İnsan nasıl ki acıktığında, susadığında bu ihtiyaçlarını gidermek istiyorsa zihni yorulduğunda da dinlenmek, gönlünü hoş etmek, rahatlamak ve meşgalelerden bir nebze olsun uzaklaşarak nefes almak ister. Nitekim sürekli bir işle meşgul olmak, kişinin bir an olsun kendisine vakit ayırmaması, sürekli aklında yapılacak işlerin dönüp durması bir süre sonra kişiyi bıkkınlığa ve ruhsal sıkıntılara götürecek bir durumdur. İnsanın kendisine dinlenme fırsatı tanımaması fıtrat olarak yaratılışına zor gelecek bir hâldir. İnsan maddî ve manevî sorumlulukları bulunan bir varlıktır. Bu sorumlulukları yerine getirmeye çalışırken zaman zaman bedenen veya ruhen yorulur. Kendisine dinlenme fırsatı tanımadığı müddetçe mevcut sorumluluklarını yerine getirirken de çeşitli zorluklarla karşılaşır. Kişinin kendisini ve çevresindekileri rahatlatmasının dinlendirmesinin en kolay ve tercih edilen yolu ise eğlencelerdir. İnsan kendisine eğlenme fırsatını tanıdığında sorumluluklarını daha dinlenmiş ve motive olmuş şekilde yerine getirir.
Müslüman nasıl eğlenir?
Peki Müslümanlar nasıl eğlenir, ne tür şakalar yapabilir? Ümmetini her konuda anlayan, düşünen ve yol gösteren Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanın fıtratından gelen eğlence konusundaki ihtiyacını görmezden gelmemiş ve ümmetine bu konuda da yol göstermiştir. Bizler Müslüman olarak nasıl ki hayat ölçümüzü Resulullah’a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashab-ı Kirama göre belirliyorsak eğlenme, dinlenme ve rahatlamamızda da ölçüyü Fahr-i Kâinat Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashab-ı Kirama göre belirlemeliyiz. Efendimizin eğlencelerdeki vazgeçilmez kıstası, dinimizin genel prensipleri ve belirlemiş olduğu helal haram dairesinin sınırlarını korumak olmuştur. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İslâm’dan önce var olan eğlenceleri İslâm’ın sınırlarına ters düşmediği müddetçe yasaklamamıştır. Değiştirilmesi gerekenleri değiştirmiş, İslâm’ın sınırlarını aşan, hakları ihlal eden, sorumlulukları engelleyen oyun ve eğlenceleri kaldırmıştır.
Onların eğlencesi
O dönemin eğlence anlayışına baktığımız zaman düğünler, bayramlar ve sünnet gibi günler başta olmak üzere musiki, sportif faaliyetler, meşhur şairlerin şiir dinletileri, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashab-ı Kiramın kendi aralarındaki şakalaşmalar, yarış ve oyunlar ile karşılaşmaktayız. Efendimiz gerek hanımlarının gerekse dostlarının zaman zaman bu tür eğlencelerle eğlenmelerine izin vermiş hatta bazı zamanlarda kendisi de teşvik etmiştir. Mesela Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Aişe annemizin Ensar’dan bir genç kızın düğününü üstlenme isteğini kabul etmiş, ayrıca ona Ensar’ın musikiyi sevdiğini hatırlatarak gelinin evine def çalıp şarkı söyleyecek bir cariye göndermesini tavsiye etmiştir.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bayramlarda da ashabının eğlenmesini istemiştir. Kervan yolculuklarında ya da savaşa giden veya savaştan dönen orduya motivasyon, moral ve karşılama amacıyla da çeşitli ezgiler söylenmiş ve defler çalınmıştır. Musikiyi de bu şekilde İslâm’ın koyduğu sınırları aşmadığı müddetçe hayatın doğal akışında görebiliyoruz. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) döneminde bir eğlence türü olarak sportif faaliyetler de oldukça yaygındır. Bu eğlencelerin başında özellikle güreş gelmektedir. Efendimizin ve Ashab-ı Kiramın hem izlemekten hem de yapmaktan keyif aldığı bir spor olan güreşle alakalı rivayetlere baktığımız zaman Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizzat kendisinin de güreş yaptığını hatta dönemin en ünlü pehlivanı olan Rukane ile güreşerek onun sırtını üç kez yere getirdiğini görmekteyiz.
Bir eğlence türü olarak at ve develer için yarış müsabakaları düzenlemek de sevilen aktivitelerden olmuştur. Enes’in (Radiyallahu Anha) rivayet ettiğine göre Resulullah’ın devesi Adbâ, yarışta birinciliği başkasına vermezdi yahut yarışı başkasına kolay kolay bırakmazdı. Bir gün binek devesine binmiş bir bedevi geldi ve yarışta onu geçti. Bu durum Müslümanlara pek ağır geldi. Bu hâli fark eden Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur.” Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şekilde hem ashabıyla hoş vakit geçirip onların gönlünü hoş ederek dinlendirmiş hem de çok önemli bir kanunu bu eğlence vesilesiyle dostlarına ve onlar vesilesiyle de bizlere öğretmiştir.
Server-i Enbiya Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz.” buyurarak okçuluk, ata binmek ve yüzme faaliyetlerine de ümmetini yönlendirmiştir. Bu sporlarda hem insanı eğlendiren ve zihnen rahatlamasını sağlayarak dinlendiren bir yön bulunurken hem de kişiyi güçlü ve çevik kılacak yönler bulunur. Ayrıca onların eğlence hayatında çocuklar arasında yaygın olan oyunları da görmekteyiz. Çocukların oynadığı çeşitli oyunları yeri geldiğinde büyükler de oynamışlardır.
Yaşlılar cennete gidebilir mi?
Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashab-ı Kiramın kendi aralarındaki küçük şakalaşmaları oldukça meşhurdur. Mesela bir defasında Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelerek cennete girmesi için kendisine dua etmesini isteyen ihtiyar bir kadına, yaşlıların cennete giremeyeceğini buyurmuştur. Bu nükteli cevabı anlamayarak üzülen ve ağlayan kadına Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Yaşlı kadınlar cennete o hâlleriyle değil, genç ve güzel olarak girerler. Zira Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de; ‘Biz (cennete giren kadınları) defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kılmışızdır.’ buyuruyor.” şeklinde açıklamıştır.
Hem eğlenmek hem öğrenmek
Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashab-ı Kiramın eğlence anlayışına baktığımız zaman eğlenmenin yanı sıra mutlaka öğrenme, kendini geliştirme, savaş gibi durumlara hazırlanma, karşılıklı gönülleri hoş ederek uhuvveti kuvvetlendirme gibi amaçlar da görüyoruz. Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her konuda bizlere en güzel örnek olduğu gibi boş vakitlerimizi değerlendirdiğimiz eğlence faaliyetlerini de nasıl anlamlı ve amaçlı bir şekilde yapabileceğimiz konusunda da bize örnek olmuştur.
Onlar da zaman zaman eğlenmişler ama bu eğlencelerin hiçbirinde şeriatın sınırlarını aşmak, insana veya bir canlıya zarar vermek, onur kırıcı söz ve tavırlarda bulunmak, mümin birini korkutmak, yalan söylemek bulunmamıştır. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmetini bu tür durumlardan eğlence veya şaka amaçlı da olsa sakındırmıştır. Her durumu kuşatan İslâm insanın rahatlama, dinlenme ve eğlenme ihtiyacını da nasıl karşılayabileceğini bize Fahr-i Kâinat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile öğretmiştir.
Özlem Sarıkaya
Hüma dergisi, Sayı: 22