Salâhi Dede'nin bestelerinin bir sırrı var!

Zâkirbaşı ve bestekâr Salâhî Dede bestelerinin sırrını şöyle açıklıyor: “Ben hiçbir besteyi, beste yapayım diye yapmadım. Önce zikri yapar onun üstüne besteyi yaparım. Zikre oturmayan ilahi benim için ilahi değil."

Salâhi Dede'nin bestelerinin bir sırrı var!

Kitabevi geçmiş yıllarda çok güzel bir kitap çıkarmış: Doğumunun 99. Yıldönümü hâtırasına Zâkirbaşı-Kıyam Reisi- Bestekâr Salâhî Dede / Salâhaddîn Demirtaş Hayâtı ve Eserleri. Bu kaynak eseri yayına hazırlayan isim Zeki Altun Hayâtı ve Eserleri ismiyle kitaplaştırılan yüksek lisans tezinin sahibi Cumhur Enes Ergür.

Kitabın önsözü, Türk Tasavvuf Musîkîsi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı Başkanı Ömer Tuğrul İnançer tarafından kaleme alınmış. Cumhur Enes Ergür’in, tarikat ayinleri ve zikir çeşitleri hakkında doyurucu giriş yazısının ardından Salâhî Dede’nin hayatı ve bestakârlığı hakkında iki bölüme yer verilmiş.

Kitabın en zevkli bölümü

Kitabın en zevkli bölümlerinden biri Ömer Tuğrul İnançer, Muzaffer Ergür, Ahmet Özhan, Mustafa Tahralı, Muhittin Serin, Cüneyd Kosal, Ahmet Hatipoğlu, Yusuf Ömürlü gibi Salâhî Dede’ye mülaki olmuş, onunla aynı meclislerde musiki icra etmiş, onun zâkirbaşı olduğu meydanda zikre iştirak etmiş isimlerle yapılan kısa söyleşiler. Kaliteli baskısı olmamakla beraber kitapta yer alan fotoğraflar da hayli ilginç. Bir yandan Karagümrük Cerrahî tekkesinden simalarla diğer taraftan Rifaî silsilesinin meşk meclisleri, iftihaller ve aile fotoğrafları… Fotoğraflarda kimler yok ki! Muzaffer Ozak Efendi, Safer Dal Efendi, Ali Bilici, Albay Salâhaddîn Gürer, Kâzım Büyükaksoy, Hattat Nâfiz Bey, Şeyh Nazmi Geylan Efendi, Aka Gündüz Kutbay, Mithat Baharî Efendi, Hüseyin Top, Cahit Gözkan, Sadeddîn Heper, Hafız Kemal Tezergil, Mustafa Tahralı… Müthiş bir albüm.

“Bestekârlığı devrin Dedeleriyle eşdeğerdir.”

Kitabın hazırlanması sürecinde gün yüzüne çıkan 8 eseriyle beraber Salâhî Dede’nin toplam 37 bestesi mevcut.  Az sayıda eser vermekle beraber ayrıcalıklı bestelere imza atan ve çok kuvvetli bir bestekâr olan Salâhî Dede için Ahmet Muhtar Gölge -haklı olarak “Bestelerinin çoğunu mürekkep makamlarda yapmış olması musiki hâkimiyetinin göstergesidir. Lâ-dînî beste yapmış olsaydı Lem’i Atlı, Ziya Özbekkan, Râkım Elkutlu gibi isimlerin arasında zikredilirdi. Bestekârlığı devrin Dedeleriyle, Şâkir Ağalarıyla eşdeğerdir.” demiştir.  Kitapta Salâhî Dede’nin bestekârlığına yaraşır şekilde makam sırasıyla eserlerinin notalarına yer verilmiş. Ve kitabın en güzel süprizi: Ahmet Özhan ve Salâhî Dede’nin kendi sesinden ilahilerin bulunduğu CD.

Albümde ilk kez yayınlanan iki eser var. Bunlar Salâhî Dede’nin kendi sesinden, “Durman yanalım” isimli Şevkutarab ilâhî ile “A Sultanım Sen var iken” isimli Nikriz ilâhî. Ayrıca Ahmet Özhan’ın okuduğu Acemaşîran makamında “Gördüm bu veçhin Hakkını” ilahîsi de bir  ilk icra. Bu albümde biri kaside biri de Fatiha olmak üzere yirmi dört parça yer alıyor. Bunlardan bir kısmını İstanbul Tarihi Türk Tasavvuf Musikisi yayını olan, Ahmet Özhan’ın solist olarak bulunduğu ve birkaç ay önce çıkan dört CD’lik İrfan-ı Aşk albümü ve 90’larda YKY’nin yayınladığı beş CD’lik Ateş-i Aşk albümünde dinlemiştim. Bununla beraber ek olarak verilen albümdeki ilâhîlerin yaklaşık olarak yarısı daha önce başka albümlerde yer almamış.

Salâhî Dede kimdir?

Abdullah Salâhaddîn Demirtaş, 1912 senesinde Kasımpaşa’da dünyaya gelir. Pederi deniz subayı olmakla beraber devrinin önemli zâkirbaşı ve ayinhanlarından, giriftzen, Uşşakî dervişi Hüsameddin Efendi’dir. Annesi Şerife Hanım, ablası ise kanunî ve udî Şaziment Hanım’dır.

Uşşakî Dergâhı’nın şeyhi olan zât Mustafa Efendi, babası Hüsâmeddin Efendi’ye bir erkek çocuk dünyaya getireceği müjdesi verir. Doğumunun ardından ona Uşşakî yolunun büyüklerinden Abdullah Salâhaddîn hazretlerinin ismi verilir.

Salâhaddîn Demirtaş musiki öğrenimine ablasının babası ile yaptığı meşklere iştirak ederek başlar. Fakat asıl meşklerini babası ile beraber gittiği tekkelerde sürdürür. 1919 yılından itibaren altı yıl boyunca her gece bir tekkeye gitmiştir. “7 yaşından itibaren babam beni dergâh dergâh dolaştırdı. Yolda bana hep ilahiler meşk ederdi. Gideceğimiz dergâhta o gece ne okuyacaksa o ilahileri yolda bana öğretirdi. Gittiğimiz bütün dergâhlarda zikri babam idare ederdi.” diyen Salâhaddîn Demirtaş, birçok Mevlevî ayinini de her pazar gittiği, amcasının son postnişini olduğunu söylediği Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde öğrenmiştir.

Salâhaddîn Demirtaş, 1925’te çıkan kanun ile dergâhların sırlanmasını müteakip bu eğitiminden mahrum kalsa da sonraki yıllarda tarikat mensuplarının kendi adap ve erkânlarını muhafaza için tertip ettiği cemiyetlere devam etmiştir.

Kitabî Salâhaddin Bey

1929 yılında annesi, 1930 yılında da babası vefat edince ablasının Beyazıt’taki evine taşınır. 1930’da Vefa Lisesi’nden mezun olur. 1933-1935 yılları arasında askerlik hizmetini yapar. 1934’te Semine Aksel Hanımefendi ile evlenir.  Askerliğin ardından başladığı Okullar Saymanlığı’ndaki işinden iftira sonucu 1948’de ayrılır. Zakirbaşı Albay Salahaddin Gürer’in vasıtasıyla Muzaffer Ozak’ın Aksaray Süpürgeci Han’daki kitap dükkânında muhasebe işlerini yapmak üzere işe başlar. 1956’da Muzaffer Ozak teşvikiyle Ali Bilici ve Salâhaddîn Bey ortak olarak dinî kitaplar basan Salâh-Bilici Kitabevi’ni kurarlar.

Zikir Meclisleri

1950’den itibaren Muzaffer Efendi’nin Süleymaniye Camii’nde kıldırdığı Enderun usulü teravihlerde müezzinlik yapmaya başlar. 1956 yılından itibaren de her Perşembe Kasımpaşa’daki Rifaî Dergâhı’na, Salı günleri de Tophane’deki Kâdirî Dergâhı’na giderek ayin ve musiki icra eder.  Çarşamba günleri Ekrem Hakkı Ayverdi’nin evinde olmak üzere bazı özel ev toplantılarında ve zikir meclislerinde bulunur.

1958’de Hz. Pir Nureddin Cerrahî Âsitanesi şeyhi Fahreddin Efendi’ye intisap eder. 1960 yılında 1978 yılına kadar aralıksız olarak Konya’daki iftihallere âyinhan olarak katılır. 1967’den itibaren Muzaffer Ozak Efendi’nin isteği üzerine Türk Tasavvuf Musîkîsi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı’nın binasında pazartesi günleri meşk eder. Vakıftaki meşklerden 80 ihtilalinden sonra evvelce yaşadıklarının tesiriyle imtina edince, meşkler Salı günleri Safer Dal Efendi’nin Üsküdar’daki evinde devam eder. (Zira 1960’da Arap harfi ile kitap bastıkları için 98 gün Ali Bilici ve Muzaffer Ozak Efendi ile hapis yatmıştır.)

1997’de âlem-i cemâle intikal eder. Çengelköy Mezarlığı’ndaki ikinci ada, 1336 numaralı kabrine sırlanır.

“Ben kıyâm reisliğini de musikiyi de babamdan öğrendim.”

Salâhaddîn Demirtaş’ın hocalarının başında “Ben kıyâm reisliğini de musikiyi de babamdan öğrendim.” diyerek işaret ettiği babası, Hüsameddin Efendi gelir. Münir Nureddin Selçuk ve Sâdî Hoşses’in de hocası olan Kadirî zakirbaşısı ve şeyhi Kasımpaşalı Şeyh Cemal Efendi, Hüseyin Sebilci, Albay Salâhaddîn Gürer, Cerrâhî zâkirbaşısı Necati Efendi’den ayrıca Cerrahi tarikatından Şeyh Fahreddin Efendi, Rıfaiyye’den Şeyh Muhiddin Efendi, Sadiyye’den Şeyh Raşid Efendi ve Şeyh İzzî Efendi, Kadiriyye’den Şeyh Gavsi Efendi ve Şeyh Nazmi Geylan Efendi, Saadeddin Heper, Hopçuzâde Şakir Çetiner’den istifade ile kendisini yetiştirmiştir. Salâhaddîn Demirtaş’ın çok nadir bir ses rengi olduğu ve klasik fasıl geleneğine de hâkim olduğu için radyodan teklif almış fakat eşi Semine Hanım’ın rızası olmadığı için teklifi geri çevirmiştir.

“Benden gelen bir şey yok.”

Salâhaddîn Demirtaş, 1970 yılından sonra beste yapmaya başlar ve Safer Dal Efendi’nin kendisine verdiği Salâhî Dede ismiyle anılır. Salâhî Dede, zâkirbaşı ve kıyam reisi, farklı tarikatların zikirlerini bilen ve bunların icrasında yetkin bir kişi olarak bu geleneğin günümüze ulaşması noktasın köprü vazifesi görmüş, büyük rol oynamıştır. Vakur ve ince ruhlu olduğu aktarılan Salâhi Dede’nin mahviyet ve şahsi kemalatının bir göstergesi olan şu sözleriyle bu haberi itmam ederim: “Ben hiçbir besteyi, beste yapayım diye yapmadım. Önce zikri yapar onun üstüne besteyi yaparım. Zikre oturmayan ilahi benim için ilahi değil. Esas olan zikirdir, diğeri onun üzerine oturtulmuş, o anda gelen, o ritimle gelen ve O’ndan gelen şeylerdir. Yani benden gelen bir şey yok. Mesela bir meşkten gelmişizdir yolda yapmışımdır. Bir yerde zorlanmışımdır, orada ilahi bulamamışımdır atacak, oraya bir şey yapmışımdır.”

Suleyha Şişman “Salâhî Dede derler bir güzel insan vardı.” dedi

YORUM EKLE
YORUMLAR
ender
ender - 12 yıl Önce

Bu güzel yazınızdan dolayı teşekkürler...