"Asra (zamana) yemin olsun ki inşa, mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır." (Asr Suresi)
İşimiz, dileklerimiz, umutlarımız, hayallerimiz ya da korkularımız ne olursa olsun zaman daima akacaktır: Bizimle ya da bizsiz... İster girmekten korktuğunuz zor bir sınav, ister önemli bir mülakat yahut bir doğum günü olsun, başladığı ve bittiği bir an mutlaka olacaktır.
İlk güneş saatinin icadından bu yana, insanoğlu daima zamanı ölçmek ve kaydetmek istedi. Artık bugün, hem sessiz dijital saatler hem de tik-tak diye ses çıkaran saatler kullanabiliyoruz. Oysa bu saatlerin ataları olan klepsydralar ve su saatlerinden çıkan yegâne ses, su damlamasıydı. Alt kısmındaki borudan akan suyun miktarını ölçen çizgilere sahip basit bir vazodan ibaret olan klepsydra saatleri, MÖ 1500 yılından önce Mısır’da kullanılmaktaydı.
Diğer kadim bir su saati, gatika-yantra, Hindistan’da kullanılmaktaydı. Gatika-yantra, dibinde küçük bir delik bulunan yarımküre şeklinde (genellikle bakır ya da Hindistan cevizinden yapılan) küçük bir kâseden ibaretti.
Büyük bir su kazanında yüzdürülen kâse yavaş yavaş dolarak suya batıyor: kâsenin dibe ulaştığında çıkardığı sesi duyan muvakkit, kâseyi ilk konumuna getirerek saati yeniden kuruyordu. Budist ve Hindu tapınaklarında çok yaygın kullanılan bu düzenek, sonraki dönemlerde Hindistan'daki Müslüman camilerinde de yaygınlaşmıştır.
Hikâyemiz, 13. yüzyıl su saatleri ve El-Cezerî adındaki Diyarbakırlı dâhiyle başlamaktadır. Dindar bir Müslüman ve son derece becerikli bir mühendis olan bu dâhi, otomatik makine mefhumunun ilk tohumlarını attı. El-Cezerî, Eski Yunanlı ve Hintlilerin bilimsel buluşları ile makine tarihi başta olmak üzere eski medeniyetlerden ilham almaktaydı.
1206 yılına gelindiğinde El-Cezerî, Diyarbakır'da Artuklu sultanlarının hizmetinde olduğu bu dönemde, her şekil ve ebatta saatler yapmış bulunuyordu. Dönemin sultani, Selahaddin Eyyubi'nin oğlu olan Nas’îrûddîn, El-Cezerî’ye şöyle demişti: ‘’Vakit ve emek sarf ederek eşi benzeri görülmemiş makineler vücuda getirdin. İsterim ki bu eserlere harcadığın vakit ve emek zayi olmasın. Bunun için senden isteğim şudur ki benim için, ayrı ayrı icat ettiğin her şeyi bir araya getiren ve seçtiğin icatlarımı resimlendiren bir kitap derleyesin."
Artuklu hükümdarının bu isteğinin meyvesi, Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap adlı eser olmuştur. Su saatleri dâhil olmak üzere, altı ayrı kategori altında elli kadar mekanik aletin tarif edildiği bu kitap, farklı alanlarda çalışan mühendisler için paha biçilmez bir kaynak haline geldi.
Bugün biz, hayatımızı düzenlemek için nasıl saate ihtiyaç duyuyorsak, yüzyıllardır Müslümanlar da aynı ihtiyacı paylaşıyorlar; El-Cezerî de Müslüman saatçilik geleneğine tutunmaktaydı. Bu geleneğin mensupları, zamanın hiçbir suretle durdurulamayacağını, onu her an kaybettiğimizi, bu yüzden onu iyi şekilde değerlendirip hayırlı işler yaparak geçirmek gerektiğini biliyorlardı. Ayrıca Müslümanlar, her gün doğru saatlerde ibadet edebilmek için zamanı bilmek durumundaydılar. Ezanın vaktinde okunabilmesi için camilerde saatin bilinmesi şarttı. Ayrıca Ramazan orucunun ne zaman tutulacağı, bayramların ne zaman kutlanacağı Hacca ne zaman gidileceği gibi önemli olaylar için de zamanın bilinmesi gerekmekteydi.
Tüm bu ihtiyaçlar, Selahaddin Eyyubi’nin oğlunun bahsettiği ‘’eşsiz makinelerin’’ arasına Filli Su Saati’nin de katılmasına vesile oldu. Zamanı göstermesinin yanı sıra, statü, azamet ve zenginlik simgesi olan bu ihtişamlı saat, hareketli figürleriyle zamanı bildiren ilk robotik ve otomat uygulamalarını barındırmaktadır.
1001 İcat Dünyamızda İslâm Mirası
Editör: Salim T S Al-Hassani