“Arap Baharı” olarak adlandırılan fakat tam tersi olarak zulmün ve kan dökücülüğün hüküm sürdüğü hazan mevsimini yaşadı Ortadoğu. Her gün yüzlerce can kaybına çeşitli haber alma kanallarından şahit olduğumuz coğrafya, maneviyatın zirvelerini tutmuş yüce şahsiyetlerin yaşadığı bir bölge. Bunu, Hz. İbn'ül Arabî'nin “Fütuhât-ı Mekkiyye”sinde rivayet ettiği hadislerden öğreniyoruz.
Mevzu bahis eserin 4. bâbında Allah Teâlâ'nın yedi iklime, abdâllardan seçtiği yedi kişiyi gönderdiğini bildiren Hz. İbn'ül Arabî, aynı eserin 16. babında ise bu zevât-ı kirâmın bazılarına göre yedi, bazılarına göre ise kırk kişilik bir grup olduğunu söyler. Hz. İbn'ül Arabî, bu konuda bildirdiklerini Aclûnî'nin “Keşf'ül Hafa” isimli kitabında da rastlanan hadislerle destekler.
Kendisi de bir muhaddis olan Cenâb-ı İbn'ül Arabî'nin, eserlerinde zikrettiği hadislerin sahih olup olmadığı hakkında araştırmalar içerisinde bulunmayı bendeniz gereksiz görüyorum. Zira Hz. İbn'ül Arabî gibi velilerin, yazılı kaynakların yanı sıra “keşf” gibi farklı hadis kanalları da vardır. Bu konuda modern eğitimle malül zihinlerin bir yığın sorusu ve itirazı olabilir. Bu konuda maalesef yapacak bir şeyimiz yok.
Abdâl Şamlı'lardan, nücebâ Mısırlı'lardandır
Yeniden abdâllara dönersek, rivayet edilen hadislerde kendilerinden hayırlı kişiler olarak bahsediliyor. İbn Ömer'in rivayet ettiği hadiste, "Ümmetimin her asırda hayırlıları beş yüz kişidir. Abdâl, kırktır. Ne beş yüz ne de kırk eksilir. Onlardan biri irtihal edince Allah onun yerine başkasını geçirir. Onlar yeryüzünün çeşitli bölgelerindedir. Abdâl Şamlılardan, nücebâ Mısırlılardandır." buyrulur.
Hz. Enes'in (r.a) bir rivayetinde, abdâlın kırk erkek ve kırk kadın olduğu, erkeklerden biri vefat ettiğinde Allah'ın onun yerine bir başka erkeği, kadınlardan biri vefat ettiğinde de bir başka kadını onun yerine geçirdiği haber verilir. Abdâlın, ümmet-i Muhammed'den kırk kişi olduğu, bu kırk kişinin daima Hz. İbrahim'in (a.s) kalbi üzerine olduğunu, onlar sayesinde Allah'ın yeryüzü halkından belaları uzaklaştırdığı, abdâlın bu mertebeye namaz ve oruçla değil, cömert olmak ve Müslümanlara nasihat etmekle ulaştıkları İbn Mesud (r.a) tarafından rivayet edilmiş.
Abdâl hürmetine belalar defedilir
Abdâlın cennete amelleri sayesinde girmediği, önce Allah'ın rahmeti sonrasında ise cömert, temiz kalpli ve bütün Müslümanlara merhametli oluşları sayesinde girdiklerine, bir başka hadiste işaret buyrulmuş. Yanı sıra Hz. Ali (k.v) Irak'ta iken, yanında Şamlılardan bahsedilir. “Emir'ül Müminin” olduğu dönemlerdir ve Muaviye ile birlikte Şam halkı, Hz. Ali'ye (k.v) muhalefet etmektedir.
Yanında bulunanlardan biri Hz. Ali'ye (k.v), "Ey mü'minlerin emîri, onlara beddua etseniz" der. O ise bunu reddederek, Rasulullah aleyhisselamın, "Abdâllar Şam'da bulunurlar, kırk kişidirler. Onlardan biri vefat ettiğinde Allah onun yerine başka birini geçirir. Onlar vesilesiyle yağmur yağdırılır, düşmanlara karşı yardım olunur, Şamlılar'dan belalar defedilir." buyurduğunu rivayet ederek, üç kere, “Şamlılar'a sövmeyiniz, zira abdâllar oradadır." der.
Tasarruflarına engel yoktur
Bütün bu rivayetlerden sonra, abdâlın Şam'da olmasından kasıt, çoğunun orda olmasıdır. İkamet yerleri Şam olsa dahi, tasarruflarına engel değildir. Abdâlı diğer insanlardan ayıran birkaç özellikleri vardır. Kazaya razı olmak, haramlara bulaşmamak konusunda sabretmek, hiçbir şeye lânet etmemek ve Allah için öfkelenmek abdâlların mümeyyiz vasıflarındandır. Hz. Şeyh Mâruf-u Kerhî de, "Kim her gün, 'Allah'ım ümmet-i Muhammed'e merhamet et!' derse, Allah onu abdâllardan yazar" buyurmuş.
Hz. İbn'ül Arabî'nin Fütühât-ı Mekkiyye'sinin çeşitli bâblarında hadis-i şeriflere dayanarak anlattığı abdallar hakkında, “Sehâvî Nazmu'l-âl”isminde, Süyûtî ise “el-Kavlü'd-dâl” adıyla müstakil bir eser yazmış. Abdâlın her devirde ber-hayât olduğunu söyleyen Hz. İbn'ül Arabî, kıyametin vukûunun abdâlın yani kırkların, hepsinin vefatıyla kopacağını belirtiyor.
Ahmed Sadreddin yazdı