22 Mart 1832’de yatağının yanı başındaki koltukta, ölmeden hemen önce dizlerindeki battaniyeye “W” yazarak ölen Goethe, ardında bıraktığı başyapıtların yanı sıra, Shiller’le dâhil oldukları “Sturm und Drag” akımı, sonrasında tüm dünya edebiyatını tek bir başlık altında toplamak için çalıştığı “Weltliteratur” kavramı ile Alman edebiyatını aşan bir isimdir. Diz battaniyesine çizdiği “W” adından dolayı mıdır, yoksa “Weltliteratur”den midir bilinmez ama düşünerek bu hayattan geçtiği aşikârdır.
Bütün ömrünü edebiyata adamış olan Goethe ve onun tek uğraşım dediği, Faust… 1770’te üzerinde düşünmeye başlayıp, 1775 yılında 26 yaşındayken kaleme aldığı Faust’u, ölümünden bir sene önce 1831’de tamamlamıştır. Ömrünü adadığı bu eser, öyle bir meselesidir ki; August Kestner’a yazdığı 29 Temmuz 1931 tarihli mektubunda; “…Vurgulamak istediğim bir konu da,- yine aramızda kalsın!- Faust’un ikinci bölümünü bitirmiş olduğumdur. Ne anlatacağımı, bir yerde, nasıl anlatacağımı uzun yıllardır biliyordum. Onu kafamda taşıyor, ancak, zaman zaman, yüzüme gelen yerleri oturup yazıyordum.” diye bahsini edecektir.
Tüm hayatını adadığı ve aslında bir ömür süren insana has buhranları Faust’la anlatır. 575 sayfadan, iki bölümden ve binlerce dizeden oluşan bu manzum tragedyayı okuduğunuzda sayfalardan yükselen Dante’nin kokusu sizde aşinalık hissi uyandırır. Çünkü bu eser biraz sizden, biraz bizden bahseder. Tam tamına da Goethe’den… Goethe öylesine Faust’tu ki; yaşamının son yıllarında Eckermann’la yaptığı konuşmalarda, akşam yemeklerinde sık sık Faust konuşulurdu.
Tiyatro eseri üzerine durur
Goethe’nin bütün ömrünü adadığı, varoluşsal buhranını kelime kelime anlattığı Faust, tıpkı kendisi gibi o ömür içinde gelişir. İlk bölümde okura ithafında Faust’u anlatır, hemen ardından bir tiyatro eserinin nasıl olması gerektiği üzerinde durur ve “Gökte Konuşma” bölümüyle eserin esas muhtevasını oluşturan metafizik boyuta giriş yapar. Önce bir sanat eserinin nasıl olması gerektiği tartışılırken, ardından gelen bölümde melekler, Mefisto, Tanrı ve insanın nasıl olması gerektiğini ele alınır.
Goethe bu eserini bölüm bölüm ve yaşamının tamamına yayarak oluşturmuştur. “Tiyatroda Ön Gösteri” bölümünü yazdığına ellili yaşlardadır. “Geri ver bana gençliğimi” bölümünü yazdığında ise eseri yazmaya başladığı tarihin üzerinden (1775-26) 25 sene gibi bir vakit geçmiştir. O halde; Goethe aslında parça parça yazdığı bu eseri bir bütün haline getirirken sıralamasını giriş bölümüne göre yapmıştır. Olgunluk çağına geldiğinde kitabın girişindeki bu sıralamayı yapmasındaki maksat; yani sanat tartışmasından başlayıp varoluşsal bir sancıya yönelerek okuyucuya; sanatı, insanlığın sonsuzluğu arayışında bir kapı olarak göstermek midir bilinmez. Bu yaklaşımında muhakkak ki “Sturm und Drang” etkisini hissetmek gerekir.
Bu mukaddimenin ardından iki bölüm gelir. İlk bölüm 25 sahne iken, ikinci bölümde 5 sahne var. İlk bölümde insanın buhranları, sancıları, bitmek bilmeyen sonsuzluk arayışları, Faust üzerinden daha sade bir dille anlatılır. İkinci bölümde ise birbirinden bağımsız konular işlenir. Goethe bu eseri yazarken kullandığı sade dilde mutlaka bir amaç üzerinden hareket etmiştir. Zira Genç Werther’in Acıları’na baktığımızda dille nasıl oynadığını görebiliriz. Bu gidiş ve gelişler, tüm o buhranlar aslında hayatın bir kopyasıdır. Hayatımıza, gençliğimizde koyduğumuz tek tez üzerinden devam etmeyiz. Puşkin Faust için “Modern zamanın İlyada’sı” der.
Faust üzerinden anlatılan buhranların yanı sıra; Goethe’nin 60 yılda tamamladığı bu eseri ile onun ve aslında arayış içerisindeki bir insanın adım adım olgunlaşmasını da izliyoruz. Hayata dair, ölüme dair, günaha dair, sevaba dair, meleklere dair, Yaratıcıya dair ve sonsuzluğa dair ne varsa hepsi bu kitabın meselesidir. Modern dünyanın örselediği ontolojik arayışlar içinde sıkışan ruhun çırpınışlarına, gelgitlerine şahit olacağınızı bilerek alın elinize bu eseri diyelim. Derin mevzuların, hassas ruhların, düşünen insanların pusulasıdır, Faust.
Kültürel değerlere not düşülüyor
Türk edebiyatında Faust’un yolculuğu daha önceleri parça parça çevirileri bir yana; 1926’da Galip Bahtiyar’ın bütün bir kitap olarak çevrilmesiyle başlar ve günümüze dek devam eder. Birçok incelemeye, çalışmalara konu olur, Faust. Ona rağmen iyi bir çevirisini bulmak 2000’li yıllara kadar pek mümkün olmadı. Ancak son zamanlarda yapılmış çeviriler içinde İclal Cankorel çevirisi en iyi olarak değerlendirilmekte. Üstelik İclal Cankorel sadece bir tercüme yapmamış, metinler arası geçişi, eserde göndermesi yapılan efsaneleri, mitolojik atıfları, dönemin kültürel değerlerini dipnotlarla sunarak okuyucusuna ışık tutmuş.
Çeviri olarak dahi başlı başına fark oluşturmuş olan İclal Cankorel, bu dipnotlarla da okuyucusuna harika rehberlik etmiş. Eser çevirilerinin yalnızca sıradan bir iş olarak görülmekten çıkartılıp edebiyata, kültür hayatımıza bir katkı sağlamak noktasına getirildiğinde fark işte bu kadar net olmakta. Doğu Batı Yayınları’nın esere verdiği kıymet daha kapaktan dikkatinizi çekiyor. 1536 yılında Orance Fine’nı De Studio Literarum’dan alınan bir detay içine,1840’da Julius Nisle’nin çizdiği Faust ve Mephisto’nun şeytanî antlaşmasından bir sahne yerleştirilmiş.
Kendimizi başkalarından dinlemek, en sevdiğimiz mesleğimiz değil midir? O halde herkesin vâkıf olduğu bir temayı, yaşamı efsaneleşmiş bir karakterin omuzlarına yükleyerek anlatan Goethe’ye kulak verelim… Tüm yaşamını adadığı ölümsüz eseri Faust’a...
Peki, tamam, sana bırakıyorum onu!
Kopart bu ruhu öz kaynağından
Ve sürükle, ele geçirebilirsen,
Kendi yolunda uçuruma doğru
Ve utan, itiraf edersen eğer;
Karanlık arzularının içinde bunalan iyi bir insan,
Asla ayrılmaz doğru yoldan.
Dedi Tanrı Mefistofeles’e…
Şeyma Kısakürek Sönmezocak, “60 Yılda Tamamlanan Eser Faust”, KO Kitabın Ortası dergisi, Temmuz 2018, sayı 16.