Hiç böyle bir dostunuz oldu mu?

Dilde hassas, zamanda dakik, edebde latif, halde zarif...

Hiç böyle bir dostunuz oldu mu?

MAHMUD SAMİ EFENDİ

Aziz ruhuna bitimsiz saygıyla

                             

1892 Adana doğumlu. Dünya semasını 92 yıl aydınlatmış emsalsiz bir bedr-i tamam. Türklerin Oğuz boyunun Üçoklar kabilesinden olduğu ve neslinin Hz. Halid b. Velid radıyallahuanha bağlandığı Ramazanoğullarından kopup gelen bir er. Dünya zemininde ilk zahir birinciliği Hukuk Fakültesini ikmâl ederken alıyor. Devrin ulema ve müderrislerinden zahir ilimleri görüyor. Manevi imarı ise önce Gümüşhanevi, sonra Kelâmi Dergâhında gerçekleşiyor. Erbilli Şeyh Es'ad Efendi'ye intisabı yaklaşık 1914'lü yıllara rastlıyor. Hâsılatı bol, feyzi bereketi nafiz bir tekke hizmeti sonrasında elinin emeğini yiyen peygamberlerin sünnetine uyuyor ve ömrünü irşad faaliyeti içerisinde geçiriyor. Zamanın irşad kutbu iken, sadrı Arş-ı A'zam olmuş iken o tam bir mahviyet içerisinde muhasebe defterleri tuttu, tazimlerden sakındı. Her kademeden binlerce insanın kalbine dokundu, nefsini ıslâha sevk etti. Vefatından 5 sene önce gönlündeki aşk-ı Muhammedi'nin tazyikıyla Medine'ye hicret etti. Hiç şikâyet etmediği ve kimseyi kendinden şikâyet ettirmediği fani dünyadan 12 Şubat 1984 Pazar günü Baki-Cennetteki makamına intikal etti.

 

Sami Efendi, uzuna yakın orta boylu, buğday tenli, seyrek sakallı, kıvırcık saçlı, ela gözlü, nahif bedenli diye tarif olunuyor. Mehabetinden yüzüne bakılmadığı, hele göz göze gelmenin kabil olmadığı, gözlerinin isabet ettiği vücudun tir tir titrediği anlatılıyor. Bu vasıflar bize Sami Efendi'nin bünye itibariyle de farklı özelliklere sahip olduğunun görünen alâmetleri. Bütün hâl ve hareketleri sünnet-i seniyyeye tam riayetin yansımalarıyla bezenmiş. Saçı sakalı, yemesi içmesi, sözü sükûtu hep kemâl-i tazimle Huzur'da geçirilmiş “nümune-i imtisâl” bir hayat…

 

İrşad usûlü de nebevi üslupta: Azarlama yok, kınama, kusurunu yüzleme yok. Helale teşvik, halim selim olmaya yöneltme, cemaat ruhunu yüceltmeyi telkin var. Hep güzel ve iyi olanın, örnek teşkil edebileceğin zikri var, kötünün zararlının fesat çıkarabilecek unsurun adı bile yok. Sami Efendi"nin en önde vasfı: ihlâsı ve mahviyetkârlığı. Dergâhta ihvanın hizmetini görürken hizmetine içinlik izi taşıyacak hiçbir fiil karıştırmıyor. Cide müftüsü Hacı Hüseyin Efendi hastalandığında ailesini çağırttırıp 18 ay en güzel şekilde hizmetini görüyor. Müftü Efendi yaşlı gözlerle, “Allah'ım! Bana ne ihsanda bulunmuşsan Sami Efendi'ye bağışlıyorum.” yakarışında bulunur ve Es'ad Efendi'ye, “Sami Efendi evladımız bize hizmetle inşallah Hakkın rızasına erdi.” diye müjde veriyor. Nitekim Es'ad Efendi de edebine meleklerin gıpta ettiği bu güzide halefi için, “Mahviyeti benden fazladır.” teveccühünde bulunacaktır.

 

Sami Efendi hakkında, ulemadan fukaraya; kıdemlisi, devletlisi nüfuzlusundan meczubuna; memleket, mezhep, meşrep ötesi bir bağlılık ve hayranlıkla geniş bir insanlık hâlesinin yürekleri titretecek çarpıcılıkta beyanlarıyla karşılaşıyoruz. Sanıyorum ki bu muhteşem vurgulamalar, Allâh"ın indinde muvahhidlikte, birleştiricilikteki derecelerine göre sayılı mükerrem zâta nasip olmuş ayırıcı hususiyetlere tekabül ediyor. Reisü'l-Kurra Gönenli Mehmet Efendi"nin Sami Efendinin bağlılarından Lütfi Eraslan'a söylediği sözler bu özel konumu aydınlatıcı mahiyette: “Öyle bir zata sahipsiniz ki bütün kâfirler bir araya gelse, gökyüzünden onu yere atsalar, yine ayakları üstüne düşer. Hiçbir kâfir ona bir şey yapamaz. Zira Cenab-ı Hak tarafından teyid edilen bir vazifesi vardır… Sami Efendi bu ümmetin en büyüğü idi başka ne söylense boştur.”

 

Es'ad Efendi'nin, “Yeryüzünde melek görmek isteyen Sami evladımızın yüzüne baksın” ifadesi bir edebi teşbih olarak katiyen görülemez. Bu tespit yer aldığı silsile-i Şerif içerisinde Sami Efendinin yerini ve yönünü de belirginleştiriyor. “Takva” ve “ihlas” kelimeleri Sami Efendiyi vasfeden cümlelerin içinde gerçek bir hayatiyet kazanıyor adeta. Bu öyle bir sakınma, öyle bir içinsizlik hali ki göreni, işiteni mesafe tanımaksızın teshir ediyor, büyülüyor, etkisi altına alıyor ve bir daha bırakmıyor.

Kuran'a çok düşkün, anlayarak okunmasını tenbih ediyor, telkin ediyor. İnsana çok düşkün, kimse kapısından ağırlığınca ağırlanmadan gitmiyor. Torunu yaşındakilere bile Efendi / Bey diye hitap ediyor. Değerlerine düşkün. İyi lisan bilmesine rağmen Latince ilaçlara bile “kırmızı hap, pembe şurup” diye kendi lisanınca anıyor. Dilde hassas, zamanda dakik, edebde latif, gönülde zarif… Bütün güzel sıfatlar isminin önünde ve sonunda daha şerefli hale geliyor. Çünkü o bütün övgüleri gerçek sahibine tevcih eden Hazret-i Sami…

 

O ömrü boyunca Allah'ı görüyormuşçasına O"nun hazzı içinde Allah"ın israf edenleri değil ihsan edenleri sevdiği şuuruyla yaşadı. Kendisine bahşolunmuş her nimetten en yüksek derecede infak etti. Hayatında en ufak bir zaaf ve havailiğin eseri bile görülmedi. Bir edeb ve istikamet abidesi olarak, yatarken bile ayağını uzatmadı. Bağdaş kurmadı dizlerinin üstünde maddi ve manevi ibadet hali ile üzere saf tuttu. Her hali, her kali tevfık-i ilahiyenin mazhariyetinin açık deliliydi. İncecikti, incitmedi ve incinmemeyi başardı. Daha gencecikken de hal sahibiydi, kâmildi, fazıldı. Hoş yaşadı, hoş gördü, ardında hoşuna gitmediği kimsecikler olmaksızın alemi râza kanat açtı. Ve şairin şiirine can oldu sevdasına can gazeli oldu:

 

"Biricik bakışınla yeşerdi kaç Kerbela

Ölüm senin olmadan sevmemiştim bu kadar

Ki sen nazar etmeden içim kuraktı canım

Bir kez sığazlamışsın yüzü apaktı canım

Ateşin bir hükmünün kalmadığı dünyada

Yaralı kuşlar artık uçmayı unutacak

Gidişin yeryüzünün külünü yaktı canım

Bunca yetim serçeyi kime bıraktı canım"

 

Mahmut Bıyıklı yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
ibrahim hakki söyler
ibrahim hakki söyler - 15 yıl Önce

baslik oldukca ilgi cekici. dost tanimi fevkalede ancak daha ilk cümlede bana celiski gibi gelen bi durum var. saat gecenin 12si yanlis anlama ihtimalimi de gözönünde bulundurmakla birlikte sormaktan da kendimi alamiyorum; "Türklerin Oğuz boyunun Üçoklar kabilesinden olduğu ve neslinin Hz. Halid bin Velid radıyallahuanha bağlandığı Ramazanoğullarından kopup gelen bir er." birileri bunu bana bu cümleyi serh edebilir umarim.

rümeysa
rümeysa - 15 yıl Önce

ah efendim ben size bendim

ibrahim dinek
ibrahim dinek - 13 yıl Önce

Cide tarihi ile ilgili bir kitap çalışması yapıyorum.Çalışmamın bir bölümü Osmanlının son döneminde orada görevli ulemadan oluşuyor.İçlerinde Hacı Hüseyin Efendi de var.Bu büyüğümüz ile alakalı hayat hikayesi, bilgi ve resim gönderirseniz unutulmaması gereken bazı zatların daha iyi hatırlanmasına vesile olmuş olursunuz.Allah razı olsun efendim.