Salih Baba (1846-1907) yılları arasında Erzincan’da yaşamış, Pîr-i Sami_i Erzincânî Hazretleri’ne müntesip bir zat. Kendisi “Eğer Pirim bana ederse himmet / Zuhura getirem birkaç meani”,“Söyleyen Salihdir amma söyleten Sami durur”  gibi mısralarla divanını Pirinin himmetiyle tertip ettiğini söylemektedir. Büyük arif Bayburtlu Dede Paşa Hz. (v.1973) “Fuzuli’nin divanı muhabbet ve aşk âlemini, Kuddusi Baba divanı tasavvufun -bidayetinden nihayetine kadar- tamamını,Salih Baba Divanı ise tarikat adabı ve müritlik halleri ile mürşitlerin şanını en güzel ve kemalli tarzda ifade ve nazmeden eserlerdir” buyurmuştur.

Dede Paşa ve Abdurrahim Reyhan Hazretleri sohbetlerinde Salih Baba’nın ebyatını okuyarak şerh eder, bazen de güzel sesi ve aşkı olanlara zevkle okuturlarmış.  Salih Baba’nın beyitlerini genç neslin de istifade edebilmesi için biraz açıklamaya çalıştık;

Te'âlallah ne hûb zîbâ yaratmış kâmil insanı

"Nefahtü fîhi min ruhî" deminde kılmış ihsanı

Allahu Teâlâ ne güzel bir surette kâmil insanı yaratmış, diyor. Çünkü Cenâb-ı Hakk “Biz insanı güzel de halk ettik.” buyuruyor. Ama o güzel insanlar, kâmil yetişen insanlardır. Cenâb-ı Hakk “Nefahtü fihi min ruhi” ayet-i kerimesinde “Biz Hazreti Âdem’i topraktan hâlkettik, kendi ruhumuzdan ruh üfledik.” buyuruyor. İnsanlarda da bu ruh vardır. Fakat bu ruhu kemale ulaştırmak lazımdır.

Cihân-ı bî-vefâ içre esîr-i nefs olup kaldın

Ne cevher ma'denindensin, düşün ey canımın canı

Bu fani cihanda niçin nefsanî arzularına tâbi oldun, nefsine kul oldun? Niye dünyaya esir oldun? Cenâb-ı Hak, seni çok kıymetli halketmişti, bu kıymetinle beraber bu süflî dünyaya niye aldanıyorsun?

 

Beşer dilberlerinden bir güzel saydına gelmiştin

Seni sayd eyledi dünyâ, unuttun ahd-i mîsâkı

Şikâr; av almaya geldin. Sen ahd-i misakının üzerinde dursaydın, Allah’a vermiş olduğun sözün üzerinde dursaydın, avı alıp bu güzelliği elde edecektin. Veyahut da bu beşer dilberlerinden bir güzel ise Evliyaullah’ın velayetidir. Yani o av; bir veliyi bulmaktır. Bir meşayihi tanımaktır, bir Evliyaullah’ı bilmektir. Ama bir insan Evliyaullah’ı bilemezse dünyaya muhakkak av olur.

Uyan gaflet meyinden, kalk bu derdin çâresine bak

Kemendi boğazına tak, ara bul kâmil insânı

Diyor ki bu gaflet uykusundan uyan. Bu gaflet uykusunda olan kimdir? Hadis-i şerifte buyuruyor, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Ne demektir? Eğer insanlar Allah’ı zikretmiyorsa, Allah’ı hatırlamıyorsa gaflet uykusundadır. Nasıl ki zahirde bir insan uyursa uyuduğu zaman hiçbir kâr sahibi olamaz. Mesela insanın gideceği uzun bir yolculuk olsa, tek bir vasıtayla oraya gidecekse ve başka vasıtası yoksa. Uyuyup kalır, o vasıtayı kaçırırsa o yola gidebilir mi? Daha o yola gidemez, o yolculuğu da yapamaz. İnsanları gaflet böyle ma’nevî yolcuktan geri koyuyor. Burada “kemendi boğazına tak” demek, hoş aşikârdan kemendi, bir ipi boynuna bağla, tak değildir. Bu kementle bağlanmak nedir? Cenâb-ı Hakk: “Ve sabiru ve rabitu vettekullahe lealleküm tüflihun” buyuruyor.  “Allah’ın ipine sarılın, Allah’ın ipine bağlanın, Allah’ın ipine kenetlenin.” Bu nedir? Bu Evliyaullah’a sevgiyle bağlanmaktır. Bütün mürşitleri sevenler ancak böyle bir ma’nevî bir bağla bağlanmış oluyor.

Bu mâl sende emânettir işin cümle hıyanettir

Kamu nefse sıyânettir ne çok sevdin bu boş hanı

Bu haneden mânâ; bu dünyadır. Görünen cisimlerin hepsi. Bunlar hep masivadır. Bunlar yok olup gidecekler. Bunlara niçin aldanıp kalıyorsun? Dünyayı sevdiğin için aldanıyorsun. Bunlar suret. Gözüne çok güzel görünür. Ama bunlar seni aldatıyor. Bu emanetlere de hıyanetlik ediyorsun. Bunlar neler? Elin, dilin, gözün, kulağın, ayağın, kalbin. Dünya sevginden dolayı bunlara hıyanet ediyorsun.

Her yasağa elimizi uzattığımız zaman yasak işliyoruz. Bize emanet olan kalbimizde kötü şeyleri düşünüyorsak, orayı kirletiyoruz. Kalbimiz ALLAH'ın evi. Siz evinizi kirletip oturabilir misiniz? O halde kalbimize de ALLAH'tan başka düşünceler koymayacağız, emaneti koruyacağız. 

Bulup bir mürşid-i kâmil özün ol şeyhe teslîm et

Gulâm olup kapısında, bırak bu şöhreti sânı

Diyor ki kurtuluş için bir mürşidi kâmil bul. O şeyh bilendir. Ona sen kendini teslim et. O neyi bilir? Senin nimetini sana bildirir. Senin senliğini sana bildirir. (*Gülden Bülbüllere)

Hakîkat erleri çoktur bu gülzâr-ı cihan içre

Muhammed Pîr-i Sâmî'dir kamunun şâh-ı merdânı

Bu cihan bahçesinde hakikat ehli çok insan vardır. Ararsan bulursun. Onların en büyüklerinden biri de Muhammed Pîr-i Erzincanî Hazretleri’dir, haberiniz olsun.

Kusurun çok diye Salih ayağın kesme babından

Ulüvv-i himmeti çoktur tamâm eyler O noksanı

Kusur işleyince onlara layık talebe olamıyoruz. Ama kusurum çok diye kapılarından ayağı kesmemek lâzımdır. Beşeriyet icabı birçok kusurlarımız olur ama veliler onları örter. Ve yüksek himmetleriyle noksanlarımızı tamam ederler.

****

Her bir hizmetini icra edersin
Ne çok sevdin bu dünyâyı ey kardaş
Düşüp arkasına bile gidersin
Bağrın anın ile olmuştur bağdaş

Dünya ile çok samimi olmuşsun. Belli ki çok sevmişsin. Nefsini arzularına göre istifadeye çalışıyorsun. Peşini takip ediyorsun. Ancak “Dünya gölge gibidir, önüne geçirirsen yakalayamazsın, arkana bırakırsan o seni bırakmaz” buyrulmuştur. Dünya sana hizmet etsin istiyorsan onu peşine (arkana) bırakmalısın.


İsmiyle müsemmâ denî dünyâdır
Su üzre kurulmuş taklîd binadır
Bu bir mezraadır dâr-ı fenadır
Şarâbı kan olmuş gıdasıdır baş

Adı üstünde değersiz dünyadır. Dünya ve deni (değersiz) kelimeleri aynı köktendir. Çünkü aldatıcı ve fanidir. Dünyanın çoğu sularla kaplıdır. Ama aynı zamanda bir ziraat yeridir. Mahsül elde edilir. Ancak “Aldadı aldadı / dünya bizi aldadı / içinde zehir dolu / dışında var bal dadı” buyrulmuştur. Aldananların canı, kanı hederdir.


Hayâtı memattır memâtı hayât
Yüz bin renk gösterir aslı bir nevât
Asla sözlerinde bulunmaz sebat
Yoktur anın gibi bir rind-i kallâş

Dünyanın hoşa giden gayr-ı meşru zevkleri öldürücüdür. Nefse ağır gelen, hoş gelmeyen işleri ise hayat verir. Aslı bir renk ise de aldatıcı yüz bin renge bürünür. Dünyaya aldananların sözlerine güvenilmez. Onlar rind (keyifli) yaşayış içinde görünürlerse de hakikatte kulluk sözünde durmayan kalleşlerdir.

Ezelden böyledir hükm-i kalemi
Elemdir her kime kılsa keremi
Dâim birbirine çarpar âlemi
Gece gündüz işi ceng ile savaş

Dünyanın düzeni ezelden böyle kurulmuştur. Nefse hoş gelen ama helal olmayan ikramları, biraz sonra eleme döner. Nefs-i emmareye mağlup olanlar daima birbiriyle çekişme, dalaşma, ceng ü savaş içindedir. Bundan kurtulmanın çaresi bir mürşide tabi olarak nefs-i emmareden hiç olmazsa nefs-i mutmainneye yükselmektir. “Sadıklarla beraber olunuz, siz kendi kendinize sadık olamazsınız. Ancak onlarla olursanız sadık olabilirsiniz” buyrulmuştur. Onun için en yakınımızdan başlayarak olgun, emin insanlara yakın olarak yaşamalı ve daha mükemmelini aramaya devam etmelidir.

Eşcârı dikendir, gülleri hardır
Aldanma balına, arısı mârdır
Yediğin, giydiğin cümlesi nârdır
Sana lezzet veren helva ile aş

Gafletten kurtulmayanlar için dünyanın ağaçları ve güllerinin dalları hep dikenlidir. Çok yaklaşanın canını acıtır. Bal arısı sandıklarımız aslında zehirli yılandır. Yiyip giydiklerimiz, hoşumuza gidenler bizi dünyada ve ahirette ateşe götürebilir. Çaresi helal, haramı iyi bilen güzel insanlarla dost ve beraber olmaktır.


Büyük düşmanımız nefs-i emmâre

Takmış kemendini cezbeder nâre

Cehd et ki bulasın, sen sana çâre

Ellerin ayıbını gözleme kardaş

Maddi istekler bizi aldatır. Çünkü maddi istekler ne kadar varsa, dünya istekleridir bunlar, hep nefsin arzularıdır. Halbuki bizim en büyük düşmanımızın nefsimiz olduğunu bilmeliyiz. Çaba harca, çalış, çabala ki nefsin seni eğmesin, diyor. Sana bir halat takmış boynuna çekmiş, sürüklemiş cehenneme götürüyor. Çalış ki o halatı koparasın, onun halatından kurtulasın, diyor. Ama neyle? Ancak o halattan neyle kurtulursun? … Yani Ahmet şunu yapıyor, Mehmet bunu ediyor; şu, şunu yapıyor; bu, bunu yapıyor. Ne yapacaksın sen? Eğer onların ayıbını gözlersen olmaz. Çünkü Cenab-ı Hak “Settarü'l-uyub” ayıpları setrediyor. Peygamber Efendimiz de setretmiş. Peygamber Efendimiz de Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmış, Cenab-ı Hakk’ın sıfatıyla sıfatlanmış. (*Gülden Bülbüllere)

Ne çok yedin bu zehirli gıdayı
Erenler elinden iç bir badeyi
Ta'mîr et öteyi, yık bu odayı
Harâb et, kalmasın taş üstünde taş

 

Dünya nimetlerinin helal olmayanlarından kurtulmak için erenleri tanımak ve ebedi âleme hazırlık için onlardan istifade etmek lâzımdır.


Hâşâ ki zemmedem mülk-i cihanı
Sâni'in sun'udur hükm-ü Yezdânî
Uyandırmak için gafil insânı
Söyledik bir mikdar dâne-i haşhaş

Yukarıda dünyayı ve nimetlerini epeyce zemmeder, kötüler göründük. Halbuki insanları aldanmaktan kurtarmak için haşhaş tanesi kadar bir şey söyledik.
 

Terk et seni doğru râha var yürü
Pîr-i Sâmî gibi şaha var yürü
Halâs ol zulmetten, mâha var yürü
Ara bul kendine bir sâdık yoldaş

Kendi benliğinden, enaniyetinden, egondan kurtulmaya bak. Bunun için Pir-i Sami gibi bir mürşid bul. Bu sayede aydınlığa kavuşarak karanlıktan kurtulmuş, kendine seni aldatmayacak sadık bir yoldaş bulmuş olursun.


Sakın Salih gibi kalma âvâre
Cân bedende iken kıl buna çâre
Sonra ısırırlar seni çok mâre
Daha nef'i vermez döktüğün kan yaş

Burada Salih Baba tevazu göstererek, benim gibi boşta, kılavuzsuz kalmayın diyor. Sonra kabirde çok yılan çıyan seni ısırır ve orada kanlı yaş döksen bir fayda vermez. Ona hayattayken çare bul, kâmillerle beraber ol.

Salih Baba Divanı, ilk defa 1979’da merhum Fehmi Kuyumcu daha sonra Prof. Ahmet Doğan, Akçağ Yayınları, Semerkand Yayınları ve Litera Yayınları tarafından basılmıştır.

İsm-i şerifi geçenlerin makamları âli, ruhları şâd, himmetleri hâzır olsun.

Arzu Bosnevi