Filistin deyince bir başka oluyor değil mi gönlümüz! İçimiz acıyor, merhamet duygularımız kabarıyor. "Bir kuş olup uçsak kalbi kırık, gözü yaşlı sevgilinin diyarına" diyoruz. Âh Filistin, ümmetin kanlı gelini, elinden kınaları silinmeden gurbetin acısını tatmış mahzun sevgili...
Biz kahraman mücahidler, sevdiğimizi hiç yalnız bırakır mıyız? Kahrede ede, hiçbir şey edemediğimiz siyonist İsrail'e yağdırırız laneti. Haykırırız meydanlara çıkıp öfkemizi. Yerin dibine batırırız. Öyle bir batırırız ki hiçbir canlı bin yıl uğraşsa çıkamaz oradan. Gündem o günlerde hep FİLİSTİN olur. Onla yatıp onla kalkarız. İlk kıblemiz, miracın ilk çıkış yeri. Kutsalımız bizim. Hiç dokundurur muyuz düşman elleri? Canına okuruz, Yüce kitabımızın da lanetlediği bu iflah olmaz topluluğun...
Sanat dünyamızın her alanı eserler icra eder. Şiirler, yazılar, resimler, besteler. Paneller, toplantılar, planlar... Şöyle yapmalıyız, böyle yapmalıyız. En doğrusu budur. Ve her kesimden insan düşer yollara. Filistin sevgisini göstermek için. Biz hiç vaz geçer miyiz kadim emanetten? Burdayız işte duy bizi, avaz avaz boşuna bağırmıyoruz ki!
Sonra sara nöbeti gibi geçer her şey. Döneriz rutinimize. Bir dahaki İsrail saldırılarına kadar. Eh o da malum her Ramazan-ı Şerif'te ne hikmet ise. İslâm aleminin bilinen kutsalı. İşgalci İsrail neyi murad edip bu zamanı seçiyorsa, gözümüze soka soka çıkar tekrar karşımıza. Döngü gibi süreç yine başlar en baştan. İşler tıkır tıkır. Kapalı kapılar ardında haince planlandığı gibi. Ve siyonist güçler, daha fazla Filistin toprağıyla çıkar her seferinde süreçten. Bölge hakimiyetini daha da arttırarak. Bizler de Filistin sevgimizi sonuna kadar dile getirmenin huzuru ve mutluluğu ile tatmin olmuş şekilde sonlandırırız. Halbuki, hakikâti bir kez daha yakalama fırsatını kaçırmışızdır. Asıl sebenin, azalan Filistin toprağı gibi azalan imanımız olduğunu göremeden. Asıl suçlunun içimizdeki siyonist olduğunu fark edemeden...
Bırakalım artık n'olur şu dostlar alışverişte görsün naralarını. Hasreti ile yanan yüreğimizi susturup sessizliğin şaşmaz hakbilir lisanı ile hakikati okuyalım vicdanlarımızdan. Gerçek suçlu içimizdeki siyonist!
Dışardaki siyonisti besleyen, ona güç veren kalbimize kök salmış bu gerçek siyonist. Filistin bu tabloya aynalık ediyor aslında. Yüce Mevlâmız’ın merhameti ile. Her seferinde azalan Filistin toprağı bizim azalan imanımızın göstergesi, görebilene. Âh o acı ile güya merhametimizden attığımız naralar! Onlar göründüğü gibi Filistin için değil. Her geçen gün hak yoldan uzaklaşan İslam ümmetine gerçeği haykıran vicdanları susturma ritüelleri. Gönüllerimiz işgal altında bizim, Filistin ne ki! Küfür, iman diyarlarımızı tek tek ele geçirmede...
Biliyorum ve inanıyorum ki Filistin; kalplerimiz, hergün daha da çok saran küfrün ağlarından özgürleşince özgürleşecek. Yüreklerdeki siyonizm yok edildiğinde Filistin toprakları dahil tek siyonist kalmayacak yeryüzünde.
Velhasıl Filistin’e kavuşmak isteyen önce kendi vicdanı ile buluşsun. Sorsun kendine. Ben alemlerin Rabbi’ne hakkıyla iman ettim mi, kul olabildim mi ? Gönül topraklarımda Muhammedi ruhu estirebiliyor muyum? Benim gönül devletim dönmüş mü kıblesine? Bunlar olmadan bilmeliyiz ki gülmeyecek Filistin. Gülmeyecek o mahzun sevgili. Elinin kınası ile bekleyecek yolunu unutan yârini...
Ahir kelâm şu ki dünyada her ne kadar savaş varsa -ister içimizde olsun ister bütün dünyayı sarsın-, hak ve batıl savaşıdır. Bize düşen "Ben hangi cephenin neferiyim?" sorusuna cevap vermek. Evet biz hangi cephenin neferiyiz? Mühim olan bu. Dünyada olanların, görünenlerin hikmetini anlamayıp aklımız karışıyor ama mutlak galip geleceği hepimiz çok iyi biliyoruz. İçimizin şaşmaz hakimi vicdanımız, her lahza haykırıyor bize bunu. Bir daha, bir daha... Tabi bunu diri bir vicdan yapar. Öldüyse geçmiş ola. Ölmediyse ne mutlu o kişiye. Hala ümit var demektir. Allah için tüm kulları birdir. O bizi Yahudi, Hristiyan diye ayırmaz. "Kulum” der. Nihayetinde o yarattı. Siyonizm tek olan Rabb’e baş kaldırmanın adıdır. Bunlar, artık vicdanları kapkara olmuş bir güruhtur. Ve her bir güruh, yaratılmış her bir cân yaptıklarından hesap vermek üzere Rabb’e geri dönecektir. Bizler kendimizi hangi isimle adlandırıyorsak adlandıralım, hangi makamları biçiyorsak biçelim yalnızca O'nun dediği olacaktır...
Dr. Emine Savaş
Kaleminize sağlık Emine hanım...