İnsan kadar değil, bireyin kendisi kadardır ufku. Zira insan tek türü olmayan bir varlık cinsidir. Kur’an-ı Kerim nazil oluşu itibarıyla kıyamete kadar tüm zaman ve mekânlardaki insanlara hitap ederken insanlara mahsus anlık değişkenlere, kulluk açısından ilerleyiş ve gerileyişlerine, ufuklarına uygun çağrılarda bulunur, mükâfatlar vadeder. Tüm insanlık için bu vaatlere kavuşmanın yegâne şartı tövbedir. Mümin için de mi? Aslında en çok mümin için…
Tövbe Suresi’ni tanıyalım
Tövbe Suresi Medine’de nazil olan surelerdendir; tamamı Medine’de nazil olan son suredir. Mushaf tertibinde dokuzuncu sure olup 129 ayettir. İsmini, kavram olarak “Tövbe”nin zikrolunduğu 104. ya da Tebük Savaşı’na mazeretsiz olarak katılmayan Sahabiler hakkında Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini müjdelediği 117, 118. ayetlerden aldığı nakledilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de besmelesiz başlayan tek suredir. Bunun sebebi olarak, Enfal Suresi’nin devamı olması ya da daha fazla tercih edilen görüşe göre müşriklere ültimatom içeren bir hitapla başlaması zikredilebilir. Efendimizin nazil olan ayetlerin surelerdeki yerlerinin belirlenmesi ve surelerin yerleştirilmesi tatbikinde, Tövbe Suresi’nin Enfal’den sonra kaydedilmesini emrettiği, fakat Besmele yazılmasından söz etmediği nakledilmiştir. Tövbe Suresi’nin Efendimize verilen ve Tevrat’ın muhtevasının tamamına denk gelen yedi sureden (Seb’-i tıvâl) biri olduğu haber verilmiştir.1
Tövbe Suresi’nde tövbe
“Tövbe” kelime manası itibarıyla dönmektir. Ancak bu dönüş, kişinin herhangi bir şeyden geri dönme istek ve ümidi kalmaksızın, önceki hâl ve fiilin günah olduğunu kabul ederek buna tercihen Allah’a yaptığı kesin dönüşünü ifade eder. Günümüz insanı için dinini İslâm’a dönüştürme, İslâm’ı kabul kararı bu sebeple tövbe olarak tarif edilmez. Dolayısıyla tövbe mümin içindir, kendisini Allah’tan uzaklaştıran her durumdan, günahtan, nedametle Allah’a dönüşünü tasvir eden bir kavramdır. Tövbe Suresi’nde tövbe kavramı, müşriklere hitaben Allah ve Resülü’ne karşı davranışlarından dönmeleri talebi, tövbenin Allah’ın izni ve dilemesiyle mümkün olduğu, Tebük Savaş’ından geri kalan münafıkların tövbe etmesi gerekliliği/tövbeye davet, Allah’ın kullarının tövbelerini kabul edici oluşu, tövbe eden müminlerin tövbe ile adlandırılması ve sureye adını veren hadisedeki müminlerin tövbesinin kabulü çerçevesinde zikredilmiştir.2
Hicretin 9. yılında sıcağın en şiddetli olduğu, meyvelerin hasat edileceği, ticaretin zirveye ulaşacağı mevsimde Allah’ın ve Resul’ünün davetiyle Tebük Seferi’ne çıkılmıştır. Surede “Zorluk saati”3 olarak adlandırılan bu sefere, iman ve amel bakımından olgunlaşmış, mallarıyla, canlarıyla imanlarının hakkını ifa etme gayretindeki müminlerden üçünün; kendilerine güven sebebiyle yaşadıkları ruhî tembellikle Allah, Resulü ve diğer müminlerden cihadda geride kalmalarına, sefer dönüşü onlar nezdinde Allah’ın emriyle dışlanmalarına, aşama aşama toplumdan ve ailelerinden tecride yol açmıştır.4 Onları bu kederden kurtaran ve ufuklarının ötesinde nimetlere kavuşturucu tek imkân ise tövbeleri olmuştur.
Tövbe Suresi’nin bir kısmı Tebük Savaşı esnasında, başlangıç ayetlerini ihtiva eden diğer kısmı da Tebük Savaşı sonunda nazil olmuştur. Bu sürece kadar müminler müşriklerle birtakım anlaşmalar yapmışlar ancak müşrikler bu anlaşmaların gereğini yerine getirmemişlerdi. Efendimiz Ebubekir’i hac emiri tayin ederek müminleri bu yılda hacca göndermiştir. Kafile yoldayken Efendimize surenin ilk ayetleri nazil olunca Efendimiz bunları Ali’ye öğreterek kafileye yetişmesini, Ebubekir’in bu emirleri Mekke’deki tüm insanlara ve müşriklere ilan etmesini istemiştir. Sureyle, müşriklerin bu ilandan dört ay sonra Mekke’yi terk etmesi, anlaşmayı bozmayan kabilelerin anlaşma şartlarına anlaşma sonuna kadar uymak şartına itaat emredilmiştir. Müminlerden ise verdikleri sözlere sonuna kadar sadık kalmaları ve anlaşmayı bozan taraf olmamaları istenmiş, imanın, İslâm’ın, amelin ve ahlâkın gereğini yapmanın onlara kazandıracakları müjdelenmiştir. Ayet-i Kerime’de, “Allah, mümin erkeklere de mümin kadınlara da -kendileri içinde ebedî kalıcı olmak üzere- altından ırmaklar akan Adn cennetlerini ve çok güzel meskenler vadetti. Allah’ın bir rıdvanı (rızası) ise daha büyüktür. İşte bu, asıl bu, en büyük saadettir.” buyrulmaktadır.5
Mânâsı açısından Tövbe Suresi 72. ayet-i kerime
İnsan için varedilmiş olan cennet ve ziyadesine/ötesine ulaşma vesilesi ve imtihanlar silsilesinin adı olan dünya, insanın kendi başına terk edildiği bir yurt değildir. İnsan, Kur’an ve Efendimiz’in rehberliği ile önce zihnî bakımdan ötelerin varlığından haberdar edilir, bunun boş bir hayalden ibaret olmadığı anlatılır. Tövbe Suresi 72. ayette Allah’ın vadetmesi/âdeta kuluna söz vermesi ifadesi, bunun en güzel örneklerinden biridir.
Surenin 71. ayetinde kulun böylesine büyük mükâfatlara kavuşması için önce kulluğunu izhar edici, imanının gereği olarak müminleri dost edinme, iyiliği emir kötülüğü nehiy, namazı ikâme, zekâtı ifa, Allah ve Resul’üne itaatle mükellef olduğu hatırlatılır. Bu gayrette olan mümin erkekler ve hanımlar için sonu olmayan cennetler olabildiğince genel ifadelerle tanıtılmıştır. Bu ifade tarzı insan miktarınca olan zihnin, ufkun, düşünce dünyasının, öteler hakkındaki tefekkürüne yöneliktir. Cennetle bitmeyen bu ikram, Allah’ın rızasının daha büyük oluşunun hatırlatılmasıyla devam etmiştir. Ehl-i Sünnet âlimleri rıdvanı, cennette Allah’ı görmek olarak tarif ederler. Surenin 21. ayetinde de iman edip hicret eden, malları ve canlarıyla cihad eden müminlerin Allah’ın rahmeti ve rıdvanı ile birlikte cennetlerle müjdelendiği zikredilmiştir.6
Allah’a dön!
Aslına/fıtratına, insan için yaratılana, Yaradan’ına dönmenin adı olan tövbe, cennet ve ötesi için; dini İslâm olmayan için de, dini İslâm olan için de olmazsa olmaz tek şarttır. Fikirleri, hâlleri, şartları an be an değişen insanın her namazın her rekatında Fatiha Suresi ile istikamete ulaşma isteği, iyi hâlde olanın daha iyi hâle, bu konumda olanın mevcut olandan daha iyisini amaçlaması, insanın ufku ötesinde nimete kavuşması, tövbe ile başlar. Arifler bu sebeple kulu Allah nazarından bakışa teşvik ederek, “Bir kişi için sevap olan bir husus diğer biri için günah olabilir.” demişlerdir. Efendimizden Tebük Seferi dönüşü “Bugün küçük cihaddan büyük cihada döndük.” naklolunması da bu hakikatin bir başka ifadesidir.7
Akile Tekin
Dipnot:
1 Bekir Topaloğlu, Tövbe Suresi, DİA, 2011
2 Metindeki sırasıyla ilgili ayetler için bkz: Tövbe Suresi 3, 5, 11, 15, 102, 104, 106, 112, 117, 118, 126
3 Tövbe Suresi, 117
4 Hadis-i Şerifte bu kimselerin Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye, Mürâre b. Rebî olduğu bildirilmiştir. Bkz. Buhari, “Megâzî”, 67, “Tefsir”, 9/1
5 Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990,1: 288
6 Fahreddin er-Râzî, et-Tefsîru’l Kebîr Mefâtihu’l Gayb, Dâru İhyâi’t Türâsi’l Arabi, Beyrut 1990
7 Aclûnî, Keşfu’l Hafâ