Şeriati Osmanlı'ya nasıl bakıyor?

Bir Şii'nin Osmanlı'yı nasıl ele alıp değerlendirdiğini görmek isteyenler Ali Şeriati'nin "Ali Şiası Safevi Şiası" kitabına bakabilirler.

Şeriati Osmanlı'ya nasıl bakıyor?

Kahir ekseriyet itibariyle Sünnilerin Şiilere, Şia’nın da Ehl-i Sünnet’e iyi bir gözle bakmadığını biliriz. Ali Şeriati "Ali Şiası Safevi Şiası" adlı kitabında bunun sebepleri üstünde durur. Elbette kendisi bir Şii olduğundan daha çok Şia’nın bakış açısıyla konuyu ele alır. Fakat Şeriati’nin de Şiilikten rahatsızlıkları vardır. Özellikle Safevi Şiası’nın bir ‘institution (düzen ve kurum)’a dönüşmesinin Ali Şiası’na bir ihanet olduğunu belirtir. Çünkü yüzyıllar boyunca devrimci bir ruh ve bilinçle fasit devletlere, hilafete karşı direnen ‘movement (hareket)’ olan Şia, Savefilerle birlikte kurumsallaşarak hakimiyeti ele geçiren hakim güç haline gelir. Sekiz yüzyıl ‘harekete geçirici iman’ olarak varlığını tüm zorluklara karşı ve ağır bedeller ödeyerek devam ettiren Şii hareket, Savefilerle birlikte ‘taşlaşmış iman’ın koruyucusu olmaya talip olur.

1958'de Ezher'de neler oldu?

Ali Şiası ile Sünni mezheplerin yakınlaşmasını, yaklaştırılmasını büyük bir sevinçle karşıladığını çeşitli örneklerle belirten Ali Şeriati, buna kitabında özel bir bölüm ayırmış. Merak edenler 1958’de ve sonrasında Ezher’de gerçekleştirilen bu mühim çalışmanın ayrıntılarını bu kitaptan ve başka yerlerden okuyabilirler.

16. yüzyılda iki kutuplu dünya!

Ben şimdi sürekli sorgulayan ve hakkaniyetli bir sonuca ulaşmaya çalışan Şeriati’nin bu eserinde Osmanlı’yı nasıl değerlendirdiğine değineceğim. Aslında Savefi Şiası’nı anlatırken 16. ve 17. yüzyılların siyasal ve sosyal panoramasını ortaya koymak için Osmanlı’ya değinmek zorunludur. Bu dönemde dünyada iki önemli kutup olduğunu söyleyen Şeriati, bunlardan biri Hıristiyanlık, diğeri de İslam kutbuydu der. İslam’ın resmi güç merkezi de Osmanlı İmparatorluğu’ydu. Henüz Batı teknolojisi Hıristiyan ordusunu donatamadığı için İslam’ın dini cihad gücü, onlara sürekli olarak Yunanistan’da, İtalya’da, Doğu Avrupa’nın her yanında hatta Avusturya’da saldırıyordu. Böylece Yunanistan, Doğu Avrupa’nın tamamı İslam’ın sultası altına girdi.

Osmanlı, İslam adına neden önemli?

Akdeniz’de kesin bir üstünlük kuran Osmanlı, çeşitli milliyetleri İslam adıyla imparatorluğun siyasal-askeri birliği altında topluyordu. Şeriati -İslami ölçülere göre- her ne kadar Osmanlı’yı İslami bir yönetim olarak adlandırmaya layık bulmasa da ve hatta fasit bir yönetim olarak nitelendirse de, bizi yutmak için eğilen Batı sömürüsüyle ve Hıristiyanlıkla yiğitçe çarpışan Osmanlı’nın da da görülmesi gerektiğini söyler. Osmanlı’nın bu misyonu sayesinde Ortaçağ’dan başlayarak bize karşı karşı haçlı seferleri düzenleyen maceracıların hala İslam’ın gücünden korktuklarını ifade eder.

Osmanlı'ya nasıl bakmalı?

Şii aydınların, hem mutassıbının hem de ilericisinin mutlak-taşlaşmış düşüncelerle Osmanlı’yı Sünni, Ömeri, imemet inkarcısı, gerici, antidemeokratik, feodal ve mutaassıp dinci olarak nitelendirdiğini belirten Şeriati, bilimsel bakış icabı olaya bir kaç yönden bakabilmeyi ve oranlamalı olarak yargılamayı önerir.

1924'te Türkiye'de ne oldu?

Ali Şeriati, Osmanlı’ya karşı yapılan bütün propangadaların sebebini, Batı’nın ve Hıristiyanlığın eski huzursuzluklarının tezahürü ve o ezici kılıçlardan aldıkları yaraların ürünü şeklinde görür. Oryantalistlerden etkilenen aydınlarımızın da Osmanlı’ya yöneltilen bütün sövgüleri, garazları ve yargıları aydınlık adına taklit edip yinelediğini belirtir.

Oysa başka bir kitabından bir alıntı yapan Şeriati şöyle düşünmektedir: ‘Mart 1924’ten başlayarak Osmanlı’nın yenilmesiyle askeri ve siyasal bir güç olarak İslam, Batı karşısında dağıldı ve sömürünün Doğu’ya; özellikle İslam ülkelerine saldırı yolu açılmış oldu…’ Bu bakış açısından bakabilen kişi Sünni mezhepli fasit Osmanlılar’ın, Batı’nın sömürü gücünü Afrika’dan, Asya’dan ve çaresiz İslam toplumlarından sürmesini de arzulayacaktır. ‘Çünkü Müslümanların anısı hala silinmeyen o kol ve kılıç gücü zayıfladıktan sonra tarihin hiç görmediği biçimde sömürüyü vahşice, eşkıyaca ve ihanet olarak bize yükleyen acımasız ve zorba Batı ulusunun ve onların insanlık dışı düzeninin’ bize neler ettiği ortadadır.

Mustafa Nezihi 'takrib' için amin dedi.

YORUM EKLE
YORUMLAR
MAHMUD SAMİ
MAHMUD SAMİ - 13 yıl Önce

ayrıca öze dönüş kitabında türkiyeli bir mühendisle yaptığı diyalog okunmaya değerdir..

....
.... - 13 yıl Önce

Bence ali şeriati ne kadar şeriati savunsada iran bir değişim geçirecek bu aşikar bilmem yanlış mı düşünüyorum arkadaşlar. eğer doğru diyorsanız direnmek lazım mı eğer yanlış diyorsanız ne yapmalıyız