ediyor ve benim neyi öğrenmemi murat ediyor? Ne için bu kitabı yazdı?
Bunu bir düşünmeniz lazım. Dolayısıyla kitabı tedarik ettiğinizde önce kitabın içindekilerde neler var bakın. Nasıl konular var?
Bu noktadan hareketle bu kitap hangi konulara ışık tutacak bakmaya başlayalım. Şimdi mesela birinci kısım. Şöyle başlayacak kitap: Tasavvuf, tevhit ve marifet. Buradan tam bir şey anlamadık. Yani marifet filan…ya da tevhit, marifet... Bunun bununla ne ilgisi var diyebiliriz. Tasavvufun tanımı ve bilimler arasındaki yeri… Buna ışık tutacak. Yani tasavvuf nedir? sorusuna ışık tutacak. Ve bilimler arasındaki yerini bize anlatmaya çalışacak. Anlıyoruz ki Lüma’nın iddiası, düşüncesi bir bilim olarak tasavvufu ele almak. Tasavvufun ne olduğunu, tasavvufun mahiyetini ortaya koymak ve tasavvufun öteki bilimlerle ilişkisi problemine değinmek.
Yazar bunu kaçıncı yüzyılda yapıyor? Dördüncü yüzyılda veya beşinci yüzyılın başında... Beşinci yüzyılda bir Müslüman aydın, bir Müslüman entelektüel problem olarak tasavvuf nedir sorusunu tartışıyor. Bu önemli bir konu.
Şimdi alt bölümlere biraz bakalım:
Diyor ki tasavvuf ve öteki bilimler… Bunlar zaten az çok bildiğimiz konular. Mesela tefsir, felsefe, fıkıh diye Hadis diye bilimler var. O zaman tasavvufun bunlarla ilişkisi nedir? Bu iyi bir soru. Çünkü bir şeyi anlayabilmek için onu anlamak yetmez aynı zamanda onun başka şeylerle ilişkisini de çözümlemek lazım. Başka şeylerden farklarını tespit etmemiz lazım vesaire. Serrac bizi aslında doğru bir yoldan götürüyor. Yani doğru bir soru soruyor.
Devam edelim. Örnekler veriyor. Diyor ki: Hadis ilmi ve hadisçiler... Çünkü Müslüman dünyada dördüncü, beşinci yüzyılda hadis ilmi diye ciddi bir ilim var. İki asır önce falan çok büyük hadis alimleri yetişmiş; İmam Buhari gibi İmam Müslim gibi İmam Nesai gibi… Çok önemli alimler yetişmiş… Bunlar alim, ilimleri ortada duruyor; acaba ‘Tasavvuf’ ne yapıyor yani tasavvuf, hadis ilmi gibi bir şey midir? Ya da mesela bizim tasavvuftan bildiğimiz büyük isimler, İmam Buhari gibi isimler midir? Bunu düşünmemiz lazım… Mesela, fıkıh ve fakihler yani tasavvufun fıkıh ve fakihlerle ilişkisi nedir? Ebu Hanife ile ilişkisi nedir? İmam Şafii ile ilişkisi nedir? Bunu da bir düşünmemiz lazım.
Ondan sonra ‘Tasavvuf ilmi ve Sufiler’ diye bir başlık gelmiş. Peki, tasavvuf neye karşılık geliyor? Yani bu tasavvuf dediğimiz şey tam olarak nedir? Bir de bunu düşünmemiz lazım.
Devam edelim yine başlıklardan. ‘Ehli İlim Arasında Sufilerin Yeri’ Neden böyle bir soru soruyor? Şunun için: Genellikle erken dönemde tam olarak bir ilim akla gelmiyor çünkü. Hareket akla geliyor, bir reaksiyon akla geliyor. İlim şeklinde pek düşünülmemiş tasavvuf; ilk başta. Fakat daha sonra tasavvuf birtakım süreçlerden geçerek pratikten nazariyeye doğru, pratikten-ameliyeden ilme doğru bir değişim yaşanıyor. Tasavvuf, ilmî olarak başlamamış ama ilme dönüşmüş bir hareketin adı. Serrac bize bunları anlatacak.
Dolayısıyla biz burada ilim ehlinin içerisinde tasavvufun yeri nedir, göreceğiz. Sufilere ilim ehli nasıl bakıyor değil mi? Mesela diyelim ki: Cüneyd-i Bağdadi, çok kıymetli bir adam olabilir ama kendi döneminde yaşayan bir müfessir ona nasıl bakıyor? Ya da kendi döneminde yaşayan bir hadis alimi ona nasıl bakıyor? Biz şimdi bugün Farabi’yi bir bilim adamı, büyük bir filozof kabul edebiliriz de kendi döneminde yaşayan bir adam nasıl kabul ediyordu? Düşüncenin anlaşılabilmesi için düşüncenin oluştuğu bağlama, düşüncenin oluştuğu ilişkilere dikkat etmemiz lazım.
Serrac aslında modern çağda en bilimsel yöntem kabul edilen bir yol takip ediyor. Yani o dönemle nasıl bir ilişkileri var; yaşadıkları dünya ile nasıl bir ilişkileri var; yaşadıkları bilim adamları ile beraber oldukları bilimlerle, bilim adamlarıyla nasıl bir ilişkileri var buna dikkatinizi çekmek istiyor.
Buraya kadar olan kısım bir bölüm. Sonraki bölümde; ‘Din İlimlerinin Özellikleri’ diye devam ediyor. Mesela, Sufi adı nereden geliyor? Tasavvuf bir bilim olmaktan ziyade bir hareket şeklinde ortaya çıktığı için, sonradan bilim haline gelince “Siz nereden çıktınız?” diye sordular. Bu nedenle “nereden geliyor” sorusunun cevabı tasavvufta önemlidir.
Sonrasında tekrar, “Tevhid, Marifet” başlığı açıyor. Neden, ikinci kez bu konuyu zikrediyor, düşünmek lazım. Bu özel bir konu. Çünkü baştan itibaren sufiler tasavvufu bir Tevhid konusu olarak ele alırlar. Dini hayatın en önemli meselesi veya dini anlatımın merkezinde olan kavram; tevhiddir.
Birinci bölümdeki genel girişten sonra ikinci bölüm geliyor ve Serrac bize genel bir giriş yapacak. “Tasavvuf nedir? Bilimlerle ilişkisi nasıldır? Ana konuları nelerdir? Sufi denince ne anlamak lazım… Tasavvuf denilince nasıl bir etimolojik derinlik bulacağız? vs. Bize iyi bir genel çerçeve verdi, bu bölümde.
Sonraki bölüm ise “Makamlar ve Haller” başlığını taşıyor. Biz derslerde bu kısmı tartışacağız, konuşacağız. Bütün bilimler içerisinde sadece tasavvufa mahsus olan tek konudur, bu. Biz mesela bir tasavvuf kitabında ne ararız? Aslında makamlar ve halleri ararız. Neden? Çünkü tasavvuf eğer bir ilim ise bunun meseleleri yani problemleri; haller ve makamlardır.
Bir bilim nasıl bilim oluyor? Diğerlerinden nasıl ayrışıyor? Bunu tespit için temelde dört tane soru sorarız.
- Mevzu
- Mesele
- Mebad
- Maksat.
Aristo’dan sonra ortaya çıkan bilim anlayışında “Bilim nedir?” sorusuna bu dördü üzerinden cevap verilir.
Bu konunun detaylarını başka bir derse bırakıp meselemize geri dönelim.
Demek ki yani tasavvufa mahsus olan şey neymiş? Makamlar ve haller… Tövbe, Rıza, Fakr, Sabır, Tevekkül, Vera, Zühd… Normal şartlarda tasavvufu öğrenmek için tekkeye giden bir adamın öğreneceği şeyleri öğreniriz bir tasavvuf kitabından. Bunlar temel konulardır…
Bunlar ana konulardır ve bu konular öğrenilirken kişinin başına bazı haller gelir: Murakabe, Yakîn, Muhabbet…
Sonrasında da Serrac bize “Sufilerin Kur’an anlayışı”nı anlatacak. Yani tasavvuf ve Kur’an-ı Kerim ilişkisi… Bu çok önemli bir konu. Çünkü mesela fıkıh okumaya başladığınızda ya da kelam hocalarının kitabını okumaya başladığınızda orada göreceksiniz ki Kur’an-ı Kerim bilginin kaynağı olarak kabul ediliyor. Ve Kur’an-ı Kerim’den nasıl bilgi çıkartacağımız, nasıl yorum çıkartacağımız temel bir mesele haline geliyor. Aynı meseleyi tasavvufun da temel bir meselesi haline getirerek “Biz tasavvufu Kur’an-ı Kerim’de bulmalıyız ya da Kur’an-ı Kerim’den delillendirmeliyiz.” dyor. Bu çok önemlidir yani dini düşüncenin din bilimlerinin oluşmasına sebep olan çok önemli bir noktadır. Neden?
Çünkü dini deliller Kur’an-ı Kerim ve sünnet olarak kabul ediliyor; Kur’an-ı Kerim’e ve hadis olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bilginin buradan çıkartılması lazım, bilginin buradan elde edilmesi lazım.
Tasavvuf nedir? Bir din bilimidir. Din bilimini ne demek? Bilgiyi ayetten çıkartan disiplin demek. Bunları konuşacağız.
Son bölümde de yazar, tasavvufa dair çeşitli konuları ele alıyor. Mesela tasavvufta adap meselesi yani sahabe bu dediklerimizi nasıl yapıyordu? Mesela namazı nasıl kılıyor, orucu nasıl tutuyordu? Aslen tasavvuf baştan sonra bir bakıma adap olarak düşünülebilir. Son kısımda artık uygulamaları ve örnekleri okuyoruz. Ve kitap Serrac’ın mektupları ve sema konusu ile hitama eriyor.
Kaynak: Ekrem Demirli, 2022-2023 Lisans Programı: Lüma’ Okumaları, 1. Seminer