Zihni sarhoş kalbi huzursuz modern insanın unuttuğu 'bağ'

Kendi sesini duyamayan insan da huzuru yakalayabilmek adına hiçbir vaktini ‘boş!’ geçirmemek için sürekli bir zihinsel meşguliyet içerisine girmektedir. Bu hareketsiz meşguliyette zihni sarhoş edip kalbi huzursuz etmektedir. Selma Özkaya Muştuoğlu yazdı.

Zihni sarhoş kalbi huzursuz modern insanın unuttuğu 'bağ'

Varoluşçu psikolog Viktor E. Frankl, insanın hayatının bir anlamı ve amacı olması gerektiği üzerinde çokça durmuştur. Hatta bu yaklaşımı logoterapi ismini verdiği terapi yönteminin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Logoterapi, insanların hayatlarında anlamı bulmalarına ve kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için kullanılan bir terapi yöntemidir. Yani burada hiçbir şey halının altına süpürülmüyor. Viktor Frankl’a göre insanın temel doğası, anlam arayışıyla şekillenir. Bu durum da kişinin ‘kendini gerçekleştirme’ sürecinin başlaması anlamına gelmektedir ki bu aşama da insanın anlam arayışını doyurması ve tüm potansiyelini ortaya çıkarmaya çabalaması gerekir. Kendini gerçekleştirme, insanın yaşamda anlam bulmasını, yeteneklerini kullanmasını, değerlerine bağlı kalmasını ve en üst düzeyde potansiyelini gerçekleştirmesini içeren bir süreçtir.

Frankl’a göre insanın hayatta anlamı bulmak için üç temel kaynağı vardır: üretkenlik veya yaratıcı faaliyetlerde bulunma, sevdiklerimizle ilişkiler kurma ve zorluklarla karşılaşma veya acı çekme. Kendini gerçekleştirme, bu alanlarda anlamı bulma ve tatmin edici bir şekilde yaşama sürecini ifade eder. Frankl’ın bu temel düşüncelerine baktığımız zaman aslında bunlar yaşadığımız müddetçe karşılaşma ihtimalimizin fazlaca olduğu hatta çok doğal bir hayat serüvenidir. Bu serüven bizlerden bazı şeyleri kabullenmemizi isterken bazı durumlar için de harekete geçmemiz gerektiğini gösterir. Tabii başka bir durum da vardır ki bütün bunların elbet bir gün geçecek olmasına olan inancımız. Hiçbir şey şu an yaşadığımız gibi kolaylık/zorluk içerisinde olmayacaktır. Kişi bunların geçici olmasını nasıl idrak edecektir peki? 

Frankl, insanın anlamı ve amacı bulma sürecinde içsel bir güç kaynağı olduğunu ve bunun insanların hayatta karşılaştıkları herhangi bir zorluğun üstesinden gelmelerine yardımcı olduğunu savunur. Ona göre insanlar hayatta anlamı ve amacı bulduklarında daha tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler.

Zihni sarhoş kalbi huzursuz modern insanın unuttuğu 'bağ'

İnsan tüm bu süreçlere kulak tıkadığı vakit, kendini unutmaya başlar. Bu unutma ki insanda boşluk oluşturur. Günümüzde, insanları derinden etkileyen “anlamsızlık hissi”nin varlığı tartışmasız bir gerçektir. Bu his, bazı Varoluşçu filozoflar tarafından “boşluk” olarak da adlandırılmakta ve bu ifadeyi tanımlarken yani anlamsızlığı açıklarken en temelde bir ayrımla karşılaşır ki bu durum “Tanrı”nın varlığı/yokluğu meselesidir. Bu durum doğal olarak hayatlarının geriye kalan kısmını da şekillendirmektedir.

Nazi kamplarında yaşadıklarıyla Tanrı’nın varlığına derinden inanan Frankl, insanın hayatında anlam bulabilmesinde Tanrı’nın etkisi olduğunu düşünmektedir. Hatta bu konuyu açıklarken ‘bilinçdışı Tanrı’ ifadesini kullanmakta ve insanın Tanrı inancının fıtratından geldiğini iddia etmektedir. Bu fıtratı fark edebilmenin neticesinde de iman oluşmaktadır.

Farkındalık o kadar yok olmuştur ki kendi fısıltısını duyamaz oldu kulaklar. Elbette bu durum yeni olmuş bir acı gerçek değildir. Modern dayatıların etkisiyle kendisini dünyanın tek insanı olduğu hissine sahip olarak büyütülen/büyütülmüş/büyütülecek nesillere kendilerinin ‘sıradan’ olduklarını gösterebildiğimiz vakit, bir miktar fısıltı duyulabilmektedir. Tabii ki bu durum kolay değildir. Nitekim hangi kazı kolay olmuştur ki kalp kazısı kolay olsun. Bu kazıyla farkındalığı uyanan insanın ilk karşılaşacağı katman olan ‘acı’ kişinin bütün benliğini sarıp sarmalayacaktır. Belki de kurumuş olan göz pınarları yeşermeye başlayacak ve bu durum kişinin gayretiyle devam edecektir. Ama maalesef ki ‘konfora çokça alışmış’ olan modern nesli buna ikna etmek hiç de kolay değildir.

Modern zamanın etkisiyle yetişen konforlu çocuklar ile köle ebeveynler, bir türlü memnuniyeti yakalayamamaktadır. Memnun olmakta fısıltıyı duymakla mümkündür elbet. Binaenaleyh bu fısıltı da Yaratıcı ile bağ kurmakla oluşacak bir durumdur. Burada üzerinde durulmak istenilen şey, bağ kurmak ifadesidir. Bağ kurmak, ilişki içerisinde olmaktır. İlişki de etkileşim için en az iki şey ister. Nitekim hiç kimse bu ilişkiyi yok saymamakta sadece herkes ‘var sayarak’ sorumluluklarından kaçmaktadır. Dolayısıyla bu durum da insanı huzursuz etmektedir. Kendi sesini duyamayan insan da huzuru yakalayabilmek adına hiçbir vaktini ‘boş!’ geçirmemek için sürekli bir zihinsel meşguliyet içerisine girmektedir. Bu hareketsiz meşguliyette zihni sarhoş edip kalbi huzursuz etmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim de rotası şaşmış modern insanın bu derdine şifa olarak şu ayeti ile cevap vermektedir:

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur/huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28) 

Selma Özkaya Muştuoğlu

YORUM EKLE