Yaz Ahmet Rasim yaz!

"Bir nostalji değildir, Ahmet Rasim’in yazı çabası. Anlatılanlar “bir zamanların” değil kaleme alındığı anın İstanbul’udur, neredeyse. Dolayısıyla her ne kadar şimdi için geçmişte kalmış olsa da kaleme alındığı an için günceldir ve o güncelliği yansıtan bir sıcaklıkta üsluplaştırılmıştır." Suavi Kemal Yazgıç yazdı.

Yaz Ahmet Rasim yaz!

Ahmet Rasim’in kitaplarının isimlerini bir liste halinde sunmak bile bizi, bu yazının sınırlarını zorlayacak bir sonuca götürür. Ahmet Rasim’in velud bir yazar olmasının arka planında elbette ekonomik sorunlar var. Yazmaktan başka maişeti olmayan biri; Ahmet Rasim. Kariyerinin ilk demlerinde kısa süren memurluğu ve hayatının son demlerindeki milletvekilliği dışında sürekli yazmış. Yazmak zorunda kalmış. Posta ve telgraf memuru babası sık sık tayin olur, gittiği yerden bir hanımla evlenip tekrar tayin olunca da eşini terk edermiş. Ahmet Rasim’in annesi ile de İstanbul’a tayin olunca evlenmiş ve Tekirdağ’a tayini çıkınca da evi bir daha dönmemek üzere terk etmiş. Ahmet Rasim’in annesi ona hem analık hem de babalık yapmış. Kendisi Darüşşafaka’da okumuş. Her ne kadar babadan yana bahtsız bir insan olsa da Ahmet Rasim, hocaları konusunda son derece kısmetli bir hayat sürmüş. Yazıdaki hocasının Ahmet Mithat Efendi, musikideki hocasının ise Mehmet Zekai Dede olduğunu söylersek bu kısmetin büyüklüğü daha net anlaşılabilir.

Her ne kadar hakkındaki anekdotlar hep eğlenceye, sefaya düşkünlük üzerine olsa da bunca metni yazmış olması, bir yanıyla da disiplinli ve çalışkan olduğunun göstergesi. Kendi çabasıyla Fransızca öğrenen Ahmet Rasim’in 1883’te Darüşşafaka’yı birincilikle bitirmesi hiç de şaşırtıcı değil. “Yolcu” başlıklı ilk yazısı Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanan Ahmet Rasim, 1885’ten sonra kendisini tamamen gazeteciliğe verdi.  Zamanının en önemli yayınlarında imzasıyla yer aldı. Mesela bir yandan romanlar yazarken bir yanda da Servet-i Fünun dergisi için fen konularında yazılar kaleme aldı. 1908’de Hüseyin Rahmi Gürpınar ile birlikte 37 sayı süren “Boşboğaz ile Güllâbi” adlı mizah gazetesini çıkardı. Yazılarında ironinin, hicvin yeri her zaman bir başka oldu Ahmet Rasim’in. En sevilen kitapları arasında "Şehir Mektupları", "Eşkâl-i Zaman", "Cidd-ü Mizah", "Gülüp Ağladıklarım" yer alır. Bu kitaplarda hem hatıralarını tatlı tatlı anlatırken hem de görüp yaşadığı İstanbul’a; renkleri, kokuları, lezzetleriyle şahitlik eder. Bir nostalji değildir, Ahmet Rasim’in yazı çabası. Anlatılanlar “bir zamanların” değil kaleme alındığı anın İstanbul’udur, neredeyse. Dolayısıyla her ne kadar şimdi için geçmişte kalmış olsa da kaleme alındığı an için günceldir ve o güncelliği yansıtan bir sıcaklıkta üsluplaştırılmıştır.

Ahmet Rasim’in yaptığı bir telif ücreti pazarlığını buraya aktarmaz isek yazı eksik kalır. İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet, Ahmet Rasim’den gazetesinde yazmasını ister. Sonunda söz döner dolaşır ve ödenecek telif miktarına gelir. Ahmet Cevdet, üstada bir yazı için kaç para istediğini sorar. Ahmet Rasim, bu soruya başka bir soru ile cevap verir. “Uzun mu, kısa mı?” Kısa bir şaşkınlık geçiren Ahmet Cevdet: “Ne ilgisi var?” deyince üstad cevabını açıklar ve bu arada da talep ettiği telif ücretini de beyan eder: “Uzun yazarsam yarım altın, kısa yazarsam bir altından aşağı olmaz!”  

Yazmadığı konu ve alan yok Ahmet Rasim’in. Roman, hatıra, fıkra, tarih, ders kitabı, mektup… Savaş muhabirliği bile yapar. Balkan Savaşı’nda Edirne’ye, Birinci Dünya Savaşı’nda da Romanya ve Suriye’ye gider. Bir yanıyla ansiklopedisttir, bir diğer yanıyla ironist. Yaşadığı dönemin kamplaşmalarının dışında kalmak için özel bir çaba sarf eder. Çünkü halka hitap etmek zorundadır ve hocası Ahmet Mithat Efendi gibi bir yanıyla da “informatik” yazılar kaleme almalıdır. Doğrudan öğretme kaygısıyla pek çok ilmi yazı ve tercüme eser verir bu sebeple. Kadınlarla ilgili konularda yazarken Leyla Feride müstearını kullanan Ahmet Rasim’in ders kitapları haricinde telif ve tercüme eserlerinin sayısı 140’a ulaşır.

Ahmet Rasim’in musiki mesaisi de yazı macerası kadar zengindir. Pek çok musiki sanatçısı ile aynı mecliste bulunmuş ve güfteleri de kendisine ait olmak üzere altmış beş kadar şarkı bestelemiştir. Bunlarda; başta sûzinak, uşşak, mâhur, rast, segâh ve hüzzam makamları olmak üzere yirmiye yakın makam kullanan Ahmet Rasim’in bestelerinin hikâyeleri de bestelerin kendisi kadar dikkat çekicidir. “Bu akşam gün batarken gel/Sakın geç kalma erken gel” diye başlayan o meşhur şarkısı, eşinin bir siteminden doğmuştur mesela.19 yaşındayken evlendiği eşi; dördü oğlan, ikisi kız altı çocuğunun annesidir ve vefat ettiğinde Ahmet Rasim, 36 yaşındadır. Ahmet Rasim’in 68 yaşında vefat edene kadar bir daha evlenmediğini de buraya bir not olarak düşmekte fayda var. Mezarı ise Heybeliada Mezarlığı’nda giriş kapısının hemen yanında yer alıyor.      

Söz uzar, kitap olur. Sözü uzatmak yerine Ahmet Rasim’e göz atalım. “Muharrir Bu Ya!” adlı kitabının ilk yazısı. Başlık elbette: “Yaz!” “Lâf değil, muharrirlik bu!.. Yaz! Hem çalakalem yaz! Durma yaz! (Hariçten sesler: Yaz!) Bütün tarih, tabiat, içtimâiyât, iktisadiyât, siyâsiyât, riyâziyât, sınâ’î sana müstaharrındır, daha ne istersin, a şaşkın, budala durma yaz! (Hâriçten sesler: Durma yaz!) Hem kalemin ucuna nasıl gelirse öyle yaz! Çekinme, kelime, kâide hatalarından korkma; fikir yanlışlıklarına aldırma, prensip şaşkınlıklarına müstahar: Boyun eğmek. Kulak verme; bir makaledeki mevzuâtı diğer makalede nakz et! (Hariçten sesler: yaz, ama!) Çekinme, meydan senindir; yaşa muharrir! (...) Tahsilin ister tam, yahut nâ-tamam olsun, bunun yazı yazmak babında zerre kadar tesiri, medhâli yoktur. (...) Yolda yaz, tramvayda yaz, otomobilde, şimendiferde, vapurda, arabada, kayıkta, dur, otur, hopla, zıpla yaz!”

Suavi Kemal Yazgıç

YORUM EKLE