Ruhun erdemi ve mutluluk

Bilimde mutluluk; “bilimsel doğruluk”, sanatta mutluluk; “güzellik” ve ahlâk ve siyasette mutluluk; “iyilik” veya “erdem” olarak var olduğunda gerçek bir mutluluktan söz edilebilir.

Ruhun erdemi ve mutluluk

Ahlâk, bir topluluk içinde yaşayan insanların davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş eylem kuralları, normalar silsilesi ve değer sistemidir.

Ahlâk, bize belirli bir toplulukta neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyler; toplumlar arasında benzer ahlâki kurallar olabileceği gibi farklılıklar da söz konusudur.

Ahlâk bize neyin iyi ya da kötü olduğunu söyler, kural koyar, yaşama biçimi geliştirir; kısaca rehberlik eder. Kural koyucu ahlâk, insanlara ne yapmaları ya da neden kaçınmaları gerektiğini söylerken kendilerine, yükümlülüklerini ve sorumluluklarını anımsatan nesnel ahlâki hakikâtler bulunduğunu, söyler.

Böyle olunca planlı bir kötülük asla hoş görü ile karşılanamaz.

Sanatla ahlâk arasındaki ilişkide böyle bir durum, ciddi önem arz eder.

Sanat, kendi kuralını kendisi koyup ahlâk, bilim veya dinden emir almayacaksa o halde sanatçının önündeki tek yol, kendi tecrübesini esas almaktır. Bu, ne denli evrensel ahlâka uygundur?

Yeni, daima yeni... İnsanoğlunun mutluluğunun sağlanmasında formül olarak asla yeterli olamaz.

Kendi tecrübesini son noktasına kadar götüren sanatçı, toplumdan, toplumun değerlerinden, inançlarından, geleneklerinden koparak entelektüel bir varlık ortaya koyamaz. Bu mümkün değildir.

Sanatçı, bilimi ve sanatı yaşanan hayatın dışına çıkarmak mecburiyetinde kalır ve bunu bir vazife olarak görürse o zaman mutluluğu var etme yolunda yapacağı her atılım, güdük kalmaya mahkûm olacaktır. Modern şiirin öncülerinden Baudelaire için "modern olmak"; geçmişte kalmış olanların unutulması ya da bastırılmasıdır. Bu mantık, kökleri yok eden bir fikrî düzlem ortaya koyar ki bunun kabul edilmesi, sürdürülebilmesi ve insanlığa mutluluk kazandırması asla mümkün olamaz.

Yüce olan insanın mutluluğudur. İnsan mutlu olmak için karar verir, seçim yapar, eylemde bulunur. Erdemli olmak, iyi ya da kötüyü seçmek, insanın elindedir. İyi olanı tercih edebilmek, ancak ve ancak adalet kavramı ile içsellik kazandığında söz konusu olabilir yoksa insanoğlunun mutluluğundan da bahsedemeyiz.

Bilimde mutluluk; “bilimsel doğruluk”, sanatta mutluluk; “güzellik” ve ahlâk ve siyasette mutluluk; “iyilik” veya “erdem” olarak var olduğunda gerçek bir mutluluktan söz edilebilir.

Ahlâki mutluluktan bahsedecek isek o zaman bunun hak ve adalet kavramlarından geçerek  “gerçekleştirilecek” olması esas unsurdur.

Etik ve politik tercihler ve doğal olarak seçimler söz konusu ediliyorsa bilge bir tavırla uygulamaların kanunlara uygun olup olmadığı, detaylı bir araştırmanın gereği olarak sorgulanması ve tutarsızlıklardan arındırılması yanlışlardan mutlak dönülmesi sonucunu gerektirir.

Toplumsal bir ikna ediciliğin yolu buradan geçebilir. Aksine söylemler, yaygaralar, çığırtkanlıklar, tehditler ve meşru olmayan bir düzlemde mücadele edileceğine dair bel altı salvolar, yasalar önünde asla kabul görülemez ve müeyyide ile karşı karşıya kalır.

O hâlde toplum için iyinin hak ve adalet kavramlarından beslenen bir tercih olması ve bunun uygulanması için kanunlar hayati ve vazgeçilmez olmaktadır. Tercihlerimizin arzu ettiğimiz gibi olması kanuna uygunluk, aksi olduğunda kanunsuzluk olarak yorumlanması anarşiden başka bir şey doğurmaz.

Toplum ve siyaset, insanın sadece hayatını sürdürmesinin bir aracı değildir, aynı zamanda ve onun iyi ve mutlu bir hayat sürmesinin, kendisini gerçekleştirmesinin temel koşuludur.

Kusurlu bir devlette, kötü düzenlenmiş yasalarla yönetilen toplumun bireyleri kendini gerçekleştiremeyecek ve iyiye ulaşamayacak, mutlu olamayacaklardır. Lakin bu yasaları oluşturanlar yani toplumsal bir ‘konsensüs’e varanlar, sonradan oyunbozanlık yapamazlar ve  “Kaybettim bu yüzden tanımıyorum.”  diyemezler.  Zirâ; bu evrensel ahlâka vicdan mekanizmasına aykırıdır. Erdemli bir devlet için yurttaşlarının hukukunu koruyacak; kabul edilmiş yasalara uymak bizâtihi varlığının gereğidir.

İnsanlar kendileri için neyin “iyi” olduğu konusunda bir uzlaşı içinde olmadıkları gibi bu “iyi”, zaman ve şartlara göre değişiklik göstermektedir.

İşte burada devlet vatandaşının mutluluğu, özgürlüğü, kendini ifade etmesi ve inanç sistemi doğrultusunda yaşam sürmesi ve refahı üzerine yeni yasal düzenlemelerde bulunabilir ve bu, çoğu zaman gereklidir. Belki de hâkimlerin zaman zaman kanun koyucu gibi davranmalarının altında da bu gerçek yatmaktadır.


 

Ruhun erdeminden söz edeceksek… 

Cömertlik, görkemlilik, gurur ve alçak gönüllülük, cesaret, ölçülülük, dostluk, sevgi, adalet yaşanarak yeni nesillere aktarılabilir. Bu değerler, pratik anlamda demokratik tercihlerimizde bu ilkeleri gözeterek sağlanabilir ve aktarılabilir. Aksi bir durum, toplumun felaketinden başka bir şey değildir.

Şunu unutmamalıyız; biz, hak ve adalet kavramlarını bilene değil bunu her hâl ve şartta davranışlarında gösterene, hikmet ehli deriz. Âdil ve ölçülü bir eylemi, âdil ve ölçülü kılan şey; kişinin cüzi iradesini kendi ehliyetiyle o yönde kullanıyor olmasıdır. Toplumun esas sıkıntısı, davranışlarımızda bu ölçüyü kaybetmiş olmamızdandır.

Ahlâki eylemler zorunlu değil bizâtihi seçimler olarak karşımıza çıkar. İyi veya kötüyü yapmak bizim elimizdedir. Hiç kimse bilmeden veya istemeden mutlu olamayacağı gibi bilmeden veya istemeden iyi veya kötü eylemde bulunamaz. Bu sebeple toplumsal tercihlerde, kanuna aykırılık asla cezasız kalamaz.

Kanunu uygulayıcıların erdemi; kanunları, hak ve adalet kavramlarına harfiyen uyarak uygulamalarıdır. Verdikleri kararlardan dolayı kendilerinin tehdit edilmesi ve suçlanması kabul edilemez ve uygun bulunmaz. Zirâ evrensel normlara ve insan fıtratına uygun olarak hak ve adalet kavramlarına uygun olarak verilen bir karardan dolayı bu kararı verenleri eleştirmek dahi haksızlıktır.

Adalet, mükemmel bir erdemdir ve erdemin bilfiil uygulanmasıdır. Politikanın ahlâkla ilişkisi neyse adaletin de diğer tüm erdemlerle ilişkisi odur.

Adalet ve adil olanın iki anlamı vardır. İlki; adil olanın yasaya uygun olmasıdır. İkincisi; doğru olan, hakka uygun olan ve eşit olandır.

Yasalar, yasa çıkaran halk ve temsilcilerinin ortak çıkarlarını gözetmek üzere ortaya çıkar. Dolayısıyla yasaya itaat etme bir erdem ve temelde adaletin gereğidir. Eğer eylem ve sonucuna ilişkin bir kasıt varsa fail adaletsiz, zâlimdir. Toplumun tercihlerini değiştirmek ve dönüştürerek bozmak kabul edilemez. Bu demokrasiye yapılan bir darbedir.

İnsan olarak en yüce erdem olan hak ve adalet kavramlarına ulaşmak için erdemli olmanın ne demek olduğunu, idrak etmeliyiz. Erdemli olmanın önemini daha çok işlemeliyiz, nesillerimize bunu bizzat göstererek öğretmeliyiz. Ahlâksız olanlara karşı ise savaşmanın bir erdem olduğunu da asla unutmamalıyız.

Dışsal iyi şeylere de ihtiyacımız vardır. Sağlıklı bir bedene, düzgün beslenmeye sahip olmanın yanında cömert olmak için paraya, saygınlık için yeterli sayıda dostlara sahip olmalıyız. Fakat çok sayıda şeye hak ve adalet kavramlarını hiçe sayarak sahip olmamıza gerek yoktur. Bunun onuru da yoktur.

Bahadır Yenişehirlioğlu

Makas dergisi, Sayı 9

YORUM EKLE