Benim için Eylüller, o Eylül değişti

Ta ki bir Eylül geldi benim için Eylüller değişti. Hayatımdaki en büyük acılardan birini yaşadıktan sonra Eylül bana hep vedayı, kavuşamamayı ve o esen rüzgarlar da ölüm soğukluğunu hatırlatır oldu.  Dr. Ömer Faruk Akıncı yazdı.

Benim için Eylüller, o Eylül değişti

Eylül ayı okula yeni başlayan çocukların heyecanlarıyla, okulların çocukları özleyen zil sesleriyle, hırkaları dolaplardan çıkartan soğuk rüzgarları ve akşamlarıyla, ağaçlardan aheste aheste düşen gazelleriyle geldi çattı. Eskiden Ağustosun yarısı kış yarısı yaz derlermiş, küresel ısınmadan olsa gerek artık bu sözü Eylül için kullanabiliriz.

Çocukluğumdan beri okulların açıldığı, sabahları hafif üşüten öğleden sonraları ısıtan Eylül havalarını çok sevmişimdir. Eylül, benim için hem veda hem kavuşmayı hatırlatırdı. 
Eylül ayı başlarında akşama kadar misket oynadığımız mahallenin çocuklarına, sevginin hatta bazen şımartmanın bol olduğu babaanne, anneanne evlerine, her yıl tam tecvid kurallarına geçerken biten Çayırlık Camii Yaz Kuran Kursuna ve imamı Hikmet Hoca'ya veda ederdik. Yaz boyunca neredeyse hiç görüşmediğimiz sınıf arkadaşlarıma, çocukluk sevdalarıma ve öğretemenime kavuşacak olmanın verdiği heyecanla genelde okulun açılmadan önceki gece çok az uyuyabilirdim. 

Ta ki bir Eylül geldi benim için Eylüller değişti. Hayatımdaki en büyük acılardan birini yaşadıktan sonra Eylül bana hep vedayı, kavuşamamayı ve o esen rüzgarlar da ölüm soğukluğunu hatırlatır oldu. 
 

Çapa Tıp Fakültesi’nde 3. sınıfa geçtiğim yıl her yıl olduğu gibi heyecanla memleketim Nevşehir’den İstanbul’a gelmiştim. Okul açıldıktan bir iki hafta sonra bir gün kütüphanede çalışırken telefonum çaldı. Arayan Aksaray’da polis memuru olan Muhammet dayımdı. Kuzenim Necati Enes’in Teknofeste katılmak için Aksaray Bilim Sanat Merkezinden arkadaşlarıyla İstanbul’a geleceğinin haberini verdi. Çok mutlu olmuştum. Necati Enes benim en büyük kuzenimdi; yaz tatillerinde bol bol zaman geçirirdik, birbirimizi çok severdik. Çok zeki ve başarılı bir çocuktu. Bilhassa yazalım alanında kendini geliştiren, projeler yapan, akranlarına ve kendinden büyüklere yazılım dersleri veren, gayretli, saygılı, edepli 13 yaşında yeni yeni sesi kalınlaşan, bıyıkları terleyen genç bir delikanlıydı. Serpilmeyi bekleyen bir fidan, henüz açmamış bir goncaydı.
Akşam Aksaray’dan yola çıkıp sabah teknofest etkinlik alanında olacaklardı. Ben de sabah kalkıp Necati Enes’le buluşacak olmanın heyecanıyla uyumuştum, sabah bir felakete uyanacağımı bilmeden.


Sabah telefonların ısrarlı çalmasıyla gözlerimi açtım. Annemin hüzünlü sesi, ardından girdiğim haber sitesinde kazada hayatını kayneden ‘N.E.S (13)' ibaresi beni derinden sarsmıştı, adeta hayat durmuştu. Keşke rüya olsaydı hepsi. Emrihak vaki olmuştu.


Kazadan yaralı kurtulan çocukların karakolda olduğunu öğrendik. Son bir umut, belki yaralı kurtulmuştu. Karakola vardığımızda her yerin çocuklarla dolu olduğunu gördük.
Tek tek hepsine baktım, Necati Enes’in yeşil gözlerini aradım. Ama bulamadım. Bir polis memuru Necati Enesi’n körfez asri mezarlığındaki gasilhanede olduğunu haber verdi. Mezarlık, ağaçlar, dökülen yapraklar, eylül rüzgarı... Ve en zor görev...Yakını geldi dediler, tespit edecek... Kolunda çok sevdiği saat, körpecik bedeni... O gün barıştım tüm mezarlarla, tüm ölülerle, ölüm hiç yabancı değildi artık.


21 kişilik servis aracının devrildiği kazada biri öğretmen diğeri öğrenci 2 kişi şehit olmuştu. Kuzenim Necati Enes Solak Konya’da, Öğretmen Tufan Baydan ise İzmir’de 23 Eylül 2018 de toprağa verildi.


Yaklaşık 4 hafta önce Ahmet Haluk Dursun hocamızın vefatının yıl dönümü anısına kabrindeki duaya katılmak için Hereke’ye gittik. Biraz erken vardığımız için Hereke merkezine girip kahvaltı yapmak istedik ve Yıldız Pastanesinde kahvaltı ettik. O sırada tam karşımda bir karakol olduğunu fark ettim. Kazadan sonra geldiğimiz karakolun Hereke Polis karakolu olduğunu o gün hatırladım. Bu yazıyı karalamaya işte bu karşılaşmada karar verdim.


Ahmet Haluk Dursun hoca 2019’da Malazgirt Kutlamaları Etkinlikleri kapsamında bölgedeyken Van’da Erciş yolunda, Necati Enes ise ülkemizin geleceği için çok önemli olan Teknofest’e gelirken İstanbul yolunda yani her ikisi de memleket yolunda can verdiler. Ondan gelip ona döneceğimize inanan bizler ancak ahh eder, dualar eder.
Alaaddin Yavaşça Üstadın sesinden bu parçayı dinler:


Tekrar mûlâki oluruz bezm-i ezelde, Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.
 

Dr. Ömer Faruk Akıncı

YORUM EKLE