İstanbul’un fethini anlatan meşhur bir resim var. Fausto Zonaro adlı bir İtalyan ressam tarafından yapılan resimde, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul kapılarından girişi anlatılır. Fatih, beyaz atının üzerindedir. Yanında hocası Akşemseddin, arkasında ve iki yanında da askerler vardır.
![]() |
(+) |
Resimde iki ilginç unsur olduğu kanaatindeyim. Bunlardan birincisi Fatih İstanbul’u fethettiğinde -hepimizin bildiği gibi- 21 yaşında olmasına rağmen resimde gür sakal ve gür bıyıklı 35-40 yaşlarında (abarttım mı acaba?) biri gibi resmedilmesi. İkinci ilginç unsur ise Fatih’in hocası Akşemseddin’in uzun beyaz sakalları. Google’ın görseller bölümden Akşemseddin yazıp arama yaptığınızda karşınıza benzer resimler çıkıyor. Yani uzun sakallı, yaşlı bir zatın resmi.
Ak-pak bir çehre
Hâlbuki Akşemseddin kösedir. Yani sakalı ve bıyığı yoktur. Asıl adı Şeyh Muhammed Şemsettin Bin Hamza olduğu halde halk arasında Ak Şeyh ya da Akşemseddin olarak bilinmesinin sebebi; sakalı ve bıyığı olmadığından yüzünün ak-pak ve nuranî bir görünüme sahip olması ayrıca genellikle beyaz elbise giymesindendir.
Hz. Ebubekir soyundan
Akşemseddin 1389 yılında Şam'da doğar. Soyu Hz. Ebubekir’e (r.a) dayanır. Fıkıh, hadis, tefsir, mantık ve hikmet gibi ilimlerde ihtisas sahibi olur. Dini ilimlerin yanında eczacılık ve tıp ilmini de öğrenir ve bu sahada eserler yazar.
Mikrobiyolojinin babası
Akşemseddin tıp alanında bulaşıcı hastalıklar üzerinde çalışmalar yapar. Tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişidir ve Mikrobiyolojinin babası sayılır. Pastör’den 400 sene önce mikrobu keşfeder.
İkinci Lokman Hekim
Bulduğu devalar ve yaptığı ameliyatlar ile pek çok hastanın ve hastalıkların tedavisinde başarı gösterir. Bu sebeple de kendisine “Lokman-ı Sâni / İkinci Lokman” denilmiştir.
Boynundaki zincirin ucu Hacı Bayram-ı Velî’de
Akşemseddin mürşit aramak için İran’ı ve Maveraünnehri dolaşır. Aradığını bulamayarak Anadolu’ya döner. Ankara’da Hacı Bayram-ı Velî’nin yanına gelir. Fakat şeyhin dükkân dükkân dolaşıp para topladığını görünce "Evliyâ para mı toplar” diyerek oradan ayrılır. Mısır'a doğru yola çıkar. Haleb'e vardığı gece bir rüya görür. Rüyasında, boynuna bir zincir takılıdır ve zincirin ucu Hacı Bayram Hazretlerinin elindedir. Bu rüya üzerine, Akşemseddin derhal Ankara'ya döner.
Zincirle gelen misafir, köpeklerle birlikte yemek yer
Ankara’ya geldiğinde Hacı Bayram-ı Velî'nin talebeleriyle ekin biçmeye gittiğini öğrenir. Tarlaya gider. Fakat Hacı Bayram hazretleri ona iltifat etmez. Akşemseddin, diğer talebelerle birlikte ekin biçmeye başlar. Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrılır. Hacı Bayram-ı Velî, talebeleriyle yemek yemeye başlar. Akşemseddin de köpeklerin yanına yaklaşır, onlarla beraber yemeye başlar.
Bu hali gören Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, Akşemseddin’i yanına çağırıp kendi sofrasına oturttur. Sonra ona; "Zincirle, zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar." der.
Fethin Fatih’e ve Akşemseddin’e nasip olacağı müjdesi
Akşemseddin bundan sonra hocasının yanından hiç ayrılmaz. Sultan II. Murad’a Hacı Bayram-ı Velî’yi şikâyet ederler. Hacı Bayram-ı Velî de Akşemseddin’le birlikte Edirne’ye gider. Sultan II. Murad bu iki zatın değerini anlar ve Saray’ın kapılarını açar. Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) henüz beşiktedir. Bir gün sohbet esnasında Sultan II. Murad “Fetih bizlere müyesser olacak mı?” diye sorar. Hacı Bayram-ı Velî de “Siz ve biz bunu göremeyiz; ama fethi görmek şu küçük şehzade ile bizim köseye nasip olacaktır” der.
Sebe suresindeki fetih müjdesi
Sultan II. Murat, küçük şehzadenin eğitimini Molla Gürani ile Akşemseddin’e verir. Fatih Sultan Mehmet tahta geçtiğinde Akşemsedin’i de yanına alır. İstanbul’un fethine maddi ve manevi tam bir hazırlık yapar.
Kur’ân-ı Kerim’in Sebe Suresi’nin 15. ayetini yorumlayan Akşemseddin, bu ayette geçen “Beldetün Tayyibetün” yani “Güzel Belde”nin İstanbul olduğunu bildirerek ebced hesabı ile 1453 tarihinde fethin gerçekleşeceğini müjdeler.
Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra kendisine ödül olarak vermek istediği altınları, imkânları kabul etmez ve Göynük kasabasına sadece sırtındaki cübbe ve başındaki kavuğu ile döner.
15 Ağustos 1459 tarihinde ruhunu Rahman’a teslim eder. Göynük’teki türbesi vefatından beş yıl sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılır.
Meryem Uçar yanlıştan dönmek lazım, dedi
Fatih Sultan Mehmed'e ders vermeyen bir mürşiddir ki gözlerin açılırsa hakikat alemini seyre dalarsın halbuki bize bir de padişah lazımdır der cihan padişahına. ve bir sabah namazı Fatih'le namazı kılar fakat İstanbul'un fethiyle gurur hasıl olan padişahtan o gururu alır ardından göynük'e doğru yola çıkar.
Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli ve Akşemseddin. Osmanlı'yı Osmanlı yapan Mürşid-i Kamiller...