Hakkını helal et Yücel Çakmaklı!

Yücel Çakmaklı'nın vasiyeti neydi, ne olacak? Yaşar Elmas yazdı.

Hakkını helal et Yücel Çakmaklı!

Kendisini tanıdığımda 16’lı yaşlardaydım.

Hızlıydım.

Kitap alacak kitapçı arardım boş zamanlarımda 30 bin nüfuslu ilçede. Günlük gazetelere bakmak için ücra kahvehanelerdi durağım. Olur da bir hocamız bizi görmesin…

İşte o günkü gazetelerden bir haber:

“Kuruluş, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş sürecini anlatıyor. Bu akşam TRT’de ”

İyi de nasıl izleyeceğiz?

Bu sorunun birçoğunuza garip geldiğinin farkındayım.

Özetle, tek odalı bir öğrenci evidir kaldığımız yer. Mutfak banyo gibi lükslerimiz yoktur. Bulgurdan aş (pilav) yaparız, çorbaya benzer. Çorba yaparız tarhanadan, aşa benzer… Televizyon ne gezer bu çilehanede?

Akşamın geç saatleri olduğundan yaş haddinden kahvehanelere alınmıyoruz. Serde İmam Hatiplilik var ya dert adamıyız. Osmanlı'ya kızlardan daha çok aşığız. Ülkemiz ve halkımız bizlerden kahramanlık(!) bekler. İyi de bu dizi nasıl izlenecek? Küçük kardeşim ve yan komşumuz olan “düz lise”li çocuğu alıp vuruyoruz kendimizi ilçenin sokaklarına. Olur ya biri bizi görür ve belki de, “ Gelin gelin… Diziyi bizde izleyin. Çay da taze… Kurabiye, pasta, börek falan da var…”

O hiç olmayacak hayallerle ilçenin tren istasyonuna kadar geliyoruz. Tren bekleyen insanları ve oradan oraya koşturup duran istasyon kedi ve köpeklerini seyrediyoruz bir müddet. İlk ben duyuyorum sesi:

“ Bre Osman Bey!”

“Olum koşun! Valla burada televizyon var.”

Ah Osmanlı!

Osmanlı'yı görüyoruz orada, ilk kez beyazcamda. Atlara biniyorlar. Yiğitler. Zulme karşı duruyorlar. Aaa aşk da var. Namaz kılıyorlar. Aman Allah’ım bu bir rüya değilse nedir???.

İşte, rahmetli Yücel Çakmaklı isminin böyle bir karşılığı var bende. Minyeli Abdullah fırtınasının estiği günlerde de üniversite okuduğumuz şehirde  sinema olmadığı için en hayati sınavları askıya alıp Ankara’ya geldiğimi hatırlarım. Orada da aynı 16’lı yaşlarda verdiğim tepkiye benzer tepkiler verdiğimi…

“İnsanlar bu mücadeleyi görmeli…Ha “Minye” olmuş ha “Ünye”. Senarist “Ünye" diyemediği için muhakkak “Minye” demiştir.” Uyurken, uyanıkken, gezerken ve otururken hep kendime:

“Evet, İslâm bir yerlerde “realite” hâline gelmeli. Gündelik yaşama girmeli.” dediğimi…

Yücel Çakmaklı sinemasından benim anladığım, “Derdim var benim” söylemidir.

Sanatçı kaprisleri olmayan, kısır çekişme ve polemiklere girmeyen, yalnızca yapacağı işi düşünen naif ve beyefendi kimliği idi onu bize ilk hatırlatan özellikleri. Ve bu topraklarla ait bunca güzelim projelerin hayata geçirilmiş olmasının ardındaki neden de zannımca bu idi. “Çok sesli bir ölüm” ve “Çözülme” (ki bugün dahi “Çözülme”yi tiyatro sahnesine taşımak için durmadan fırsat kollayan biriyim.) sinema otoritelerinin asla burun kıvıramayacağı, yok sayamayacağı çok önemli eserlerdir. Bir çok dalda da ödüller alarak Yücel Çakmaklı ‘nın sinema dilini, estetiğini ve sinemadaki yetkinliğini üstüne basa basa ispatlamış filmlerdir.

Yücel Usta’nın vasiyeti

Yücel Usta’nın Necip Fazıl ve Bediuzzaman filmlerini kendinden sonra gelen yeni sinemacılara vasiyet etmesi, onun, gerçekte, yaptığı işle yaşayan bir insan olması için yeter sebeptir. Ve fakat her devrin “Şarlo”su G.R.Şavata gibilere düşmemeli bu filmlere hayatiyet kazandırmak. Duyduğumuz doğruysa Bediuzzaman’ın hayatını film yapıyormuş. Bu ayıp, taşınmaz bir yük olarak yaşadığımız sürece bizi takip eder. Ne de olsa, ustanın yirmi bin küsurluk hastane masrafını dile düşüren de biziz!

Yaşar Elmas 

YORUM EKLE
YORUMLAR
halilcakalli@gmail.com
[email protected] - 3 yıl Önce

70 li yılların buhranlı günlerinde başrollerinde Tarık Akan Filiz Akının rol aldığı “Memleketim” filmi her sahnesi ile bir ders niteliğinde idi.İzlenmesini tavsiye ederim...Üstada Allah rahmet eylesin ...