Hepimiz en nihayetinde öleceğiz. Kimimiz yirmisinde kimimiz yetmişinde. Kimi şarkısını bestelerken kimi son nakaratında... Ve dünya, bizden sonrakilere gürül gürül akmaya devam edecek. Herkes kendi kıyametini ve hesabını yaşayacak. Peki, bu dünyadan geçip giderken sonraki âleme neler götüreceğiz? Onca çabayla biriktirdiğimiz paralar, evler, arabalar? Bir çocuğun tebessümüne vesile olduğumuz o iyilik? Yetiştirdiğimiz evlatlar? Hangilerini? Belki ufak tefek de olsa hepimizin zihninde götürecek bir şeyleri sıralandı. Ancak son bir sorum daha var: Ya götürdüklerimiz geçer akçe değilse?
Yüce Rabbimiz insanlığa rehber olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim’de, ahirette geçer akçeleri bize şöyle bildiriyor: “O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler kurtuluşa erer.” Bu ayetler, amellerimizin ahiretteki geçerlilik ölçüsünü ifade eder. Ayetlerde ifade edildiği üzere kişinin dünyada malını hayra sarf etmiş olması dahi kıyamet gününde kişiye fayda vermeyecektir. Yine hayırlı evlatlar da kişinin kendisinden başka kimseye fayda vermeyecektir. Bütün bunların kişiye fayda vermesi tek bir şarta bağlanmıştır: Kalb-i selim sahibi olmak. Peki, nedir kalb-i selim? Nasıl kalb-i selim sahibi oluruz?
Müfessirler ayette geçen kalb-i selimi çeşitli şekillerde yorumlamışlardır. Yorumlardan ilki “temiz bir kalp” şeklindedir. Kalp, organların kontrol merkezi olması itibarıyla insanın davranışlarında büyük pay sahibidir. Bu sebeple kişinin temiz bir kalbe sahip olması amellerinin kabulü için önemlidir. Yine kalb-i selim için: “Masivadan, dünya istekleri ve ahiret arzularından arınmış kalptir.” denmiştir. Bununla birlikte: “Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanmış, yaratıldığı aslî fıtratı üzerine olan, Allah’ın Celal ve Cemal tecellilerini almaya kabiliyetli, ayna bir kalp” şeklinde de yorumlanmıştır. Bunların yanında kalb-i selim sahibi olup olmadığımızı anlayabilmemiz için üç vasıf sayılmıştır.
Buna göre kalb-i selim sahipleri:
1. Kimseyi incitmezler.
2. Kimseden incinmezler.
3. Her türlü davranışta Allah’ın rızasını gözetirler.
İşte bu üç özellik bize kalbimizin kıvamını söylemektedir. İncitmemek susarak mümkündür elbette. Fakat incinmemek kalbin fiili olduğu için hayli zordur. Kalbe fermuar çekmeyi gerektirir. Bunu yapabilmek de büyük olgunluk, kemâlât gerektirir. Şairin dediği gibi:
“Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incitenden.”
İnsanın her davranışında hakkın rızasını gözetmesi ise O’nu her an hatırda tutmakla mümkündür. Her günü çeşitli telaşlarla dolu modern insan için bu durum kulağa hayli zor gelmektedir. Ancak insan çabasından sorumludur. Hedefine kalb-i selim sahibi olmayı koyan her birey için bu çaba büyük kıymet taşımaktadır. Bu yönde atılan her adım, şüphesiz sonuçsuz kalmayacaktır.
Son olarak, yapacağımız her işimize “Acaba bu davranışımdan Rabbim razı olur mu?” sorusunu kendimize sorarak başlamamız kalb-i selim yolculuğumuzda bizlere kolaylık sağlayacaktır. Unutmayalım ki bu yolculuk bizlere dünyada huzurlu bir kalp, ahirette ise ak bir yüz ihsan edecektir. Ve bizden istenen de ne mal ne de evlattır. Yalnızca kalb-i selim ile bir hayattır. Zira ne demiş şair:
“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler,
‘Yevme lâ yenfa‘u’da kalb-i selîm isterler.”
Gülbeyaz Bayraklı
Hüma dergisi, Sayı: 22