Dahasını iste ama acele etme!

Çokluklar, çoğalmasıyla bazen güç, çoğu zaman dünyevî ve uhrevî zayıflık getiren sorumluluklar çağından yazıyorum. Çoğaldıkça manevî açıdan altında kalacaklarımız hususunda bizleri uyaran Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizden dahasını isteyebileceğimiz bir şeyin Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğretildiğini biliyor muyuz? Bunun ne olduğunu Taha Suresi’nden keşfetmeye ne dersiniz? Akile Tekin yazdı.

Dahasını iste ama acele etme!

Taha Suresini tanıyalım

Kur’an-ı Kerim’in yirminci suresi olan Taha Suresi, yüz otuz beş ayettir. Mekkî surelerden olduğu kabul edilir. İsmini, surenin ilk ayetindeki huruf-u mukattaa harflerinden alır. Sure, Musa Peygamberin (Aleyhis selam) Allah Teâlâ ile konuşmasına atıfla Kelîm Suresi olarak da isimlendirilmiştir. Kur’an ayetlerinin Mekkî dönemde de yazılı nüshaları olduğuna ilişkin rivayetlerden en erken tarihli olanı Taha Suresi hakkındadır. İbn İshak’tan nakledilen bu rivayetlerde Taha Suresi’nin yazılı olduğu sayfayı okuyan Ömer’in (Radiyallahu Anh) ayetler karşısındaki hayranlığı ve Müslüman oluşu anlatılmaktadır.

Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Taha Suresi 77-79. ayetler hususunda şöyle buyurduğu nakledilir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye gelince Yahudilerin Aşure orucu tuttuklarını görmüş ve bu orucu onlara sormuştu. “Bu, Musa’nın (Aleyhis selam) Firavun’dan kurtulduğu gündür.” dediklerinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (ashabına) “Biz Musa’ya onlardan daha evlayız/layığız (yakınız). Bu orucu tutunuz.” buyurdu.

Kur’an-ı Kerim’in niteliği, haşyet sahiplerine bir öğüt oluşu ve indirilişi ile başlanan surede, vahyin Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sıkıntı, zorluk ve yük olmadığı vurgulanır. Daha önce de ilâhî vahyin emanet olarak verildiği peygamberlerden Musa’nın (Aleyhis selam) kıssası ile devam eden surede Allah’ın tekellümüne/ konuşmasına mazhar olan Musa Peygamberin vahyi Firavun’a, İsrailoğulları’na tebliğ serencamı, bir peygamberin hayatındaki tüm med-cezirleri/iniş-çıkışları içerecek biçimde anlatılmıştır. Surede Âdem Peygamber ile eşinin yaratılış ve cennetten çıkış kıssasına da yer verilmiştir. Kur’an’ın indiriliş amacının bu gerçeklikleri tefekkür ve gereğini yetirme sorumluluğu olduğunu hatırlatan sure, Allah’ı anmaktan yüz çevirenlerin akıbetinin -dünyada ilâhî vahiy karşısında davrandıkları gibi- körlük olduğunu anlatarak muhataplarını uyarır.

Dahasını iste ama acele etme! Taha Suresi bağlamında “İlim”

Taha Suresi’nin nazil oluşu, yalnızca ilâhî vahye inanmaları ve Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tabi olmaları sebebiyle eziyet, tecrit ve tehdit gören müminlere bir tesellidir. Süreç bakımından Habeşistan’a hicretin gerçekleştiği hicret edemeyenlerin ise sıkıntılarının doruk noktalara çıktığı bu dönemde Musa Peygamber (Aleyhis selam) ve ashabının da hicret etmek zorunda bırakılışı müminlere hatırlatılmıştır. Kur’an’ın en uzun kıssası olan Musa kıssasında Musa Peygamber’in (Aleyhis selam) Taha Suresi dışında zikredilmeyen duasına yer verilir. Firavunu ilâhî vahye imana davete gidecek olan Musa Peygamber (Aleyhis selam), sadır genişliği, iş kolaylığı, lisan akıcılığı, vazifede yardımcı için Allah Teâlâ’ya niyazda bulunmuştur.

Surenin 114. ayetinde Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) etmesi istenen dua bizzat Rabbimiz tarafından öğretilir; “(Öyle ya, o Hak kelâmıdır. Padişahlar) padişah(ı) olan, Hak olan Allah’ın şaanı çok yücedir. Sana onun vahyi tamamlanmazdan evvel Kur’an’ı okumada acele etme, ‘Rabbim, benim ilmimi artır.’ de.” buyrulur. Efendimizin örnekliğini gören sahabeden İbn Mesud’un da bu ayeti okuduğunda “Allah’ım benim ilmimi, imanımı, yakînimi/taklit etmeksizin kulluk etme kabiliyetimi arttır.” diye dua ettiği nakledilir.

Zemahşerî Allah Teâlâ’nın Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) daha fazlasını istemeyi sadece ilim konusunda emrettiğini ifade eder.10 Musa kıssasının anlatıldığı diğer surelerde Allah’ın dilediğine öğrettiği ilim, peygamber dahi olsa kulun bilemediği ya da kendisine bildirmeyen ilimler olabileceği beyan edilir. Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise bu surede Musa kıssasının anlatıldığı bağlamda ilim konusunda ziyade emrinin yapılması, bu ilmin mahiyetini ve farkını sorgulatır. Müfessirler bu ayetteki ilmin vahiy, vahyin ahkâmı ya da mücmel/ anlamı açıklanmadan anlaşılamayan hususların beyanı olabileceğini ifade ederler. Dolayısıyla bu ayette zikredilen ilim vahiy olarak anlaşılmış, çabayla öğrenilebilecek kişilere mahsus ve irfanî denebilecek nitelikteki ilimden ayrılmıştır.

Manası açısından Taha Suresi 114. ayet

Allah Teâlâ’yı Melik ve Hakk olarak tarifle başlayan ayet, surede anlatılan İsrailoğulları’nın tanrı tasavvurlarına atıfta bulunur. Allah’ın zat, sıfat, söz ve fiillerinde mahlûka benzemekten uzak olduğunu ifade eden bu ayette, Mekke’deki şirk inancının neden reddedildiği daha önceki kavmin ilah anlayışıyla örnekleyerek anlatılır.

Ayetin devamında Efendimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vahiy tamamlanmadan önce Kur’an hususunda acele etmemesinin istenmesi müfessirler tarafından iki şekilde anlaşılmıştır. İlki Cebrail’in (Aleyhis selam) vahyi ilkasının/öğretmesinin tamamlanması esnasında acele etmemesi, Kıyame Suresi 16. ayette de zikredildiği gibi vahiy tamam olmadan dilini kıpırdatarak vahyi okumaya ve ezberlemeye çalışmamasıdır. Diğeri ise önceki ayette zikredilen Kur’an’ın inkârcılara helak vaadinin gerçekleşmesi hususunda acele etmeme, müminlerin içinde bulundukları zorluklara sabretmesidir. Taberî ve Razi bu ifadedeki muhtemel manaları Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vahyi kendisine ya da başkasına okumada, inen vahye imanda ve bunu başkasına aktarmada acele etmemesi olarak açıklar.

Bu ayet hakkında bir diğer dikkat çekici husus, Kur’an’ın Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) lafzı ile mi yoksa sadece manası ile mi nazil olduğu konusundaki tartışmalar açısından büyük önem taşımasıdır. Maturidî’nin naklettiğine göre bâtınî grupların, son dönemlerde bazı müsteşriklerle onların yolunu izleyen kişilerin kanaatine göre Kur’an muhteva olarak Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) indirilmiş, bu muhteva onun tarafından lafız kalıbına dökülerek bilinen şekliyle ifade edilmiştir. Ancak Taha Suresi’nin 114. ayeti bunun aksini, Kur’an’ın lafzının da manasının da Allah Teâlâ tarafından Cebrail vasıtasıyla öğretildiğini hatta ezberinin dahi Allah Teâlâ’nın yardımıyla mümkün olduğunu apaçık göstermektedir.

Dahasını iste ama acele etme!

Efendimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nakledilen ve ilk bakışta bu ayetle çeliştiği düşünülebilecek bir Hadis-i Şerif olan “Hayırlı işlerde acele ediniz!” tavsiyesi, çoğunlukla kişinin talep ettiği değil, kişiden talep edilenler hususundadır. Örneğin Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) günaha tevbe etme, vakti giren namazı hemen kılma, sadaka verme, cenaze defni, çocuğun dengiyle evlendirilmesi ve misafire ikram hususlarında Allah Teâlâ ve kullarının hakkını îfâda aceleyi teşvik etmiştir. İlim ise önce niyaz, sonra sabır ve ihlas, başından sonuna Allah Teâlâ’nın ikramıdır. Ancak ilme talip olma hususunda acele etmeden dahasını istemek, Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) emrolunduğu gibi bizlere de bir tavsiye ve imkândır. Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) biraz daha benzeme yolunda bir adım atmak isteyen, faydasız ilimden Allah’a sığınarak faydalı ve hakiki ilimlerinin artmasını kavli ve fiili olarak çok istemekle başlayabilir…

YORUM EKLE