Okulsuzluk, terimini çok görür oldum son zamanlarda. Gülüp geçmediğim gibi görüp geçmek de olmaz diyerek konu üzerinde elimden geldiğince araştırma yaptım.
Birçok ülkede yasal olan bu durumu bizim ülkede de yasallaştırmak için uğraşan insanlarla tanıştım. Takdir ettiğim bu kişiler bu yola baş koymuş ve bedelini maddi manevi ödeyerek ısrarla uygulamaya çalışıyor.
Okulun yetenek körelttiğini, hiç değilse çocuğa yeteneğinin anlaşılacağı zamanı bırakmadığını düşünüyorlar. Herkesin ayrı bir mahareti, ayrı bir meziyeti var sonuçta. Neden bir çocuk başarılı olabilmek için hem sosyal hem fen derslerini iyi yapmak zorunda kalsın?
Belki bu çocuk okul müfredatında olan dersleri yapamayacak ama çok iyi bir marangoz olacak.
Olamaz mı?
Neden başarı denince aklımıza doktor, mühendis ve son zamanların moda başarı göstergesi olan CEO geliyor?
Neden “Hangi bölüm?” sorusuna alınan tıp, hukuk cevapları insanlara “Vay be..!” dedirtiyor?
Aslında anlatmaya ve yapmaya çalıştıkları şey çok güzel. Onlara göre mesele iyi insan olabilmekle başlıyor, sonra yetinebilmekle devam ediyor. Hani mesela çocuğum aylık geliri on bin olan ama mutsuz bir doktor olacağına, aylık geliri bin lira olan ama meyvesini sebzesini bahçesinden keyifle yiyen bir çiftçi olsun diyorlar.
İlla çiftçi olsun değil tabii. Önce bir kendini keşfetsin, insan sevmediği işi yapınca mutlu olamıyor malum, çocuk bir baksın yeteneğine, yapmak istediklerine, başarabileceklerine... Biz de bakalım tabii çocukla beraber…
Konu uzun elbette, bir iki kelamda anlatılacak şey değil. Bana sorulmaz da hadi oldu da soruldu diyelim…
Çocukları gerçekten iyi yetiştirip yetenekleri konusunda önlerini açabileceğim, severek yapabilecekleri mesleklerini bulma konusunda onlara iyi bir rehber olabileceğimi bilsem bile yine de bir dururum. Neden?
Çünkü bu durum ülkemizde yasal değil ve maddi cezası var. Bizde paran yoksa duracaksın arkadaş! Okul dediğin parayla değil sadece, okulsuzluk dediğin bile parayla.
Zaten ülkenin okulsuzluğa hazır olduğunu da düşünmüyorum ya… Okulsuzluk için çocuktan önce bilinçli ebeveyn şartı var ki bilinçli ebeveyn dediklerimiz maalesef nadir bulunan kişiler.
Şimdi babamın Fenerbahçeli futbolcu gol atamadığında “O gol kaçar mı be” demesi ya da kocamın ülke yönetimi konusunda demeç vermesi gibi oturduğum yerden değiştirmeye gücümün yetmediği yetse de elle tutulur bir fikrimin olmadığı eğitim sistemini eleştirmeyeceğim tabii ki…
Ama dört çocuklu bir anne olarak biraz isyan etme hakkı buluyorum kendimde. İsyan da parayla değil ya!
Yaz tatilinde tam çocuklarla ev düzenine alışıyoruz pat okul başlıyor. Hadi servis saatine, beslenme listelerine, ödevlere alıştık diyoruz pat okul sonrası etütler çıkıyor, hadi çocuk gelince alelacele yedirelim, elimiz yettiğince ödevlere yardım edelim, zaman kalırsa kitap da okusunlar falan derken çocukların bir gram çocukluk yaşayamaması yüzünden çektiğimiz vicdan azabına alıştık diyoruz pat diye karşımıza çocukları yarış atı gibi ve başarılı(!) diyebilmemiz için her birinden ayrı ayrı yüksek notlar almaları gerektiği sınavlar çıkıyor.
Yazması, okuması kolay tabii ama bu alışma süreçlerinde can gidiyor, ömür gidiyor. Tam “yaşamaya gelmedik zaten öyle bir bakıyorduk hayata” deyip bu yoğun tempoda yaşamaya alışmaya başlamışken pat diye karşımıza ne çıkıyor?
Durun ben söyleyeyim: “Sömestr tatili.”
Çocuk diyor “tatildeyim bir nefes alayım”, biz diyoruz “yavrum nefes alırsan bildiklerini de unutursun hiç değilse kitap oku, ders tekrarı yap, hatta lise sınavları için şimdiden test çözmeye, konu dinlemeye başla...”
Çocuk diyor “bari gece oturayım biraz” , biz diyoruz “olmaz uyku düzenin bozulur”.
Çocuk diyor “anne bizimle oyna”, biz diyoruz “evladım yemek, bulaşık, ütü... zaten günler kısa hangi birinize yetişeyim?”
Çocuk diyor “bari tatilde eğlenebileceğimiz bir yerlere gidelim”, konu paraya dayanıyor ama biz bunu “aman boşver şimdi, kalabalıktır her yer” bahanesiyle kapatıyoruz.
Çünkü “fakir ama gururlu” dediğin sadece Yesilçam’da bulunmuyor. Ama sorsan adı tatil…
Tatil denince aklımıza gelenleri düşün bir de karşımıza çıkana bak! Tatil dediğin bu mudur Allah aşkına?